Bu detayları ilk kez okuyacaksınız: Atatürk'ün son 100 günü
Galerinin tamamı için tıklayınız20 Eylül 1938 / "Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım" Artık bir tek isteği vardı: 29 Ekim'de Ankara'da olmak... Geçen yıl nasıl da coşkuyla kutlanmıştı. Gerçi o zaman da hüzünlü yüzü, yorgun bedeni dikkati çekmişti, ama alandaki coşku ona taze kan vermişti. Simdi, kurduğu Cumhuriyet'in 15. yılı yaklaşıyordu. Bütün arzusu bu törenlerde Ankara'da olmak, Başkentiyle son bir kez kucaklaşmaktı. Ankara da o günlerde onun için hazırlanıyordu. Stadyum merdivenlerini çıkamayacağı düşünülerek alelacele bir merdiven yaptırılmıştı. Hatta bir de özel kürsü hazırlanmış, bir yere yaslanırken, ayakta gibi görünebileceği şekilde hazırlık yapılmıştı. Kılıç Ali (silah arkadaşı) : "Bir sabah erkenden Salih'le beni çağırdı. Yanındaki komodinin üzerine uzun yünlü çorap ve baldır sargısı koydurmuştu. Bunları göstererek: 'Ankara'ya giderken hangisini giyeyim' diye fikrimizi soruyordu. Salih, 'Paşam' dedi, 'bende varis çorapları var. Onları getireyim. Onlar bacaklarınızı daha sıkı tutar.' Atatürk derhal Salih'in söylediği çorapları getirtip bir kenara koymuştu. O ağır günlerinde her nedense bir an evvel Ankara'ya gitmeyi çok arzu ediyordu. Salih'le bana: 'Bunları ayağıma çekerim, yakama da bir eşarp sararım...' O sıralar Romanya kraliçesi trende siroz hastalığından vefat etmişti. Gazetelerde bu havadisin görülmesi doktorları da tesir altında bırakmıştı. Bu sebeple doktorlar, Atatürk'ün Ankara'ya nakline taraftar olmuyorlar ve bu mesuliyeti üzerlerine alamıyorlardı. Atatürk ise isyan edercesine: 'Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım' diyordu. Doktorların mümanaatını kendisine anlatınca da: 'Budalalar' diye söyleniyordu. Mütemadiyen 'Ankara'da yapılacak mühim işler var' diyordu. Ne yazık ki, yapmayı düşündüğü ne idiyse bunları yapamamış ve kendisinde bir hicran olarak kalmış, kendisiyle beraber gitmiştir." Doktorlarına göre Ankara'ya sağ gitmesi şüpheliydi. Tren sarsıntısı çok tehlikeli olabilirdi. Sonunda değil Ankara'ya gitmek, yerinden bile kalkamayacağını anlayınca teslim oldu: "... Bu zayıf halimle Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç olmazsa kimsenin yardımı olmadan otomobile kadar yürüyebilmen', arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim. Bunu yapamayacağımı anlıyorum" dedi. Ve Bayar'ı, meclisin açılış konuşmasını hazırlamakla görevlendirdi. Bu yıl Atatürk'ün nutkunu Bayar okuyacaktı.