Atatürk ile Yunan askerin yıllar sonra ortaya çıkan ilginç diyaloğu
İlber Ortaylı Atatürk ile Yunan askerin yıllar sonra ortaya çıkan ilginç diyaloğunu köşesine taşıdı.
Tarihçi profesör İlber Ortaylı Hürriyet gazetesindeki bugünkü köşesine Mustafa Kemal Atatürk ile Yunan askerin ilginç diyaloğunu taşıdı.
İşte İlber Ortaylı'nın o yazısı:
Mustafa Kemal Pasa ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi
Deha ancak çevresiyle parlar. Büyük adamların ideali kitlenin itaati ve tasvibiyle gerçekleşebilir. Gazi Mustafa Kemal Paşa geniş kitleyi kazanabilmişti. 95 yıl önceki zaferin anatomisini çizerken bunları hatırlamamız gerekiyor.
"SİCİL-İ Ahval”, Osmanlı bürokrasisinin 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren biyografilerini ihtiva eden bir personel dosyasıdır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde muhafaza edilen birkaç bin ciltten oluşur. Buralarda bilhassa Rumeli mıntıkasında doğup büyüyen memurlar için kayıtlar şöyle genelleştirilebilir: Fransızca bilir veya okuryazardır. Bulgarca veya Yunanca tekâmül eder. Rumeli’de yetişen gencin bulunduğu dünyanın icabı çeşitli etnik gruplarla ilişkisi olur ve bir bilgi sahibidir. Bulunduğu kentte Yahudi mahallesi vardır, onları tanır. Bugünkü gençlerin aksine pek içine kapanık değildir. Bilhassa zamanımızda birtakım gençler gibi ecnebi lafını gayrimüslim için kullanmak veya tarih, coğrafya mezunu olduğu halde çeşitli dinler hakkında hemen hemen hiçbir bilgiye sahip bulunmamak gibi bir noksanlık söz konusu olamaz.
YUNAN VETERAN İLE ATATÜRK’ÜN DİYALOĞU
Çok zeki bir genç olan Mustafa Kemal’in Rumeli coğrafyasını, savaştığı Kuzey Afrika’yı ve daha Balkan Savaşı sırasında ileride mevki komutanlarından biri olacağı Gelibolu Yarımadası’nı çok iyi öğrendiği malum. İnternetten de izleyebileceğiniz 1970’lere ait Yunanistan’daki bir TV programında bu özelliğini tespit mümkün oluyor. Sunucu Freddy Germanos. Sunucu Yunan bir veteranla (eski asker) röportaj yapıyor. Küçük Asya Seferi’nin bu askeri, savaşta esir düşenlerden. Ankara’da Gazi Paşamızın Latife Hanım’la evliliği sırasında köşkte marangozluk işleriyle uğraşıyorlar ve Paşa onlarla görüşebiliyor. Savunmanın başkomutanın bu durumdaki herhangi bir savunma yapan komutandan farklı fikirleri olamaz. II. Dünya Savaşı’nda Semyon Budyonny, Konstantin Rokossovsky, Georgy Zhukov, General de Gaulle, Alman esirlere ne diyecekse benzer tavra sahip olacağı açık. “Biz yurdumuzu savunduk, sizin ordu burada ne arıyordu” diye özetlenebilir. Bu veteran Atatürk’le konuşmasını hatırlıyor ve naklediyor. Atatürk esir askere Yunanistan’ın bağımsızlık savaşından beri komutanları tanıyıp tanıyamadığını isim isim sormuş. Diakos, Karaiskakis ve tabii Kolokotronis vs... Daha ilginci “Bella Vista’da Apergis Tiyatrosunu hatırlıyor musun?” diye soruyor. Bu tiyatroda sürekli Diakos, Karaiskakis, Kolokotronis ve diğer Yunan kahramanlar hakkında oyunlar varmış... Yunan asker bu oyunları bildiğini söylemiş. “Peki bizim taraftan kimi tanıdınız?” Tanımıyor. İşin garibi galiba Yunan komutanların birçoğu da bizim komutanları tanımıyordu, Meteksas hariç... Türk fikir hayatını, tarihçilerini de bilmeleri imkânsızdı. Spiker askere soruyor, “Bu söylediklerinin hepsini Mustafa Kemal Paşa biliyor muydu?” Cevap “Evet”. Türkiye Mareşali’nin Balkanlar hakkındaki bilgisi engin. Ataşemiliterliğinde yazdığı raporları da Karadağ’da büyükelçilik yapan, okul arkadaşım Emine Birgen Keşoğlu okumuş ve hayranlığını belirtmişti.
YUNAN GENERALİN İHTARI GERÇEK OLDU
26 Ağustos’ta Başkumandanlık Meydan Muharebesi başladığı gün Yunan savunma hatları silindi. Karşıdaki komutan Nikolaos Trikopis biyografisi ve icraatı itibariyle küçümsenecek komutanlardan değildi. Gazi’nin komuta heyetindeki ön çatışmalarda bu muharebenin ve ani atılımın başarı şansı konusunda pek ittifak olmadığı biliniyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa adeta tek başına karar verdi ve artık Anadolu’daki hükümet ve ordunun başındaki komutan Mareşalliğe daha evvel yükseltildiği için emir-komuta zinciri etrafında bu savaş yürüdü. En önemli noktadır.
Mütarekenin en tatsız zamanı olan 1920’de nizami ordu kuruluş safhasındaydı ama 1921’de ordunun kuruluşu çok kısa sürede tamamlandı. Bir yerde Küçük Asya Seferi’ne muhalif olan General Meteksas’ın ihtarı gerçek oldu. “Karşı tarafta bir ordu ve komuta heyeti var. Bunlar savaşçıdır ve derlenip toparlanırlar, bir sabah karşınızda orduyu görüverirsiniz, maceraya girişmenin anlamı yok” demişti.
Türk Kurtuluş Savaşı eski bir devletin yapısı içinde devam etti. Savaşı yürüten genç komutanlar kadar erbaş zümresinin (onbaşı, çavuş) de Birinci Dünya ve Balkan Harbi’nin tecrübelilerinden olduğunu unutmamak gerekir ve nihayet Ankara Hükümeti genel müdüründen telgrafçısına kadar Osmanlı bürokrasisinin seçkinlerini bir araya getirmiş veya mevcudu istihdam etmeyi bilmiştir. İsmi geçen komutanlar yanında o tarihte albay olan sonra Budapeşte ve Vichy Fransa’sında sefirlik yapan Behiç Bey’i de zikretmemiz gerekir. İmkânsızlıklar içindeki Türk demiryollarının bu savaşın sevkıyatına yetişebilmesi onun ve takımının sayesindedir. Deha ancak çevresiyle parlar. Büyük adamların ideali kitlenin itaati ve tasvibiyle gerçekleşebilir. Gazi Mustafa Kemal Paşa geniş kitleyi kazanabilmişti. 95 yıl önceki zaferin anatomisini çizerken bunları hatırlamamız gerekiyor.