Ak parti'ye yakın medyada kavga!
Ak partiye yakın medyada sonucu 'büyük başarısızlık' diye nitelendirilen yeni anayasa referandumu sonrası, 'parti içi temizlik, revizyon' tartışmaları da alevlendi. İşte AKP'li kalemlerin büyük tartışmasından bugüne yansıyanlar...
Son aylarda Ak partiye yakın medyada başlayan ‘iç tartışma’ referandum sonrası kavgaya dönüştü. Kamuoyunda ‘hükümete yakın’ diye bilinen ancak kendi camiaları içinde ‘Hocacı’ ‘Gülcü’ ‘Erdoğancı’ ‘İslamcı’ gibi alt kollara ayrılan kalemler, yüzde 51’lik referandum sonrası iyiden iyiye birbirlerine girmeye başladılar. Geçtiğimiz günlerde Star yazarı Cem Küçük’ün sarf ettiği “AK Parti’nin radikal İslamcılarla ve Mavi Marmara’daki manyak tiplerle yolunu ayırması gerek” sözleri ile başlayan “AKP’deki temizlik” tartışmasına söz konusu cephedeki tüm bu yazarlardan yorum geldi.
İşte kavgaya karışan gazeteci kalemlerin ‘temizlik, değişiklik’ yorumları…
MEHMET OCAKTAN (KARAR)
İktidara geldiği ilk dönemden bu yana AK Parti'nin de bir gün aynı akıbeti yaşayacağı görüşünün zaman zaman dillendirildiğini görürüz. Ancak bütün bu görüşlerin aksine, AK Parti'nin siyaset etme anlayışının geleneksel Türk siyasetiyle çok da örtüşmediği bir vakıa. Çünkü Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu bu parti, Türkiye toplumunun sosyolojik haritasını kucaklayan kuruluş ilkeleriyle ve ortak aklı önceleyen vizyonuyla aynı zamanda geleneksel siyasetin kodlarını değiştiren bir parti olmuştur.
Ancak AK Parti'nin 2011 sonrasında topluma yansıyan görüntüsünde, özellikle ‘ortak akıl' noktasında bir takım tereddütler yaşandığı gibi bir algı oluşmaya başladı. 15 Nisan referandumunun ortaya çıkardığı siyasi fotoğraf, AK Parti'deki bu ‘ortak akıl' tartışmasını biraz daha güncel hale getirmiş bulunuyor.
Daha da somut olarak ifade etmek gerekirse, ortak aklın çok da sağlıklı işlemediği AK Parti'de şimdi bir ‘temizlik' harekatından söz ediliyor. Hiç kuşkusuz referandumdan kıl payı ‘evet' çıkması, çok doğal olarak bir iç muhasebeyi zorunlu hale getirmiştir. Ama eğer bir temizlikten söz ediliyorsa, o zaman farklı bir algı mekanizması işliyor demektir.
Nitekim epey bir süredir AK Parti'nin etrafında İsrailvari yasa dışı yerleşimlerde bulunan bir güruh, referandum sonuçlarının kendileri açısından bir alarm niteliği taşıdığının farkına vardığı için biraz dellenmiş durumdalar. O kadar tedirginler ki, normal muhakeme yeteneklerini bile kaybetmiş durumdalar. Bu yüzden de kafadan AK Parti'deki dindarları hedef almış bulunuyorlar. Şu ifadeler, kimlerin AK Parti'de nasıl bir temizlik istediğinin en önemli göstergesidir: “Artık AK Parti'nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara'daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım.”
Bundan sonraki sürçte AK Parti'nin kendi iç mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak AK Parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘FETÖ yazılımı'yla hareket ettikleri muhakkak. Çünkü tıpkı FETÖ'cülerin yaptığı gibi, başından itibaren AK Parti'nin misyonuna ortak olmuş, Tayyip Erdoğan'la birlikte elini taşın altına koymuş ne kadar isim varsa hemen hepsini itibarsızlaştırmak için planlı bir karalama kampanyası yürütüyorlar. Bu konuda ilk hedefe oturttukları isimler ise Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu…
HAŞMET BABAOĞLU (SABAH)
16 Nisan’da yepyeni bir çağ açıldı Türkiye için…
Milat.
Bir doğum yani.
Ancak unutmamak gerekir ki, bu çocuk gerçek karakterine 2019 genel seçim- leriyle kavuşacak. O halde herkes için yeni bir vizyon ve taze bir enerjiye ihtiyaç var.
Haydi diyelim ki, muhalefet bir süre daha Kılıçdaroğlu’nu arkasından iten güçlerin ortalığı bulandıran söylemlerine mahkûm kalacak.
Fakat AK Parti kadroları eğer vizyonunu ve enerjisini yenilemeye yanaşmayacaksa…
Yeni döneme “bugüne kadar böyle getirdik, bugünden sonrası da aynen devam” mantığıyla yaklaşacaklarsa…
İşte o olmaz!
Bire bir konuşmalarda…
Yeni anayasanın referandumdan zaferle çıktığını; yeni bir yönetim sistemine geçildiğini henüz tam idrak edemediğini düşündüğüm partililerle karşılaşıyor ve şaşırıyorum.
Şimdilik bu kadar söyleyeyim, anlayın!
OKAN MÜDERRİSOĞLU (SABAH)
Referandum sonuçlandı, şimdi ileriye bakma zamanı. Piyasalarda, ekonomi ile ilgili önceliklerin neler olacağı merak konusu. Merakı gidermek için söyleyeyim. “Ekonomi yönetiminde yeniden yapılanma” beklenebilir.
ŞEREF OĞUZ (SABAH)
Önce 250 milyarlık can suyu müjdesi verildi. Sonra faizi devletten dendi. Herkes başvursun istendi. KOBİ’ler sevindi. Neticede piyasa canlanacak, borcu harcı olan KOBİ soluklanacak, işlerini yoluna koymakla kalmayıp üretime “kaldığı yerden” devam edecekti. Fakat kazın ayağının böyle olmadığını gördük. İzleyen süreçte KOBİ’lere atlatılan hendekleri sıralayalım;
1. Bu krediyi Başbakan’ın cebinden verecek hali yok. Neticede kamunun bu işler için tasarlanmış KOSGEB’i var. Ancak buna hazır olmayan KOSGEB’in bilgisayarları kilitlendi, sitesine girilemedi.
2. Bu sorun giderildi bu defa herkese değil, “kura çekilecek” diyerek büyük bölüm kredi dışı kaldı.
3. Yetmedi; 50 bin liralık can suyu, aniden 20 bin liraya iniverdi.
4. Bu kadarına da eyvallah diyen KOBİ’ler, onayı cebine koyup soluğu bankada aldılar. Fakat bankaların bu işten haberi olmadığı ortaya çıktı. Zira KOSGEB, Başbakan’ın sözünüyerde bırakırcasına süreci yönetmek yerine, “ben onayladım, git bankayla anlaş” dedi.
5. Bankaya giden KOBİ’ye “borcun var, ipoteğin yok, sicilin kötü” dendi. Oysa sicil affı yanı sıra Kredi Garanti Fonu, KOBİ batsa da kefil olacağı garantisini vermişti.
6. Derken bu garantinin “2’nci sınıf olduğu” ortaya çıktı. Bunu düzelttiler ve artık bankaların bahaneleri giderildi. İş 20 bin liralık can suyunu ödemeye gelince başka birtezgâh devreye girdi.
7. 250 milyar liradan 6 milyara küçülen kredi hacmine 1 milyarlık faiz desteği geldi ama bankalar, KOBİ’leri “yolmadan bırakmam” düsturuyla köşeye sıkıştırdı. Bilinen kredi masrafları (dosya parası, ekspertiz vs.) dışında “zorunlu özel hayat sigortası” talep ettiler.
Neticede 20 bin liralık krediden 2 bin lirası özel hayat sigortası için kesildi, diğer kalemlerle birlikte kesintiler 4 bin lirayı buldu. 50 bin liralık can suyu fiilen 16 bin liraya iniverdi ve 6 aydır gündemimizdeki can suyu macerası, KOBİ’lerin yolunmasıylanoktalandı.
SALİH TUNA (Yeni Şafak)
Hangi ara bu kadar çamura battın Asuman
Bu muhteremler ilkin geçmişlerindeki bu çığlıktan korktular, sonra inkâr ettiler.
Günlerine ikbal devşirmek için bir lanetli gibi kaçtılar dünlerinden. Jung’un, bilinçten uzaklaştırılmış kişiliğin altyapısı diye nitelendirdiği “gölgelerine”, nihilizm uçurumuna kadar getirip terk ettikleri gençleri ve kendilerine umut bağlayanları hedef seçtiler.
Oysa dünyevi bir başarı “yakalansaydı”, omuzlarına basarak yükseldikleri bu insanlara yer vermemek için, verdikleri “emekleri” yarıştıracaklardı.
Altın buzağının önünde öyle apışıp kaldılar ki, başlarında kırk tane Harun dursa mâsivâdan dönmezler.
Bunlara sonradan ne idüğü belirsizler, fırıldaklar, entegristler, tekfirciler, mürailer, velhasıl, müfteriler eklendi.
Üstadımız Necip Fazıl bir defasında, “Biz hohlaya hohlaya buz dağlarını erittik; şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor” demişti.
Kim tasfiye edecekmiş “İslâmcıları?”
Kim?
Recep Tayyip Erdoğan mı?
Şimdiye değin envaiçeşit iftira, suikast, muhtıra, darbe girişimi ve kişilik katline maruz bırakıldı, ama, kimsenin aklına ona böyle alçakça bühtan etmek gelmedi.
Hangi ara bu kadar kurnaz oldunuz?
Tuluatınız bitti pek sayın muhteremler! Çamura yatmakla “sinsiliğinizi” artık gizleyemezsiniz.
Ah, nerdeyse unutuyorduk; işte buyurun, kompleksiniz ve şurada duruyor “bibliyografyanız.” Projelerinizle birlikte onları da alın ve gidin.