Bir üvey annenin herkesi ağlatan hikayesi
Galerinin tamamı için tıklayınızBütün hırçınlığını anlıyordum. Belki ben de onun yerinde olsam öyle yapardım. Canımı acıtsa da yaptığı pek çok şeyi hoş gördüm… 6 ayın sonunda bir sabah yine kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya gidecekken odasının kapısına yapıştırılmış bir A4 kâğıdı gördüm. Bir not…“Özlem abla beni sabah 7’de uyandırır mısın? 9’da sınavım var. Teşekkürler” yazan… Notu aldım mutfağa gittim zemine çöktüm ve ağlamaya başladım. Bu “oğlumun” bana ilk defa hitap ediş şekliydi. Evdeki varlığımı kabullenişi. O notu hâlâ saklarım. Kendisi yıllar sonra görünce şaşırmıştı. Böyle böyle derken ablası, dert ortağı, babasıyla problemlerinde sorun çözücü ya da tampon bölge, alışveriş arkadaşı…Aşk acısı çekerken “geçecek kuzucum” diyen, bazen küstüğü de olan “ablası” oldum. O da beni başka dış etkenlerden koruyan meleğim… Her anneler gününde kendisini ve babasını zorla mezarlığa gönderirdim. Hadi anneni ziyaret zamanı diye. Huysuzlanırdı. Bunu şimdi anlıyorum. Bir ölümü kabul etmemenin en kolay yolu mezarlığa gitmemekmiş. Umarım bağışlar beni… Neyse günler geçti, oğlum iyi bi okuldan mezun oldu. Hatta bizi şımartarak tören sonrası diplomasını siz olmasaydınız başaramazdım diye bize ithaf etti. Sonra işe girdi. İşe girdiği o sene yine anneler günü bunaltmacası hadi mezarlığa söylenmesi bende. Gittiler. Akşam hep beraber yemekteyiz… Şarap kadehleri, kalabalık ve keyifli masa derken, oğlum elinde bir kutuyla geldi ve “anneler günün kutlu olsun özlem ablacım” diyerek… Bana bu kolyeyi verdi. Evet çocuk doğurmadım, doğursaydım O’nu doğurmak isterdim. Evet ben teknik olarak bi anne değilim. Ama kaç yaşında olduğu, şimdi kendisinin de bir baba olması, hiçbir şeyi değiştirmedi. O benim ilk gördüğüm yaştaki küçük oğlum…Değil saçının teli, kesip attığı tırnağa zarar verecek olsalar dünyayı yakarım, ki yapmışlığım vardır…