Güzel - yakışıklı, iyi kalpli ya da yetenekli olmak… Bütün bunlar kıskanılacak ya da takdir edilmesi gereken şeyler gibi görünse de aslında insanın başına gelebilecek en normal şeyler. Yani sırf güzel olduğu için mahallede kötülenen kızları, uzun boylu olduğu için “deve de geç!” diye yerin dibine batırılanları çok gördük. Gerçi televizyona çıkan insanın bir büyüsü olduğu doğrudur ama izlediğimiz dizilerde bile çoğu zaman esas çifte içten içe gıcık olmuşluğumuz vardır. “Onda var bende yok, benim neyim eksik?” gibi sorular kafada döner durur. İşte yeni gençlikte durum biraz daha farklı. Onlar artık hatasını bulmadan sevecekleri insanları arıyorlar. Daha doğrusu rol model olarak belirledikleri insanların mükemmele yakın olmasını beklemiyorlar. Yaman ve Mira, bundan iki sene önce Medcezir ‘in ilk bölümünden itibaren çok sevildiyse işte bu değişen kafanın bunda çok etkisi var.
Çağatay Ulusoy ve Serenay Sarıkaya’yı uzun zamandır tanıyoruz ancak hayatımızda yer etmeleri Yaman ve Mira sayesinde oldu. Farklı markaların reklam yüzü olmaları, söyledikleri şarkıların alıp yürümesi, giydikleri kıyafetlerin satış rekorları kırması, tarzlarının sorgusuz sualsiz trend oluşturması Medcezir ile birlikte oldu. Düşünüyorum da biz ufakken ya da bundan beş sene evvel başrol kızın sümüğü aksa karizmasına büyük zeval gelirdi. Şimdi ise aksine “Ne doğal kız ya!” diyor, Serenay’ın ününe ün ekliyoruz. Çağatay Ulusoy üzerinde iddiasız kıyafetleri ve bırakmadığı şapkası ile starlığından hiçbir şey kaybetmiyor. Starlığın ulaşılmaz havasından uzaktalar. Sette oyuncu arkadaşları ile sıfır ego ile “kanka” olup, instagram’dan fotoğraf paylaşmaktan çekinmiyorlar.
Dizide yaptıkları düğün bile şaşadan uzak oluyor, çıplak ayakla kendilerini sahilde buluyorlar. Başrol olmanın dayanılmaz büyüsünden çok, bütün bunları yapabilmenin dayanılmaz hafifliğinden faydalanıyorlar. İsim vermek doğru olmaz ama bizim büyüdüklerimiz (en azından çoğu) hayranlarına ikinci sınıf insan muamelesi yaparken, Serenay ve Çağatay cephesinde durum öyle değil. Sarılıyorlar, öpüyorlar gerekirse eşyalarını paylaşıyorlar. Kısacası devran dönüyor, dünya bu noktada da değişiyor. Belirtmek lazım, bu durum sadece ikisi için geçerli değil. Çoğu gençlik dizisinin yeni nesil oyuncuları bu tatlı samimiyeti yaşatıyor.
İşin Medcezir ve YaMira cephesine dönersek karşımıza inişli-çıkışlı, biraz kaçamaklı ama her şeye rağmen büyük bir aşk çıkıyor. İşin yerelleşmiş halini göz önünde bulundurursak izleyebildiğimiz haliyle oldukça romantik, tutkulu, cesur ve tatlı bir aşk hikayesi izledik. Arada sırada su yüzüne çıkan aile sorunları aşkın büyüklüğüne dayamadı, bir bir aşıldı. Bu sırada dersler ve okul ihtimal edilmedi. Yani eskiden “okulu da yakarım, kendimi de yakarım bitsin bu hayat lan!” mesajı yerine, “tamam, birine aşık olacaksan ol, hatta gerekirse onu on yıl bekle ama hayatına devam et kardeşim!” mesajı genç dimalara ok gibi kazındı. Gerektiği yerde sosyal sorumluluk kampanyaları için de kendilerini yordular, bu da artı bir puan olarak gözümüzden kaçmamalı. Ha bu sırada eleştriler elbette kaçınılmazdı. “Dertleri parti yapmak, kısacık giyiyorlar, oğlanlar kızlardan çok süsleniyorlar!” gibi eleştriler de geldi ama onlar da işin doğasında var.
Medcezir, izleyicisine çok güzel iki sene yaşattı. Yazıda sadece başrollerden bahsedildiğine bakmayın, Mert’i, Eylül’ü, Orkun’u, Selim’i, Sude’si derken bir sürü karakter ile tanıştık. Yaşı biraz geçmiş olanlarımız “eh tamam bunlar ne ki!” dese de yeni yetişenler için dizinin kötüsü Orkun’un bile kötülük yapmak için haklı nedenleri vardı. Yani sırf kötü olmak için şuh kahkaha atan adam-kadın yerine gözlerindeki nefretin sebebini anlayabildiğimiz bir karakterle tanıştık. O halde emeği geçen herkese bir teşekkür etmek lazım, en çok da aşkı yaşarken hayatı yaşamayı unutmayan Yaman ve Mira’ya…
Kaynak: N'oluyo.tv