Annemizi Saklarken Dizisi Beklentilerin Gerisinde Kaldı
Galerinin tamamı için tıklayınızÖte yandan kurgusal sorunlar yaşayan dizinin bir diğer hatası Füsun’un Dündar ile olan ilişkisini ve buradan gelişecek rekabet kötülüğünü devreye sokma şeklinde gösterdi yüzünü. Mezara kapanmış bir Dündar tablosu ve tepesine dikilip artık sıranın kendisine geldiğini söyleyen bir Füsun hali neydi öyle? Gerçek şu ki, kaş yapayım derken göz çıkartılmış. Aceleye getirilen erkek kapma süreci sonucunda ‘Hak, bakanın değil kapanındır’ gerçeğini göz hakkına aport yaparak yansıtan Füsun, tıpkı Handan gibi, alabildiğine yapaylaştırılmış. Hikâyeye çok şey katabilecekken yersizliklerle sırıtır hale getirilmiş. Yazık. Tüm bunların dışında dizinin aksaklık yaşamasında etkili olan bir unsur da ‘mantık’ olayındaki hatalar. Bunlar diziyi sorgulamamıza neden olan görünürde küçük ama özünde büyük detaylar. Mesela, Handan’ın çocuklarını öğrendiği anda fırlayıp kaçan bir adam sonrasında onu niye yemeğe davet eder ki? Bu kadının üç çocuğunu bırakıp kendisine gelemeyeceğini düşünmez mi? Hadi geldi diyelim… Sonrasında bu üç çocuğun bela olacağını hiç mi akıl etmez? Bir başka mantıksızlık örneği Handan’ın çocuklarının yaş aralığında. İlk iki çocukla üçüncüsü arasındaki yaş farkını geçtim, madem Handan mutsuzdu onca yıl aradan sonra niye oğlunu doğurdu? Sahi Handan’ın kocasına ne olmuştu? Akış bunlara dair mantıklı bir açıklama getirmeye niyetli görünmedi maalesef. Keza bir başka mantıksızlık, karısının intiharına açıklık getirmek için haftalarca bekleyen büyük(!) patron Dündar’ın her an her yerde Handan’la karşılaşması… Yemekteki tesadüftü diyelim de… Ya sonrasın? Handan’ı rahatsız eden eski sevgilinin geleceğini ne biliyordu da kapüşonunu çekip arabasıyla bekledi ve çarpıp kaçtı? Peki ya gecenin bir vakti evden çıkıp parka gittiğinde Handan’ın yanı başında mantar gibi bitivermesine ne demeli? Yani bu adam işi gücü bırakıp Handan’ın kapısına kamp mı kurmuştu? Anlayamadık. Sürüyle mantıksızlığın olduğu bölümlerde Ece-Bora olayını da es geçmemek lazım. Zira Bora’nın çatık kaşlarla ‘Borç ödeme’ söylemine girişmesi hiç mantıklı olmamıştı. Bu gerekçeyle Ece’yi işe alıp ona bir de sözleşme imzalatması deseniz… Apayrı bir mantıksızlıktı. Yahu sen vermedin mi kıza parayı? Neyin borç ödemesi bu? Maksat aynı ortamda olup aşk geliştirmekse… Boş geçtik. SONUÇTA; ‘Annemi Saklarken’e ne olduysa kendi başlangıç hatalarından oldu! Rengarenk cıvıl cıvıl bir ortamda, ağzı kulaklarında kendisine bakan Handan’a ‘Sosyopatı servet avcısını unutalım birbirimizi tanıyalım’ diyen Dündar… Dündar’ı aşağılık duygusuyla hareket eden biri gibi gören Benan sultan… Anneliği hiç öğrenemedin diyerek annesine sitem eden, doğurmadan ‘çocuk anne’ olma talihsizliğini yaşayan Derya… ‘Anneliği bana bırak’ çıkışı yaparak kızını susturmaya çalışıp zengin koca hayallerine dalarken çocuklarını açık etmemeye uğraşan Handan… Ve Handan’ın ayağını kaydırmak için hızlıca düğmeye basan Füsun… İlerleyen bölümlerde ‘Annemizi Saklarken’i kurtarmayı başarabilirler mi? Bilemem ama… ‘Annemizi Saklarken’de derinleşmeye fazlaca müsait olan hikâyenin güzel ve farklılıklar sunma potansiyeline sahipken, başlangıçtan itibaren sergilenen hatalar sayesinde bu potansiyelin etkisizleştiğini… Halihazırda tehlikeli sularda gezindiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yanılma temennisiyle son söz filozof Descɑrtes’tan gelsin… ‘İyi bir kafaya sahip olmak yetmez; mesele onu iyi kullanmaktır’! Anibal GÜLEROĞLU