Akit yazarı: Papaz yine pilavı yedi de biz bu dolmayı yuttuk mu?
Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Akit gazetesinin yazarı Rasim Bolbol, Andrew Brunson'ı konu edindiği yazısında sert açıklamalarda bulundu.
Türkiye ile ABD arasında krize neden olan ve geçen gün görülen duruşmada serbest bırakılan rahip Brunson olayı tartışılmaya devam ediliyor.
Karara tepki gösteren hükümete yakın Yeni Akit gazetesi yazarı Rasim Bolbol“Brunson olayı: ‘Papaz’ yine ‘pilav’ı yedi de biz bu ‘dolma’yı yuttuk mu?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
“ORTADA SAYGI DUYULACAK BİR YARGI KARARI VAR DA BİZ Mİ GÖREMİYORUZ”
Bolbol yazısında şunları kaydetti:
“Şimdi ortada sorulması gereken bir yığın soru var: Rahip suçsuzsa, iki sene boyunca ne diye içeride yattı? Yok eğer suçluysa neden serbest bırakıldı? Madem serbest bırakılacaktı, kriz niçin bu noktaya kadar tırmandırıldı? Doların 7 liranın üstünü görmesine hangi gerekçeyle göz yumuldu?
Bunlar elbette önemli sorular, ancak işin bizce can alıcı tarafı Brunson’ın serbest bırakılmasının ‘bağımsız yargı’ parantezine sıkıştırılması.
Görüyorsunuz, herkesin ağzında aynı nakarat var. ‘Bağımsız yargının kararına saygı göstermek zorundayız’ lafı sakız gibi sürekli çiğneniyor. İyi de ortada saygı duyulacak bir yargı kararı var da biz mi göremiyoruz?
Öyle ya, mesela, madem 3 yılla geçiştirilebilecek bir suçlama vardı, mahkeme papazı neden bir önceki duruşmada ev hapsine almak yerine tahliye etmedi? 35 yılla yargılanan bir sanık, nasıl oldu da 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı?”
“BU KRİZİN HESABINI BİZ KİME SORACAĞIZ”
Yazısında “Talep edilen ceza ile verilenin arasında 10 kattan fazla bir fark var. Sırf bu uçuruma bakınca bile yargının işini layıkıyla yapmadığını söyleyebiliriz”diyen Bolbol şu ifadeleri kullandı:
“Şimdi siz söyleyin hele, biz bu yargıya nasıl saygı duyalım? Hele gizli tanıklar mevzusu, o da bir başka fecaat...
İfade değiştirerek, Brunson’ın tahliyesinde son derece etkili oldu bu gizli tanıklar. Örneğin ‘Brunson, PKK’lılara yardım etti’ diyen tanık, son duruşmada Brunson’ı tanımadığını söyleyerek geri vitese taktı.
‘Bu Brunson var ya bu Brunson, darbeci FETÖ’cüleri sakladı’ diyen tanık ise, ifadesinin yanlış anlaşıldığını belirterek dansöz gibi kıvırdı.
Tablo oldukça net değil mi?
Bir önceki duruşmada söylediklerinin 180 derece aksini dillendirebildiklerine göre, bu gizli tanıklar güvenilir falan değilmiş. Yani saygı duyulması gereken yargımız, bizi ekonomiden dış politikaya kadar pek çok alanda zora sokan bir davayı hiç de mutemet olmayan bu gizli tanıklar üzerine bina etmiş.
Peki, Türkiye’yi böylesine zora sokan bir davanın gizli tanıkları ellerini kollarını sallayarak evlerine dönerken, bizim ne yapmamız bekleniyor? Bu krizin hesabını biz kime soracağız?”
“BU ‘BAĞIMSIZ YARGI’ İŞİNDEN NEDENSE HİÇBİR ŞEY ANLAMADIK”
Rasim Bolbol yazısında siyasetçilere de tepki göstererek “Maşallah siyasiler zaten topa hiç girmiyor. Onlar da üstüne basa basa ‘bağımsız yargı’ vurgusu yapmayı tercih ediyorlar” dedi. Bolbo yazısını şöyle sürdürdü:
“Ancak dedik ya, biz bu ‘bağımsız yargı’ işinden nedense hiçbir şey anlamadık.
Değil mi ki yargımız bağımsız, o halde Brunson kararı henüz açıklanmamışken, siyasilerimiz neden sürekli ‘Brunson, terör örgütleriyle karanlık ilişkileri sebebiyle yargılanan bir rahiptir.
Bu yüzden gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır’şeklinde demeçler verdiler? Bu tür demeçler bağımsız yargıya müdahale değil miydi? Allah aşkına biraz dürüst olalım...
15 Temmuz’dan, önceden haberdar olduğu belirtilen ve yakın çevresine ‘Temmuzda büyük bir deprem olacak, hazırlıklı olun’ diye mesajlar geçen...
Hain darbe girişiminin olduğu gece, 13 CIA ajanının katıldığı gizemli toplantıya ev sahipliği yapan İstanbul Büyükada’daki otelde kaldığı ortaya çıkan...
15 Temmuz başarısız olduğunda CIA tarafından kendisine “Türkiye’den çık ve hemen ABD’ye dön” şeklinde çağrı yapılan...
Teröristbaşı Fetullah Gülen’le sorgusuz sualsiz olarak görüşebilen beş kişiden biri olan FETÖ’nün sözde Ege Bölge İmamı firari sanık Bekir Baz’la tam 293 kez aynı yerde bulunduğu (GSM sinyallerinden) tespit edilen...
PKK tarafından organize edilen Kobani olayları ve Diyarbakır’da gerçekleşen hendek eylemlerinde Güneydoğu’da olan bir papazla karşı karşıyaydık.
İşbu papazın tutukluluğu esnasında dava içeriğiyle ilgili en ufak ayrıntıları bile paylaşan siyasilerimiz, papaz salıverildiğinde neden birden bire ‘Zaten dosyanın içeriğini bilmiyorduk ki. Hakim ve savcılarımız hukuk devletinin kuralları içerisinde gereken kararı verdi’ diyerek işin içinden çıkmaya çalıştılar?”
“PAPAZ HER GÜN PİLAV YER Mİ BİLMİYORUZ AMA BİZ BU DOLMAYI EVVELCE DE YUTMUŞTUK”
Yazısında, Deniz Yücel’e de değinen Bolbol şunları kaydetti:
“Hatırlayın, geçtiğimiz aylarda da Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel’i ziyaret eden bir devlet büyüğümüz, ‘terör örgütü propagandası yapmak’ ve ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’le suçlanan sözde gazeteci Deniz Yücel için ‘Kısa sürede bir gelişme olacağı kanaatindeyim.
Ümit ederim kısa sürede serbest kalır’ demiş, bu ‘temenni’nin hemen bir gün sonrasında da aylardır hazırlanamayan iddianame -her nasıl olduysa- anında tamamlanmış ve bir yıldır içeride olan Yücel Silivri Cezaevi’nden apar topar tahliye edilmişti.
‘Bu adam gazeteci değil, tam bir terörist’ sözleri unutulmuş, ‘bu ‘ajan’ı içimize sokan Almanya’nın da ‘teröre yardım ve yataklıktan’ yargılanması gerektiği’ yönündeki çağrılar bir kenara bırakılmış, ‘Bundan sonra Almanya ile ilişkilerimizi geliştirecek adımları karşılıklı atacağız’ denilerek söz konusu ülke ile ‘yeni bir sayfa’ açılmıştı.
Diyeceğimiz o ki, biz bu Brunson filminin bir başka versiyonunu daha önce de görmüştük. Papaz her gün pilav yer mi bilmiyoruz ama, biz bu dolmayı evvelce de yutmuştuk.
Halbuki hem Brunson, hem de Deniz Yücel olayında yapılacak iş gayet basitti. “Bağımsız yargı” kılıfına sığınılacağına, “Milli menfaatlerimiz böyle gerektirdi” denilerek kafalarda istifham oluşmasının önüne geçilebilirdi.
Nihayetinde bu mevzuların birden fazla veçhesi bulunuyor...
Elbette yöneticilerimiz uluslararası ilişkileri göz önünde bulundurarak hareket edecekler. Tabii ki istihbarat savaşlarının gereklerini yerine getirerek karar alacaklar. Reel politik hangi adımların atılmasını icap ettiriyorsa o adımları atacaklar.
Ancak, tüm bunları yaparken bir şeyi kesinlikle ve kesinlikle yapmayacaklar: Olmadıkları gibi görünmeyecekler, görünmedikleri gibi de olmayacaklar.
Dikkat edin, bizim çağrımız net: Siyasilere ya göründükleri gibi olmalarını ya da oldukları gibi görünmelerini -acizane- tavsiye ediyoruz.
He, ‘Siyasette böyle bir şey kesinlikle mümkün değil’ diyenler çıkarsa, onlara da ‘Batsın böyle siyaset’ diyoruz.”