Başbuğ FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda ne demişti? MİT’ten hangi bilgiler gönderilmemişti?
Medyafaresi.com Özel Haber - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarın yapacağı Meclis Grup toplantısında FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda kulislere göre, hazırladığı bir dosya ile önemli açıklamalarda bulunması bekleniyor.
Hülya Karabağlı - Medyafaresi.com Özel Haber
Siyasette FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin tartışmalar sürüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hazırladığı bir dosya ile yarın yapacağı Meclis Grup toplantısında önemli açıklamalarda bulunması beklenirken Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 3 Kasım 2016 tarihinde davet edildiği ‘TBMM 15 Temmuz FETÖ/PDY Darbe Girişimi’ Araştırma Komisyonu’nda TSK’da örgüt yapılanması konusunda,
“2008-2010- ben size açıkça şunu söylüyorum, daha önce de söyledim, kitaplarımda da var. 2002-2010 döneminde MİT’ten bize bir tek rapor gelmedi. “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Ahmet, Mehmet, Hüseyin -neyse işte- Fetullah Gülen Cemaati’ne mensuptur diye tek bir rapor gelmedi” açıklamasını yapmıştı.
“Fetullah Gülen’in, cemaatin oluşumunda 1970’lerden başlayıp 14 Temmuz 2016’ya kadar yaşadığımız bir süreç var. Bu doğrudur, burada tabii ki çok, gelmiş geçmiş siyasetçilerin, belki hepimizin, bütün toplumun, hepimizin belirli boyutlarda hataları, yanlışları da vardır” diyen Başbuğ, örgütün devletin güçlendiği dönemi 2002-2012 olarak göstermiş ve şunları söylemişti:
“ Esas Fetullah Gülen cemaatinin veyahut FETÖ terör örgütünün devlet içindeki güçlendiği döneme bakarsak, bu bir gerçektir, “2002- 2012” diyorum. Ben 2012 yılını milat olarak alıyorum, bazıları “2014” diyor, olabilir. Esas güçlendiği dönemin bu olduğu bir gerçek ve bugün, dün size burada ifade veren Emniyet Genel Müdürü diyor ki: “Ben görevi aldığım zaman 64 emniyet müdürü FETÖ’cüydü.” Bu çok vahim bir şey yani nasıl bu devleti… Biz o zaman ne yaptık yani? “Görevi aldığım zaman -yanlış hatırlamıyorsam- 64 vilayetin emniyet müdürü FETÖ’cüydü.” Diyor”
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un davet edildiği komisyonda tutanaklara yansıyan açıklamalarından bazı bölümler şöyle.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ – Bu süreç, kaba hatlarıyla şöyle tanımlanabilir, daha evvel de ifade ettim: Bir: “Cemaat, FETÖ, işlenen bu hukuk cinayetlerinin asli failidir.” Aynı görüşteyim. “Bu cinayetleri yargı ve Emniyet içinde yerleştirdikleri kadroları vasıtalarıyla yapmıştır.” Burada da görüşümde hiçbir değişiklik yok. Ha, siyasi iktidar, özellikle 2007-2012 -bazılarına göre 2014 de diyebilirsiniz- evet, bu süreçte zaten Sayın Başbakan da söyledi “Ne istediler de vermedik. Aldatıldık.” Evet, bu dönemde Fetullah Gülen terör örgütüne, Silahlı Kuvvetlere yürütülen komplolar hakkında destek verilmiştir, bu bir gerçektir. Kendileri de söylediler. Dolayısıyla, özellikle 2007-2012, bana göre -bazılarına göre 2014- bu sürecin siyasi sorumluluğu da elbette vardır, bunu söylemek mecburiyetindeyim. Dış desteğe gelirse, daha evvel de söyledim, ABD’nin rolü vardır. George Bush döneminin, ben özellikle bu konuda, Silahlı Kuvvetlere yürütülen komplo sürecinde destek verdiğini düşünüyorum, değerlendiriyorum.
Medya… Medyayı da söylememiz lazım. Bakınız, medyanın bu süreçte oynadığı rolü unutamayız ki gerçekten bir asimetrik savaş yaptılar. Bir gazete, ona gazete demeye de dilim varmıyor. Ama işte gazete, başka türlü nasıl anlatacağız?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 2004 Ağustosundaki millî güvenlik bildirisi, sizin 14 Nisan 2009 harp akademilerinde yaptığınız tarihî konuşma, 29 Nisan 2009’daki basın toplatınız, Sayın Işık Koşaner döneminde kendisinin ve diğer kuvvet komutanlarının, Sayın Necdet Özel hariç, 2011 YAŞ kararları öncesinde toplu istifaları gerektiği gibi değerlendirilebilseydi 15 Temmuz felaketi yaşanır mıydı? Size göre, siyasi iktidar bu uyarıları o dönemde neden ciddiye almadı? Tam tersine, onları niçin tamamen farklı bir şekilde değerlendirdi?
Siz, dönemin Başbakanı, günümüz Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir noktadan itibaren tehdidin büyüklüğünü gördüğünü ve gerçekten mücadeleye başladığını düşünüyorsunuz ama bu mücadelede aslında yalnız olduğunu belirtiyorsunuz, ki ben de sizinle bu konuda hemfikirim, bunu da söyleyeyim. Peki, Sayın Erdoğan neden tehlikeyi bu dönemde geç gördü? Bunda cemaatle mi yoksa Sayın Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarlarıyla ilgili unsurlar mı belirleyici oldu?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ –Elbette bu Fetullah Gülen’in, cemaatin oluşumunda 1970’lerden başlayıp 14 Temmuz 2016’ya kadar yaşadığımız bir süreç var. Bu doğrudur, burada tabii ki çok, gelmiş geçmiş siyasetçilerin, belki hepimizin, bütün toplumun, hepimizin belirli boyutlarda hataları, yanlışları da vardır. Şu değerlendirmenize tabii katılmamam mümkün değil: Esas Fetullah Gülen cemaatinin veyahut FETÖ terör örgütünün devlet içindeki güçlendiği döneme bakarsak, bu bir gerçektir, “2002- 2012” diyorum. Ben 2012 yılını milat olarak alıyorum, bazıları “2014” diyor, olabilir. Esas güçlendiği dönemin bu olduğu bir gerçek ve bugün, dün size burada ifade veren Emniyet Genel Müdürü diyor ki: “Ben görevi aldığım zaman 64 emniyet müdürü FETÖ’cüydü.” Bu çok vahim bir şey yani nasıl bu devleti… Biz o zaman ne yaptık yani? “Görevi aldığım zaman -yanlış hatırlamıyorsam- 64 vilayetin emniyet müdürü FETÖ’cüydü.” diyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sonra 74’e çıktı.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ – O zaman, kardeşim, ne yaptınız ya! Bizim elimizde böyle bir bilgi olsaydı, 64 kişinin bilgisi olsaydı biz onları yakasından tutar Silahlı Kuvvetlerden atardık. Bize verilmedi benim dönemimde. Biz atardık. Şimdi bunu nasıl izah edeceğiz? Geçmiş döneme bakıyoruz, yazanlar, çizenlerin -ki ben bu arada Hanefi Avcı ile Sabri Uzun’un söylediklerine itibar ederim, dikkate alırım- şimdi yazdıkları diyor ki: “2007’de Fetullah terör örgütü Emniyeti tamamen ele geçirmişti.” Şimdi, gerçekler var, bunlar yok diyemeyiz. Dolayısıyla, evet, bu Fetullah terör örgütünün özellikle devlet bürokrasisinde, nerede; Emniyette, yargıda, askeriyede de var ama askeriyedeki resmi hiç göremedik. Ne zaman? Ben, 2010 30 Ağustos’a kadar göremedim. Ha, 30 Ağustos 2010-14 Temmuz 2016’da ne oldu, ne kadar görüldü, kimle ne yaptı; bilmem, bilemiyorum.
Onu ben de sizler gibi basından takip ediyorum. O konunun üzerinde herhâlde durursunuz, o sürecin.2010’dan, bizden sonraki süreçte hakikaten ne kadar bilgi verildi, ne oldu, kiminle ne yaptı; o konu ayrı bir konu. Dolayısıyla, tabii ki Fetullah terör örgütünün güçlendiği dönem ilk 2000’li yıllardan özellikle 2012’ye kadar ben getiriyorum. Benim değerlendirmem o ama dediğim gibi, bazıları 2014’e kadar getiriyorlar, ona da saygı gösteriyorum.
Bu kişisel değerlendirmemdir -katılan olur, katılmayın olur, ben inandığını söyleyen birisiyim, ben siyasi partiler üstüyüm, devlet adamı niteliğim var, doğru bildiğimi, doğru tespitlerimi söylerim, atılan olur, katılmayan olur- ben olayı şöyle değerlendirdim: 2002-14 Temmuz 2016’yı üç sürece ayırdım. Ben öyle düşünüyorum. Birinci süreç, 2002-2007 süreci. Bu süreçte, AK PARTİ siyasi iktidar olmuştur, bürokrasi ihtiyacı vardır; bürokraside, evet, Fetullah Gülen -o zamanki Cemaat diyelim- Cemaatinin bürokrasisine dayanmıştı ağırlıklı olarak. Bu bir gerçektir. Bunu yadsıyamayız.
İki, bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleriyle pek çatışma ortamına girilmesinden kaçınılmıştır, benim tespitim budur, 2007’ye kadar.
2007 Türk siyasi tarihinin dönüm yılıdır, dönüm noktasıdır, kavşağıdır. Şimdi, 2007’de neler oldu diye konuşursak iki saat anlatabilirim bunu size, 2007’de neler oldu diye. Zaten onu anlamak lazım ama tabii ki gerek yok. 2007 dönüm noktasıdır, kırılma noktasıdır. Neden? 2007’den sonra, ben, siyasi iktidarın Fetullah Gülen Cemaatiyle tam ittifak hâline girdiği, beraber hareket ettiği, tam, artı Silahlı Kuvvetlere karşı yürütülen komplolara da destek verdiği dönem olarak görüyorum. Bunu ifademde de… Zaten olayları anlattım, olaylardan bakarsanız, samimi olarak söylemem gerekirse o süreçte bazı konularda -eğer dikkatle dinlediyseniz- destek aldığımız durumlar da var, destek almadığımız kurumlar da var. Çoğunluk ne? Destek almadığımızdır. Ama benim sürecim, evet, iktidarla Fetullah Gülen Cemaatinin tam ittifak dönemidir ve Silahlı Kuvvetlere karşı komploların ağırlıklı olarak yürütüldüğü dönemdir. Bunun siyasi sorumluluğu olmalı mı? Bence olmalı siyasi sorumluluğu. Siyasi sorumluluk da eğer yanlış gördüyse halk seçimle bunu tayin eder, demokrasi bunu gerektiriyor. Hukuki delil varsa o ayrı konu, somut delili koyarsınız, o zaman belki bunun bir adli sorumluluğu da olabilir ama delil olmadan bunları ortaya getirmek bence pek doğru değil ama siyasi sorumluluk olduğu açık, aşikâr
Bana göre kırılma noktası 2011’dir. Ben öyle değerlendiriyorum. Nedir 2011? Genel seçimlerdir. Genel seçimlerde bu cemaatin iktidar partisinden ciddi rakamda milletvekili adaylığı istediği yazıldı, çizildi, çok kimse bunu yazdı, çizdi ve kırılma buradan başlamıştır, benim düşüncem. Sonra 2012 yılına geliyoruz. 2012 yılında benim alınmam var. Benim alınmam bir denemedir, testtir. Bunu böyle değerlendiriyorum ben. Bakalım, toplum ne tepki gösterecek? Siyasi iktidar ne tepki gösterecek? Bir denemedir, bir testtir. Ben 5 Ocak-6 Ocak işte, akabinde, bakıldı ki fazla tepki, bir şey yok, “Ha, iyi, bak, bir Genelkurmay Başbakanı alıyoruz, oh ne güzel, toplum da pek tepki göstermedi, kendi kurumu da tepki göstermedi, iyi o zaman, çekineceğim bir nokta yok, çıtayı biraz daha yükseltelim.” MİT Müsteşarı… MİT Müsteşarı olayına geldiği zaman, Sayın Başbakan olayın vahametini anladı. Eğer MİT Müsteşarına da müsaade etseydi, benim kanaatim o ki, üçüncü hedef kendisiydi, ondan sonraki hedef.
Orada, 2012 Şubat’ında müdahale edilerek süreç bir noktada engellenmeye çalışıldı. Savaş başladı, bana göre. 2012’de başladı savaş. Kiminle? Siyasi iktidar ile FETÖ ya da Fetullah Gülen Cemaati. Bazıları, 2012 değil de 2014 diyorlar yani 17-25 2013, 2014 yılı, olabilir, ona da saygı gösteririm. İster 2012 deyin isterseniz 2014 deyin, ne derseniz deyin, bu süreç nereye kadar geliyor? 14 Temmuz 2016’ya kadar geliyor. Bu süreçte, baktığımız zaman, evet, Sayın Cumhurbaşkanının bu Fetullah terör örgütüne karşı ciddi şekilde mücadele ettiğini görüyoruz. Efendim, şu nedenle, bu nedenle. Bakın, o nedenler haksız sorular değil ama ben siyasi bir konuya girmek istemediğim için, zaten girmem; konuya, artı, sonuçlar mı önemli diğer şeyler mi önemli? Şimdi, ben sonuca odaklanmanın önemsenmesi gerektiğini düşündüğüm için diyorum ki… Evet, bir yerde söyledim, bazıları da “Nasıl bunu söyledin?” Söyledim evet, ben dedim ki: “Bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanı tek başına mücadele etti.”
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ – Evet. Bu süreçte, ben o dönemlerin Başbakanı, bugünün Sayın Cumhurbaşkanının tek başına kararlı şekilde mücadele ettiğini düşünüyorum. Hatta, daha ileri giderek şunu da söylüyorum: Eğer -2014’ten alın, 2012’den alın- herkes Sayın Cumhurbaşkanının bu mücadelesine ayak uydursaydı 15 Temmuz’a gelir miydik, gelmez miydik?
BURHANETTiN UYSAL (Karabük) – İstihbaratla ilgili çok geniş bir bilgi verdiniz. Sizden önce gelen komutanlarımız da aşağı yukarı aynı sorunlara değindiler. Tabii, bu Türk Silahlı Kuvvetlerine FETÖ’cü örgütün sızması bir istihbarat eksikliğini gösteriyor. Siz özellikle dediniz ki: “2002-2010 yılları arasında benim personelimle ilgili cemaatçi olduğuna dair hiçbir istihbarat gelmedi.”
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ – İsim bazında.
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – İsim bazında.
“2010’lu yıllar da zaten buna yönelik bir yasa çıkaracak olsak da çıkması mümkün değildi.” dediniz. Şimdi, dün bir Paşamızı daha dinledik, Galip Mendi Paşamızı. Sizden sonra YAŞ toplantılarına girdi, bir de isim verdi: Konya Jandarma Bölge Komutanı Timurcan Ermiş. İstihbari bilgilerde bunun cemaat üyesi olduğunu, zaten YAŞ kararlarıyla bunun terfi ettirilmeyeceğini, atılacağını belirtti. Bir yasal düzenleme olmadığı hâlde sistem çalışmaya başlamış aslında. Siz bir yasal düzenleme istiyorsunuz. Bu yasal düzenleme olmadan bu bilgiler nasıl toplandı?
İkinci sorum Komutanım: Bu faaliyetin Fetullah Gülen’in emriyle yapıldığına dair kesin şeyler söylediniz. Birincisi, Genelkurmay Başkanımızın derdest edilmesinden sonra bunu derdest eden kişilerin “Sizi dilerseniz kanaat önderimizle görüştürelim.” demeniz birinci deliliniz. İkincisi de daha sonradan çıkmış olan Adil Öksüz ve Kemal Batmaz. Siz 15 Temmuz akşamı Bodrum’daydınız, bu olayları televizyondan izlerken hiçbir açıklama gelmeksizin yıllarca bu işle uğraşmanızdan dolayı bu Fetullah Gülen’in bir operasyonudur dediniz mi?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ – Ben teşekkür ediyorum. Şimdi, ben şunu söyledim, dedim ki: Bir, 1992 öncesi ve sonrası olarak olaya bakın. Bakın, 1984-1986 yıllarına giderseniz Türk Silahlı Kuvvetlerinde Fetullah Gülen özellikle okullardaki, askerî liselerde kimler Fetullah Gülenci diye raporun Türk Silahlı Kuvvetlerine aktığı dönemi görürsünüz.
Raporlar akar askerî okullara ve mesela Kuleli Askerî Lisesi en önde gelen ve oradaki dönemin Kuleli Askerî Lisesi Komutanı rahmetli, saygıyla andığımız Doğu Aktulga o kadar uğraşır ki ve büyük kısmını, hepsini atar. Sonradan bu insan hedef alındı, onu da unutmayın yani bir sayfaları karıştırın.
Bilgi geldiği sürece Silahlı Kuvvetler reaksiyon göstermiştir, mümkün değil aksini iddia etmek ama 1992’den itibaren MİT Müsteşarlığından kopuşla birlikte bilgi akışında azalma görüyoruz ama ben şu dönemi değerlendirdim, dedim ki: 2002-2010 dönemiyle ilgili ben konuşuyorum, 2002-2010. 2010’dan sonra, sizin sorunuz 2010’dan sonraki soru. 2010’dan sonraki sürecin içinde ben değilim, ben o konularda bilgi sahibi değilim ama sadece şu değerlendirmeyi yapabilirim. Genel bir değerlendirme olur, 2012 veya 2014 desek daha doğru, 2014’ten sonra zaten durum değişiyor, bu dönemden sonra özellikle 15 Temmuz 2016’dan önce Silahlı Kuvvetlere bazı bilgiler gelmiş midir? Olabilir, bakın sadece olabilir deme durumundayım. Olabilir çünkü zaten şartlar değişmiş bir sürecin içindeyiz, o tabii dediğim gibi o soruyu daha detaylı anlamak için 2010’dan sonra görev yapan komutanlara sormanız lazım, ben bilemem yani.
Hülya Karabağlı - Medyafaresi.com Özel Haber