İstanbullu Gelin'i neden izleyelim?

Galerinin tamamı için tıklayınız

Olayın Faruk kanadına gelince… Burada kameranın Özcan Deniz’in yüzüne sıkça odaklanıp kadrajı onla doldurup ışıl ışıl dişlerini gözümüze sokmasındaki yersizliğin dışında pek bir şey yok da… Baştaki tesadüf aklıma takıldı… Hangi zengin patron işyerine giderken durup bir mekânda kuyruğa girerek kahve almaya kalkar? Plaza’sında kahve mi yok arkadaş? Bunların dışında Süreyya’nın kendine yanık Ömer’in pat diye karşımıza getirilmesi, sosyalleşme korkusu olan hayata küskün teyzesinin havada kalan bir başlangıçla yüzünü göstermesi, Rado’yla anlaşmanın bir sözcükle bozulma pratikliğinin iş hayatında karşılığının olmadığı gerçeği, koca işadamı Rado’nun sanki kadın kıtlığı varmış gibi Süreyya’ya sokak ortasında musallat olmasındaki abeslik, Süreyya’nın Uludağ’da gündüz sert davrandığı Faruk’la gece yılların sevgilisiymiş gibi yakınlaşmakta sakınca görmemesi gibi ayrıntılar da tuhaflıklar listesini kabartanlardan. Devamı nasıl gelir göreceğiz.