Ayşegül Aldinç: Normal bir durum yoktu ki, yeni normal olsun

Türkçe pop müziğinin öncü isimlerden Ayşegül Aldinç, ilk solo albümü “…Ve Ayşegül Aldinç” ile 32 yıl sonra dinleyici karşısında. Birgün'den Işıl Çalışkan'a konuşan Aldinç, “Yeni normal diye bir şey yok. Zira normal olan bir durum yok ki ‘yeni’sinden söz etmek mümkün olabilsin” diyor.

İşte Birgün'deki o röportaj:

“…Ve Ayşegül Aldinç” yeniden dinleyici huzurunda... ‘Kara Sevda, Farketmez, Hayır’ şarkılarıyla tanınan Ayşegül Aldinç, 1988 yılında çıkardığı ilk albümünü yeniden müzikseverlerle buluşturdu.

Barış Manço, Aysel Gürel ve İlhan Şeşen şarkılarının olduğu albümde yer alan 12 parçanın 11’inin aranjmanı Garo Mayfan’a ait. Albüm için “zamansız” tanımlaması yapan Aldinç, “Yıllarca ulaşılamaması albüme talebi arttırdı.

Müzikseverlerin büyük isteği bu işi tekrar ele alma duygumuzu harekete geçirdi. Tek tek iz sürdük, işler de yolunda gidince albüme kavuşmak an meselesi oldu” diyor. Aldinç ile sohbetimizde 80’lere ve 90’lara gittik. Dilerseniz başlayalım…

1988 yılında yayımlanan ilk albümünüzü günümüze getiren ne oldu?

Samimiyet, özen ve çok fazla istemek örgüsü, doğru müzisyenlere yönlenince ortaya zamansız bir albüm çıktı. Yıllarca ulaşılamaması albüme talebi arttırdı. Müzikseverlerin büyük isteği bu işi tekrar ele alma duygumuzu harekete geçirdi. Tek tek iz sürdük, işler de yolunda gidince albüme kavuşmak an meselesi oldu.

Zamansız benzetmesi yaptınız albüm için. Nasıl oluyor zamansız şarkı?

Zamanın daha yavaş aktığı, sakin, güzel yılları hatırlatıyor söylediğim şarkılar. Müziğin tuhaf bir büyüsü, etkisi var bizi geçmişteki anılarımıza götüren. Özlemini duyduğumuz zamanları öyle yaşayabiliyoruz. Kokular da öyledir. Hop, sizi o ana götürür.

Adeta yıldızlar geçidi olan albümde Barış Manço, Fuat Güner, Aysel Gürel, Timur Selçuk, İlhan Şeşen, Özkan Uğur, Ali Kocatepe, Banu Kırbağ gibi isimlerin imzası var. Bu isimlerin katkısını nasıl anlatırsınız?

Her biri kariyerimi, işime inancımı, saygımı sonraki yıllara taşımamı sağlayan en gerçek masalın kahramanları. Onlarla iş ve gönül birliği içinde olmak deneyimsiz zamanlarıma büyük değerler katıp eğitimimi başarılı bir biçimde bugüne değin sürdürmemi sağladı. Her biriyle profesyonel ilişkimin dostluğa evrilmesi ise cabası.

BİR BARIŞSEVER OLARAK YANINA GİTTİM

Her biriyle iş ve gönül birliği birlikteliğiniz nasıl olmuştu? Barış Manço mesela zor şarkı verdiğini biliyoruz…

Bir Barışsever olarak gittim yanına. Dikkatle dinledi beni. Biraz zaman istedi. Kafasında bana dair ‘Rocker Girl’ imajı ve Karasevda önerisiyle geldi. Hayatımda dinler dinlemez bu tamam dediğim ilk şarkı oldu. Klibini bile kafasında şekillendirmiş. Bateri çalan bir Ayşegül... Ben o kadarına cesaret edemedim. (Gülüyor). Barış'ın onca yıllık müzik hayatında 3 şarkı verdiği tek sanatçı olmak gibi bir özelliğim de mevcut. Rahmetle, sevgiyle özlemle anıyorum bana, müziğe emek veren tüm sevgili dostlarımı.

Albüm buram buram 80’ler, 90’lar kokuyor. Sizce ülkenin yaşanmışlıklarının o dönemin müziğine nasıl etkileri oluyor?

Albüm 88’de çıktı. 90’larda değer buldu ve bugüne kadar gelebildi. Bazı şarkıların düzenlemesinin zamanının çok ötesinde olduğu müzikseverlerce fark edilmiştir.

O yıllarda özgün müziğin yükselişine tanık olduk. Pop müzik dışında hemen her türün bayraktarlığında geçen bir dönemdi. Özgün müzik hatta Türk sanat müziği söylemem şeklinde teklifler gelince işin başa düştüğünü anladım. Albümümü kendim yapmaya karar verdim. Bunun için gazino sahnesine çıktım. Gazino günlerinin fazlaca revaçta olduğu günlerdi...

Bunu günümüzdeki popüler müzik için yorumlayacak olsanız…
Zamanımızda renkler, çeşitlilik çok fazla. Hızlı tüketim müzikte de geçerli. Uzun ömürlü olmak bu şartlarda pek kolay değil takdir edersiniz. Yıllar öncesinde yaptığı ilk albümü bugün tekrar talep görmüş bir şarkıcı olarak müzisyen arkadaşlarımın kariyerlerinin de uzun ömürlü olmasını dilerim. Adı pop müzik olsa da çabuk tüketilmeyen şarkılar var. Bir de o yılların duygusuna fon müziği olmuş şarkılar bunlar. Bunu da göz ardı etmeyelim.

EUROVISION’A ÖZEL İZİNLE KATILDIM

32 yıllık sanat yaşamınıza birçok albüm ve oyunculuk tecrübesi sığdırdınız. Kendinizi hangi anlamda daha tatmin olmuş hissediyorsunuz?

Tabii ki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu bitirmeden önce staj yaptığım Yıldız Porselen'de devlet memuru statüsüyle 6 yıl desinatörlük yaptım. Görev yaptığım sırada Eurovision devreye girince özel izinle yarışmaya katıldım. Çalıştığım için müzikle sadece dinleyici olarak ilgiliydim.

Ne zaman ki müzik aşkım depreşti. O yıllarda gazete ve dergilerde "Sesler renkleri yendi" başlıkları atıldı. Yaptığım her işte tatmin noktalarım mevcuttu. Sevmediğim hiçbir oluşumda yer almadım.

Sanatımdan ziyade ev kadınlığıma müthiş etkileri oldu. Çulun çaputun önemsizliğini hiç bu kadar şiddetli hissetmemiştim. Evde kaldığımız dönemlerde evde ne kadar çok yapılması gereken iş olduğunu da hep beraber görmüş olduk. Bir şekil eyliyoruz kendimizi. Bu beladan kurtulacağımız zamanı ümitle bekliyoruz. Öyle kolay olmayacak. Kişinin kendi hayatını tehlikeye sokan sorumsuzluk örneklerini her geçen gün ibretle seyrederken başkasını düşünmesini beklemek safdillik olur. Yazık ama gerçek.

SİSTEM UĞRUNA CAN HAVLİYLE HAREKET EDİLİYOR

Önümüzdeki günlere dair planlarınız var mı?

Önümüzü görebildiğimizi düşünmüyorum. Sektörün temsilcileri sistemin ve kişisel çıkarların dönebilmesi adına can havliyle hareket ediyor. Yaşamları sürdürmek için başka çare de yok. Kolaylıkla, sağlıkla ilerlemelerini dilerim. Yaşlı bir annem var. Azami dikkat gösteriyorum.

Genel anlamda ise milletin virüs bitmiş, gitmiş gibi son derece rahat ve eskisi gibi takılmasını anlayabilmiş değilim. ‘Yeni normal’ falan diye bir şey de yok. Zira normal olan bir durum yok ki ‘yeni’sinden söz etmek mümkün olabilsin. Allah'tan yalnız değilim bu düşüncede. Ve iyi ki tabii. De kurunun yanında yaşın yanma hadisesinin sorumluluğunu alacak kimse de yok. Zira herkese uyan tek bir formül yok. Ve herkes kendi hayatı kadar başkasının hayatından da sorumlu.

Işıl Çalışkan / Birgün