Akit yazarı: AK Parti OHAL'le intihar ediyor, HDP kapanırsa Türkiye bölünür!
Yeni Akit yazarı Süleyman Karagülle, başkanlık sisteminden HDP'ye yönelik tutuklama ve kapatılma iddialarına, OHAL ve yeni anayasa çalışmalarına kadar birçok konuda AKP'ye ağır eleştiriler yönelten bir yazı kaleme aldı.
"AK Parti; MHP’yi HDP aleyhinde taviz vererek ikna etti, daha doğrusu Sermaye ikisini de tuzağa düşürdü" diyen Karagülle, "MHP zannediyor ki HDP kapanırsa Türk milliyetçiliği güçlenir. Oysa tam tersi olur. Neticede temsilcileri kalmayan Kürtler HDP’nin yanında yer alırlar, bu da Türkiye’yi böler" ifadesini kullandı. "AK Parti yalnız olağanüstü hâl ile intihar etmiyor, Meclis’teki anayasa çalışmasıyla da mezarını kazıyor" diyen Karagülle, "Hazırlanan bu anayasa ABD usulü anayasadır, müellifi belli değildir. ABD türü bir başkanlık Türkiye Devletini uçuruma götürür. Merkezi devlette başkanlık sistemi bir dikta sistemi olur, o da Türkiye’de uzun ömürlü olmaz" görüşünü dile getirdi.
Karagülle'nin Akit'te "Başkanlık sistemi ve öneri" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2016) yazısı şöyle:
AK Parti; MHP’yi HDP aleyhinde taviz vererek ikna etti, daha doğrusu Sermaye ikisini de tuzağa düşürdü.
MHP zannediyor ki HDP kapanırsa Türk milliyetçiliği güçlenir. Oysa tam tersi olur. Neticede temsilcileri kalmayan Kürtler HDP’nin yanında yer alırlar, bu da Türkiye’yi böler.
Türkiye ulusal bir devlettir ama ırkçı devlet değildir. Türkiye’de Türk ırkında olanlar çoğunluk değildir. Türk kültürü hâkimdir. Türkiye halkları soy ile değil kültürleri ile Türk’tür. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyet devletlerinden hiçbiri ırkçılık yapmamış, o sayede varlıklarını devam ettirmişlerdir.
AK Parti zannediyor ki ben MHP ile bir olursam gücümü korurum. Önce Doğu Anadolu’daki oylar CHP’de toplanmaya başlar ve AK Parti’nin oyları % 40’dan aşağı düşer, CHP’nin oyları yükselir. Böylece 1950’den beri bir türlü ekseriyeti sağlayamayan CHP ekseriyeti elde eder. Ayrıca AK Parti’ye oy verenler MHP’liler değil Müslümanlardır. Türk olmayan Müslümanlar da ona oy vermezler. Yani AK Parti yalnız olağanüstü hal ile intihar etmiyor, Meclis’teki anayasa çalışmasıyla da mezarını kazıyor. Hazırlanan bu anayasa ABD usulü anayasadır, müellifi belli değildir. Dışarıda hazırlanmış, basının/medyanın baskısı ile AK Partililere kabul ettirilmiştir. ABD türü bir başkanlık Türkiye Devletini uçuruma götürür.
1- ABD dış tehlikelerle karşı karşıya olmayan dünyanın kenarında bir güçtür, “savunan devlet” değil “saldıran devlet”tir. Türkiye ise dünyanın merkezindedir. Tüm dünyanın gözü buradadır. Türkiye “saldıran” devlet değil “savunan devlet” durumundadır. Düşmanları farklıdır, savaş alanları farklıdır, silahları farklıdır, araçları farklıdır. Biri mazotla diğeri benzinle çalışır, arabanıza başka yakıt kullanamazsınız.
2- ABD’de derin devlet Sermaye’dir. Türkiye’de derin devlet Ordu’dur. Orada (ABD) Sermaye, parası ile istediğini seçtirir. Türkiye’de ise demokrasiye inanan veya inanmayan ordu iktidar yapar. Başkanlık sistemi demek sonunda Türkiye’de askeri yönetim olur demektir. Oysa askeri usullerle devlet yönetilmez; devlet kurulur ve korunur. AK Parti zannediyor ki başkanlık sistemine geçince yine Erdoğan seçilecektir. Tam tersine, halk belki de K. Derviş’i seçmek zorunda kalacaktır; bunun Türkiye’ye getireceği felaketi düşünün...
3- Amerika bir devlet değildir, devletler birliğidir. İç yönetimi federe devletler yapar. Federal devlet sadece dünyayı yönetmekle meşguldür. Federal devlette “merkezi otoriteye” gerek vardır. Oysa iç yönetimde “demokrasiye” ihtiyaç vardır. Türkiye yeteri derecede büyük olmadığı için federe devletler oluşturamaz, merkezi devlet olarak kalmak zorundadır. Merkezi devlette başkanlık sistemi bir dikta sistemi olur, o da Türkiye’de uzun ömürlü olmaz. Türkiye’de Mustafa Kemal’den sonra dikta rejimi sona erdi. Savaş gereği geç geçildi ama savaş biter bitmez demokrasiye geçildi. Olmaz diyorum; biraz da siz düşünün, olmayacağını göreceksiniz…
4- ABD’de “hâkimlik sistemi” yoktur, “serbest soruşturma sistemi” vardır, yargıçlar da seçilirler ve ABD’de yargı üstünlüğü vardır. Cumhurbaşkanı da olsan yargının karşısına çıkarsın. Türkiye’de, devlet memuru ise kapıcının bile dokunulmazlığı vardır. Milletvekilleri dokunulmazdır. Cumhurbaşkanı layüseldir. Meclis ise kayıtsız şartsız hâkimdir. Bu yargı sistemi ile başkanlık denetlenemez ve denetimsiz bir yönetim frensiz arabaya benzer.
Biz ne öneriyoruz? 1) Seçimde barajlar kaldırılsın, yeter oy alan herkes Meclis’e gelsin. Milletvekilleri partilerin değil halkın vekilleri olsunlar. Partiler milletvekillerini atamasın, milletvekilleri partileri oluştursun. Hükümeti cumhurbaşkanının atadığı başbakan oluştursun. 2) Bakanları başbakan seçsin, yeter sayıda milletvekilinin desteğini alırsa bakan olsun. Cumhurbaşkanının veto hakkı olsun. 3) Milletvekilleri ve partiler bakanlıkları denetlesinler. Sınırlı sayıda olmak üzere bakan aleyhine hakemlere gidilsin, hakemlerin kararı ile düşsün. 4) Kanunları Meclis uzlaşma usulü ile yapsın. Uzlaşılamayan yerlerde hakemlere gidilmesinde uzlaşılsın. Hakemlere gitme hususunda uzlaşılamazsa kanun çıkmasın, Cumhurbaşkanının kararı ile yönetilsin. Hükümetin tüzük ve kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi olmasın.
Bundan daha demokratik ve istikrarlı bir sistemi bulamazsınız.