Bahçeli: Marketlerde Karne Başladı Diyorlar Bunların Alayı Sahtekar
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, marketlerde bir adet ile sınırlandırılan ürünlerin görüntüleri hakkında "Yalan bunlarda, bunların alayı sahtekârdır." dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.
Bahçeli marketlerde ürünlerin bir adet ile sınırlandırılması hakkındaki haberler için, "Mutfaklarımızda yangın var, marketlerde karne uygulamaları başladı. Esnafımız satacak mal bulamıyor, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez diyorlar. Yalan bunlarda, bunların alayı sahtekârdır." açıklamasında bulundu.
Bahçeli'nin konuşmasından başlıklar şöyle:
"Aklımızın estiği gibi davranmadığımız bilinmelidir. Yalancıların maskesini düşüreceğiz. Türkiye üzerinde oynanan oyunları anlatacağız. Kötü niyetlileri açıklayacağız. Halka doğru gideceğiz, halkımızla bütünleşeceğiz. Mutlaka anlaşacağız. Geliyor gelmekte olan diyorlar ya, biz de gidiyor gitmekte olanlar diyeceğiz. Bir kere eğilenin bir daha dik duramayacağını öğreteceğiz.
Hiç kimse hayale kapılmasın, karambol ortamı yaratıp fırsatçılığa kalkışmasın. Bölücülük ittifakına, zillet ittifakına, iftira siyasetine aziz Türk milleti aldanmayacaktır. Cumhurun kaderi cumhuriyetin kaderidir. Cumhur İttifakı Türkiye’yi kem gözlerden, kötü sözlerden, karanlık emellerinden koruyacaktır. Yaşadığımız ekonomik sıkıntıların iç yüzünü, can alıcı noktalarını doğru tahlil etmek zorundayız. Bu ülke hepimizindir. Birbirimizi suçlayarak, düşman muamelesi yaparak kin ve öfkelerimizi yarıştırmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Çayımıza koyacak şekerimiz yoktu ama Çanakkale’de destanlar yazdık, lambamıza koyacak gaz yağı bulamıyor, yalnızca haşhaş yapı kullanıyorduk, milli mücadele düşmanın hayallerini Türk süngüyle kırdık. Çünkü irademiz imanımız kadar büyüktü. Çünkü yoksulluğu çekebilirdik, yokluğa dayanabilirdik, ama esarete, köleliğe, teslimiyete kesinlikle tahammül edemezdik.
Yeri geldi; silah, mermi, bunları alacak para bulamadık. Kuru ekmekle öğün geçirdik. Elimize geçirdiklerimizle düşmana karşı koyduk. 19. ve 20. Yüzyılın dönemeçlerinde ekonomik saldırılarla milletimizi teslim alamayacakların şimdiki varislerine feleğin çemberine kırıp yükselişe geçtiğimiz zaman diliminde boyun eğeceğimiz mi zannediliyor.
Felaketimizin siyasetini yapmak üzere kuyruğa giren ahmaklara sessiz mi kalacağımız düşünülüyor. Türkiye’yi ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışanlara dirençsiz, duygusuz olacağımız mı hesap ediliyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten mülhem diyorum ki para yoksa buluruz, ordu yoksa kurarız, düşman yoksa mutlaka yeneriz. Yeter ki bir olalım. Işık diye milleti ateşe, sonu hüsran bir tünele çekmek için çırpınanlara affımız yoktur. Merkez Bankası’nın rezervlerinin eridiği yalanına bel bağlayan zillet ittifakı 128 milyar dolar nerede sorusunu soracağına Türkiye’nin karşısında ne aradıklarını açıklamak mecburiyetindedir.
İnsanın, ahlakın, adaletin, özgürlüğün, sosyolojinin, felsefenin, tarihin, maneviyatın, değerlerin ve milli hassasiyetlerin bulunmadığı bir ekonomide sabah kalkar döviz kuruna bakarız, akşam yatar borsaya, faize, enflasyona kafa yorarız.
Aslında hepimiz aynı şeylerden konuşuyoruz, fakat konuştuğumuz şeyin ne olduğu konusunda hâlâ anlaşabilmiş değiliz. Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça daha adil,daha insani, daha eşitlikçi bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır.
Bugünkü şartlarda dünya nüfusunun yüzde 20’si açlıkla ve yetersiz beslenmeyle yüz yüzedir. Açlık ve yoksulluğun hiç yenilmeyen, israf edilmiş yiyeceklerin yüzde 10’u ile tamamen ortadan kaldırılması yapılan araştırmalarla ortadadır. Mutasyon üstüne mutasyon geçiren, sayıları 5 milyonu aşan insanın ölümüne yol açan Covid-19 salgını artık başka türlü düşünmemizin hayat memat konusu olduğunu göstermektedir.
Ne ekonomi eski ekonomidir ne de dünya eski dünyadır. Çok yediğinden obez olan çocukların olduğu dünya ile hiç yemediğinden eti kemiğine yapışmış çocukların olduğu dünya korkunç bir çelişkidir.
Ekonomide yeni bir hikâyeye, yeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz.
Hem büyümeyi, gelişmeyi ve kalkınmayı sağlamak zorundayız. Önümüze dikilen bentleri birlikte aşmalıyız. Türkiye ekonomisinin yapısal zaafları vardır ve bellidir. Ancak hiçbiri çözümsüz görülmemelidir. Dayanışmaya ve yardımlaşmaya en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde ekonomideki sorunları siyasal ve toplumsal krize tavil etmek isteyen, bunun üzerinden sokakları karıştırmayı amaçlayan odaklara milletimiz prim vermeyecektir.
İnsanımızın üzerine çöken ağırlığın, yüklendiği külfetin samimiyetle farkındayız. Onları anlıyoruz. Ekonomik dengeleme ve normalleşmenin gün ve gün hayata geçtiğinin de görülmesini diliyoruz.
Fırsatçıların, karaborsacıların ahlaksızların hevesleri kursaklarında kalacaktır. Vatandaşlarımızın ekonomik sorunlardan istifade ederek servetlerine servet katmanın peşinde olacak izansızlarla kıran kırana mücadelenin yapılması gerektiğine inanıyoruz.
Temelsiz fiyat artışlarının frenlenmesi, hayat pahalılığının düşürülmesi hususunda herkesin yapacağı fedakârlıklar vardır. Bilhassa enflasyonla mücadelede gönül birliğini hayata geçirmeliyiz. Mal ve hizmet üreten, satan, pazarlayan firmalarımızın, kurumlarımızın toplumsal rahatlama adına temel ihtiyaçların fiyatlarında yüzde 2 - 5 arasında indirime gitmeleri milli birlik ve dayanışmamızın manevi harcıdır. Bizim temennimiz herkesin elini taşın altına koymasıdır. Örtünme, beslenme ve barınma sorunlarının hep birlikte vicdan seferberliğiyle üstesinden gelmek mümkündür.
Faiz lobisinin şiddetlenen tazyik ve telkinlerine, zillet ittifakının seriye bağlanan “bittik, tükendik” propagandasına hiçbir şekilde kulak asmadan tıpkı Ahilik kültüründe yaşandığı gibi darda ve zorda kalan insanlarımıza şefkat elimizi uzatabiliriz. Diyorlar ki yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü düzelmeden Türkiye düzelmez diyorlar. Mutfaklarımızda yangın var, marketlerde karne uygulamaları başladı. Esnafımız satacak mal bulamıyor, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez diyorlar. Yalan bunlarda, bunların alayı sahtekârdır.
Düne kadar AK Parti’nin saflarında yer alıp uzun yıllar bakanlık koltuğunda oturan bir çıkarcı, sayıyla un almaktan bahseden şaşkın zihniyet bizim kayyum gibi iktidarın başında durduğumu ve krizlerin de ortağı olduğumuzu ifade etmiş. Bu dönme dolabın, bu devşirme siyasetçinin, kimlere taşeronluk yaptığını bilen biliyor, bilmeyen de yalnızca ilişki ağına ve efendilerine bakarak görüyor. Biz kayyum değiliz, MHP’yiz. İradesi pazara çıkmış, geçmişinde pek çok karanlık nokta bulunan, Truva atı gibi ortaklıkta dolaşan hiç kimsenin Türkiye’nin kuyusunu kazmasına izin vemeyeceğiz.
Unutmayınız ki bir defa satan her zaman satar. Kendi arkadaşlarına ve partisine ihanet eden fırsatını da bulursa milletine ihanet etmekten kaçınmaz. Bu tipler aslında bizim muhattabımız değildir. Ancak evimizin camına ikide bir taş atanın da alnını karışlamak ana vazifemizdir. Bu şahsa sesleniyorum, kayyumu geç, partine doldurduğun askeri ve siyasi casuslarla birlikte geçmişte yönettiğin bakanlıkları hangi örgütlere peşkeş çektiğini adamsan açıkla."