Hürriyet muhabirinin karanlıkta 4 saati

Galerinin tamamı için tıklayınız

Önlemlerimi almıştım: Çantanın hangi gözünde kaç liram var biliyorum. İstanbul kart, kimlik nerede, ezberimde. Ama telefonu unutmuşum Akıllı telefonum artık çevirmeli! Çevirmeye kalksam da yanlış rakamlara basıyorum. Bu işi sesli komutla Harun hallediyor. Harun gözümde kahraman. Kolunu asla bırakmıyorum. Ama onun da korktuğu şeyler var: Belediyenin dev eletrikli-süpürgeleri. “Sanki devamlı beni kovalıyor” diyor. Bir dert de kestaneciler. Tam yürüyüş yolunun ortasında. Geçerken paso çarpıyorsun. “E batonla önünü kontrol etsene” demeyin. Beş dakikanın sonunda o baton sanki 100 kilo. Bilek değiştirseniz bile ağrı çok. Harun benle dalga geçiyor: “İşin ucuzuna kaçmışsın, belediyenin dağıttığı batonlardan almışsın. Benimki yurtdışından. 400 lira ama hafif.” ‘Taktara taktara’ ızgaraya vuruşundan belli, önüm kestaneci. Durmazsam çarpıp kestane gibi kızarırım. Ama insanlar yardım ediyor. Fizikman olmasa bile bir süre sonra, “Sağa sağa!” uyarılarının sizin için olduğunu anlıyorsunuz. Demek yol bozuk... Pasajları, binaları seslerinden tanıtıyor bana Harun: “Bak burası filanca fast food. Demek Demirören AVM’ye geliyoruz...” “Dikkat! Kestaneci!” diyorum. Cevap: “Hayır, o Maraş dondurmacısı...” Normalde 20 dakikada yürüdüğüm İstiklal, bir buçuk saat sürüyor.