11 bin'e çanta, 2 bin'e ayakkabı! İstinye Park uçmuş!
Hürriyet yazarı Ayşe Aral İstinye Park'taki uçuk fiyatları bakın nasıl köşesine taşıdı...
İstinye Park mahallesi
18 mühim yaş, hediyesi de özel olmalı diye düşünüyor... Aynı benim de 18’lik olduğumda düşündüğüm gibi.
Hal böyle olunca hediye aramak için yola koyulup ilk adres İstinye Park’a gidiyorum. İstinye Park’a neredeyse bir senedir uğramamış olan ben, içeriye girince milletin şıklığı karşısında kısa bir süre afallıyorum ama tek afallayan ben değilim...
Eşofmanlarım ve kafamdaki maşayla mekânda dolaşınca beni görenler de kafalarını çevirip bana tekrar tekrar bakıyor.
Başlıyorum dükkânları arşınlamaya, baktığım şeyler özellikle çanta ve ayakkabı çünkü benim kız onlara meraklı. Bir yandan da kendi kendime düşünüyorum, “Ulen, bir çanta, bir ayakkabı alsan 18 yaş için pek özel sayılmaz, yanlarına bir de nazar boncuklu falan bir kolye ya da küpe eklersin Ayşe...”
Ama o da ne?
Bizim ülkede bile hiçbir şey bu hızda değişmiyor, çanta, ayakkabı fiyatları kamera şakası gibi. Alt tarafı iki senedir uzak kaldım şu fanfinfonlu hayattan. Her şey almış başını gitmiş.
Makuldür diye baktığım bir Mucci çantanın etiketinde 11 bin TL yazıyor. Ayakkabılara bakıyorum, iki bin liranın altında bir halt bulamıyorum. Şoku ve siniri atlatayım diye göğüs çakrama iki yumruk atıp karnımı doyurup düşünmek için Masa mı ne, o lokantaya gidiyorum.
Adı Masa olan bu mekânda masaya oturabilmek için bir ordu insanı beklemen gerekiyor. Bu arada herkes yine bana bakıyor. Ben de defileden çıkmış gibi şıkıdım, dudakları yastık, ellerinde milyarlık çantalar olan bu hatunlara...
Aramızda büyük bir uçurum var gibi duruyor. “Ulen” diyorum, “not al, haftaya buraya saçın yapılı, eskilerden pahası sayılır bir çantayla ve en şık kılığınla geleceksin, yerle bir olan bu karizmanı düzelteceksin.”
Sonunda bana da bir masa veriyorlar. Karnım çok aç olmamasına rağmen ellerinde çatal salatayla oynayan kadınlara inat kendime bir pizza, bir de spagetti sipariş ediyorum.
Ye yiyebildiğin kadar, nasıl olsa lastikli eşofman.
Bu arada taş gibi adamlar Masa’da cirit atıyor, “nasıl olsa bugün hiç şansım yok” diye ilgilenmiyor, ilgilenen hatunları izleyip eğleniyorum.
Yemekten sonra İstinye Park’la vedalaşıp Kapalıçarşı’ya kaçıyorum.
Kızıma bütçeme göre, gözle görülmesi biraz zor olsa da küçücük bir tek taş yüzük alıyorum. Çanta manta alamadım ama yine de elaleme ezdirmem karizmamı, annen ne aldı denilince, “İlk tek taşımı annem aldı” diyecek heheheh...
Not: İstinye Park Mahallesi çok ilgimi çekti, buradan bildirmeye devam edeceğim...
Muhtarı kimdir, ahalisi ne yapar, ünlüleri, ünsüzleriyle tam tekmil bu köşede anlatacağım sizlere.
Karta kaçmaya beş kalmış pilli bebek
Yedi senedir eş, dost, arkadaş, akraba tarafından bana takılan isim bu: “Pilli Bebek.” Çünkü kalbimde pil var benim.
Pilli bir tanıdığı olmayan ya da bu konuya uzak olanlarınız lütfen hemen panik yapmayınız, pilim durmaz, dursa da anında boylamam öbür tarafa.
Peki bu başıma nasıl geldi? Ben diyeyim bir kaza, siz deyin bir doktor yapması gereken işlemin tam tersini yapıp nabzımı sıfırladı, abarttım 30-40’lara indirdi.
O gün, bugün hayatıma kalbimdeki pille devam etmekteyim ama alıştım.
Dışarıdan bir yumru görüntüsünde olup havamı, seksapelimi ciddi anlamda tehdit etse de seviyorum kendilerini, zaten sevmeme gibi bir şansım da yok ki.
Bir anlamda biyonik bir kadınım, kuruluyum. Atışı, 60’la 90 arasına ayarlanan pilim, dağa tırmansam 90’ın üzerine çıkamaz, kış uykusuna yatsam 60’ın altına inemez. İşin en ilgi çekici yanı pilimdeki çip. Altı ayda bir gittiğim doktor kontrollerinde bir alete bağlanıyorum ve o çip sayesinde kalbim altı ay boyunca ne zaman, hangi saat, kaç atmış ekranda görünüyor.
Bazen doktor bana test yapıyor... “Sakın korkma, şimdi nabzını 30’a indiriyorum.” Başım dönme dolap gibi dönüyor. “Korkma, şimdi nabzını 100’e çıkarıyorum...” Allah ya rabbim, nabzım, vücudumun her noktasında atıyor.
Yani doktorum düpedüz benimle istediği gibi oynuyor. Bazen biricik kalbimin benim dışımda birinin kontrolünde olması sinirlerimi bozuyor. (Elbette aşkı buna dâhil etmiyoruz.)
Ve bazen en gıcık olduğum soru geliyor, “Ayşe Hanım, Allah Allah, geçtiğimiz ayın on altısında, saat gecenin üç buçuğunda kalbiniz doksan atmış, ne yapıyordunuz, korku filmi falan mı seyrediyordunuz?”
“Hayır doktor, özel hayatımda kalbimi bu kadar hızlandıran başka şeyler de var ama ne olduğunu söyleyemeyeceğim, bilmem anlatabildim mi?”
Pil notu: Doktorumdan havadis, şarjım azalmış. 15 ay sonra bana bir kesik atıp pilimi dolduracaklarmış. Önceden kesileceğinin tarihini bilmek de ayrı bir tuhaflık, tövbe tövbe.