Bu detayları ilk kez okuyacaksınız: Atatürk'ün son 100 günü
Galerinin tamamı için tıklayınız27 Eylül 1938 / "Değiştim Salih... Artık o eski adam değilim." Bu sabah 7'de evimde uykudan uyandım. Banyoda bulunduğum sırada telefon çaldı. Atatürk geceyi biraz rahatsız geçirmiş. Hemen saraya koştum. Meğer dün Atatürk dört günlük mutlak istirahatten sonra Makbule, Afet ve Sabiha Gökçen'in ziyaretlerini kabul etmiş, kendileriyle uzun uzun görüşmüş, sonra da radyoda İbrahim Necmi'nin dil hakkında verdiği konferansı dinlediği için fazlaca yorulmuş. Ve gece yarısı birden rahatsızlanmış. Doktor, nöbet usulüne yeniden başvurmuş. Nöbeti devraldım. Bu sırada Atatürk odasında uyuyordu. Salonun denize nazır penceresi önüne oturdum. Sancaklarla donatılmış kotraları, motorları seyrediyordum. Çok acı şeyler düşünüyordum ki Atatürk çağırdı. İçeri girdiğim zaman yatağının içinde sigara içiyordu. Beni görünce gayet kesik ve güçlükle işitilen bir sesle; 'Salih' dedi, 'Dün akşam büyük bir sıkıntı geçirdim. Çok fena idim. Kustum. Hafızam tamamen kaybolmuştu.' Bunları söylerken dikkatli dikkatli yüzüme bakıyordu. Gözlerini biraz daha açarak ilave etti: 'Sanırım yediğim nohutlu yemek dokundu.' Ben kendisini teselli için tekrar ettim: 'Evet, muhakkak nohutlu yemek dokunmuştur. Madem ki çıkardınız, inşallah rahat edersiniz.' Karyolanın yanındaki sandalyeyi göstererek 'Şuraya otur' dedi. Oturdum. Atatürk tekrar söze başladı: 'Şimdi yine rüya görüyordum. Bana bir çift kundura getirmişler. Beğenemedim. Binbir'i çağırdım. Böyle "Binbir!" diye çağırırken odaya Rıdvan girdi. Bunun üzerine uyandım. Rüya gördüğümü anladım.' Sonra başını sallayarak sözüne devam etti: 'Çok dermansızım Salih, büsbütün başka bir adam oldum. Su ellerimin haline bak.' Bana uzattığı o güzel eller şimdi deri ile kemikten ibaretti. Parmakları o kadar titriyordu ki, sigarayı tutamayarak yorganın üzerine düşürdü. Hemen alıp attım. O hâlâ kesik kesik tekrar ediyordu: 'Ben büsbütün başka bir adam oldum. Hiç hafızam kalmadı. Değiştim Salih... Artık o eski adam değilim.' O gece koma gecesiydi. Atatürk'ü yatırdılar. Sayıklamaya başladı. Yaverleri, yakınları başucunda endişeyle beklemeye başladılar. Salih Bozok, bir yandan ağlıyor, bir yandan da "Allahım ya Atatürk'ü kurtar ya benim canımı al" diye dua ediyordu. Az sonra doktoru Neşet Ömer Bey yetişti. Hastayı muayene etti. Kendisinde hazımsızlıktan kaynaklanan hafif bir zehirlenme olduğunu saptadı. İlaçlar verdi. Atatürk hafif ateşle uykuya daldı.