Bade İşçil, saatimi çaldın diyen kocasına neden döndü?
Yeni Yüzyıl gazetesi yazarı Işıl Cinmen, evlilik ve boşanması yılan hikayesine dönen Bade İşçil üzerine çarpıcı bir yazı yazdı. Dahası yıllar önce Bade ile yaptığı bir röportajı da hatırlattı. İşte o ilginç analiz...
Işıl Cinmen'in yazısı şöyle..
Bade İşçil’in 27 yaşındayken verdiği röportajda evlilik hakkında söyledikleri, bugün 33 yaşında bir kadın olarak yaşadıklarına ışık tutuyor...
Bu ülkede sıradışı olaylara şaşırma yetimi çoktandır kaybetmiş olduğum için son zamanlarda beni en çok şaşırtan haber, Bade İşçil ile Malkoç Sualp’in barışma çalışmaları oldu.
Normalde boşanmaya karar veren bir çiftin ilişkiyi kurtarma denemelerinde şaşılacak bir durum olmaz, buna alışkınız.
Ancak işler, “Sen saatimi çaldın!” “Hayır, sen uyuşturucu kullanıyorsun!” “O bana şiddet uyguluyor!” “Hayır, o ruhsal olarak rahatsız, çocuğa bakamaz!” seviyesinde seyrediyorsa orada bir yeniden yapılanma çalışması beklenmez.
Gel gör ki, İşçil ve Sualp geçtiğimiz hafta birkaç günlüğüne boşanmaktan vazgeçti.
Sonra haliyle, “Olmayınca olmuyor” diyerek davalar tekrar açıldı.
Barışma haftasında bu ilişki kafamı çok kurcaladı.
“Haddim olmayarak” demeyeceğim çünkü olaylar, medya dahil edilerek yaşandığı için yorumlama sınırlarımız içinde.
O yüzden haddim olarak şu sorular üzerinde düşündüm:
Bir kadın, kendisine “Saatimi çaldı” düzeyinde suçlamalar yönelten bir erkeğe neden geri dönmek ister?
Hele ki, “Kocam bana şiddet uyguluyor, çocuğumu emzirmemi bile engelliyor” gibi sözlerle sosyal medyayı ayağa kaldırdığı o adama?
İnsanlar, zamanında aşık olarak evlendiklerini söyledikleri, birlikte çocuk yapmak gibi büyük kararlar verdikleri kişiler hakkında nasıl bu kadar hoyratça davranabilir?
Sonra da düşmana bile yöneltilmeyecek suçlamalar tutanaklara geçmemiş gibi nasıl tekrar birlikte olur?
Hepimiz ilişki yaşıyoruz, hepimiz ayrılıyoruz.
Ayrılmanın da medeni, olağan, kabul edilebilir, saygılı bir şekli vardır, değil mi?
Neyse…
Bunları düşünürken aklıma Bade İşçil’le Tempo Dergisi için yaptığım bir söyleşi geldi.
Yıl 2010’du. O 27 yaşındaydı, ben 25.
Şu ana kadar yaptığım en zor röportajlardan biriydi. Söyleşi sırasında ağladı, çekimde kriz geçirdi, röportajdan birkaç gün sonra çekim gününde -bin TL kadar- parasının çalındığını iddia etti, ortalığı ayağa kaldırdı. Çekimde dört kişi görevliydi, çalınma gibi bir durum olması pek muhtemel değildi ama olay büyümesin diye derginin o zamanki yayın yönetmeni parayı ödedi.
O röportajı buldum, tekrar okudum.
Bir insanı röportajda çözmek zordur ama söyleşimizin sonunda şöyle demişti: “Sanırım, konuştuğumuz kadar bir insanım.”
Ağzımı açık bırakan o zamanki açıklamalarıyla, bugünkü evlilik hezeyanını yan yana koyunca ortaya tam bir portre çıkıyor.
Tüm yaşananlara rağmen ‘evliliğini kurtarmayı deneyen kadın’ olmakta neden sakınca görmediği net bir şekilde anlaşılıyor.
Anlaşılıyor da… Yüzyıl olmuş 21!
Artık kendimizi başkasının soyadı üzerinden tanımlamayacak bireyler olalım.
Birinin karısı, birinin annesi olmaktan önemli bir hayalimiz olsun!
Kafamızı koca bulmaya değil kendimizi bulmaya yoralım!
Çünkü bunu yapmazsak sonuçta elimizde ancak Bade İşçil kalıyor.