Bekçiler rakı içenleri fişleyecek mi?

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda İlk defa veya yeniden kamu hizmeti ve görevlerine atanacaklar hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hükümleriyle ‘fişleme’ olarak nitelendiren ‘Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ kabul edildi.

Teklifin bütçeden sonra bu hafta sonu genel kurulda görüşülmesi bekleniyor. Torba  teklifin ilgili maddelerine göre, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleri tarafından yapılacak.

Hülya Karabağlı (Medyafaresi.com - Ankara)

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda AKP’li vekillerin hazırladıkları ve içinde ilk defa veya yeniden kamu hizmeti ve görevlerine atanacaklar hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasını öngören maddelerinde yer aldığı torba yasa niteliğindeki  ‘Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ kabul edildi.

Kabul edilen maddelere göre, kamu hizmetlerinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında memuriyete atanacaklar için "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli İle Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" kapsamında güvenlik soruşturması, arşiv araştırması yapılması şartı getiriliyor.

Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleri tarafından yapılacak. Devlet Memurları Kanunu'nda, devlet memurluğuna alınacaklar için genel şartlar arasında sayılan "Güvenlik soruşturması/arşiv araştırması yapılmış olmak" ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 29 Kasım 2019 tarihli kararıyla iptal edilmişti.

Paylan: Makbul vatandaş düzenlemesi

AKP’li teklif sahibi Trabzon Milletvekili Salih Cora, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında Güvenlik soruşturması kesinlikle yapılamaz veya güvenlik soruşturması memuriyeti kapsayan veya şu görevlerde bulunan kişilerle alakalı yapılabilir veya şu yaş gruplarıyla alakalı olabilir diye herhangi bir tahdit ortaya konulmadığını belirtirken MHP’ de düzenlemenin geneline ‘anafikir ‘ olarak destek verdi.  Muhalefet olası sakıncaları geçmişte yaşanan ‘fişleme’ örnekleri ve günümüzden de destekleyerek karşı çıktı.

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, “Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca hep bir makbul vatandaş tanımlanmış, her dönem. Çeşitli dönemlerde: Kuruluş döneminde, sonrasında, 1930’larda, 1940’larda, 1960’larda, 1980’lerde, 1990’larda hep bir makbul vatandaş tanımlanmış ve bu makbul vatandaş tanımı çerçevesinde hep o belli kesimler öncelenmiş, diğerleri dışlanmış ve bu yalnızca toplumda olmamış, kamuya da bu makbul vatandaş tanımına uygun insanlar istihdam edilmişler ve bu, toplumda dışlanmışlık hissi yaratmış, toplumsal barışa büyük zarar vermiş.

Bunu gidermenin yolunu ararken, hani 2019 Türkiye’sinde böyle bir yasal teklifin gelmiş olmasından büyük bir üzüntü duyuyorum “derken bu maddelerin mahalle bekçisinin rakı içen hakkında rapor tutmasına yol açabileceği kaygısını dile getirdi.

CHP’li Şener: Bu, bölücü milliyetçilerden mi diye sordu

Bolu İktisadi İdari Bilimler Fakültesinde, asistanlık döneminde Ankara’daki bir yüksekokula geçiş yapacak bir arkadaşı için kendisine gelen bir istihbaratçıyla konuşmasını anlatan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, “ İstihbaratçı, sizin bu mektep komünistlerle dolmuş dedi. Ülkücü, milliyetçi bir arkadaştır dedim hemen arkasından bu, bölücü milliyetçilerden m diye konuşunca Ya, kardeşim, bölücü milliyetçilik nasıl oluyor, bir söyler misin dedim”. Söz konusu maddelerdin ürkütücü ve tedirgin edici olduğuna işaret eden Şener, kütüphanesinde aykırı kitaplar olduğunu anlattı.

Komisyonda konuşmalardan bazıları şöyle:

İBRAHİM ÖZDEN KABAOĞLU ( İstanbul)  En başta madde 70’e aykırıdır biraz önce belirttiğim üzere hem de çifte aykırılık söz konusu. Çünkü güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ile görevin gerekleri arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Kaldı ki bu usul güvenlik soruşturması, ayrımcılığa açık bir uygulamadır. İkinci husus: Anayasa madde 2’ye yani “hukuk devleti” ilkesine aykırıdır. Güvenlik soruşturması süreci, Türkiye’de en çok kötüye kullanılan bir işlemler dizisi olmuştur, en çok kötüye kullanılan. Sayın Başkan, pırıl pırıl öğrenciler hukuk fakültesini 1’incilikle bitirmiştir. Gelmiştir bana “Hocam ben, testte 100 aldım, mülakatta döndüm. Bir daha girdim, bir daha döndüm.” Bu şekilde ben onlarca, yüzlerce öğrenciyle karşılaştım uzunca akademik yaşamımda. Peki, ne oluyormuş o sıralarda? Ne olduğunu 15 Temmuz gecesi öğrendik. Şimdi, bizim ortak amacımız bir daha bu şekilde kayırmacı bir sürece Türkiye’yi sürüklememekse o zaman biz, ya güvenlik soruşturmasını tümden kaldırmalıyız, hukuk fakültesi diplomasına saygı duymalıyız ve sınava, staja veyahut da bir düzenleme yapacaksak bunun için burada oturacağız.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman): Biz bir OHAL sürecini kapattığımızı zannediyorduk. 15 Temmuzdan sonra dönemsel olarak uzatılan… Ama en son, artık biz kapattık, o defter kapandı. Aslında devlete karşı uygulanmıştı, gereği de kalmadı; ortam sükûnete kavuştu, onun için biz kapatıyoruz bu defteri demiştik. Ama şu anda, biz, OHAL’in aslında ortaya çıkardığı sonuçları burada konuşmaya başladık, kanunların tekrar farklı bir biçimde karşımıza gelmesini konuşmaya başladık. Yani aslında bu güvenlik soruşturmasından bizim anladığımız, toplumun da anladığı muhaliflerin de anladığı “Biz devlete sadakati, Anayasa’ya bağlılığı falan aramıyoruz; iktidara sadakati iktidar arıyor, iktidara bağlılığı arıyor ve kendine bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.” Peki, bunun cemaatin yaptığından ne farkı var? Cemaat de aynı şeyi yaptı. Geldi, mülakat adı altında birçok kamu kurumuna kendi ideolojisini benimseyen, kendi bakış açısını benimseyen kişileri yerleştirdi ve bunlar karşımıza bambaşka bir yapı olarak çıktılar.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Evet, bu torba düzenlemedeki maddelere genel olarak, ana fikir itibarıyla katılıyoruz. Yani devlete sadakat açısından… Devletin de bir hukuku var, kendi hukukunu korumak zorunda devlet. Kendisine düşmanlık eden, kendisinin varlığını çalan, kendisine sadakat göstermeyen birini elbette işe almama hakkı var yani bunu tartışmak bile doğru değil diyorum.

Diğer maddelere, maddeler gelince gireyim. Bazı maddelerle ilgili önerilerimiz olacak yine dediğim gibi, genel olarak ana fikir itibarıyla teklife destek veriyoruz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara):  Merkez Bankasındayken şöyle güvenlik soruşturmalarıyla karşılaştım. İlgili gitmiş, sınavı kazanmış bir vatandaşın evine, kapısından girdiğinde, yan tarafta cami varmış, camiden apartmana kablo çekilmiş, içeride ezan okunuyormuş. “Ezan okundu.” diye bunu güvenlik soruşturmasına yazmış. Dolayısıyla bunu “engelli” diye yazdılar. İçeriye girmiş, içeride evin kütüphanesine bakıyor, duvarda Hazreti Peygamberin sireti var, onu yazmış. Bakmış ki Mustafa Asım Köksal’ın İslam Tarihî var, bir şey var, bütün bunları buraya getirmiş, koymuş. Benim, Merkez Bankası Başkanı olurken hakkımda yapılan güvenlik soruşturmasıyla ilgili bildiklerim var ama burada söylemeyeceğim. Diyelim ki herhangi bir üniversitenin sosyal bilimler fakültesinde terör araştırma enstitüsünde görevli olan bir hoca var, öğretmen var, doçent var, profesör var. Oğlu bir yere gitti, kızı bir yere gitti, sınava girdi. Şimdi, hakkında güvenlik soruşturması yapıyoruz. İçeriye girdi, baktı; IŞİD’le ilgili kitaplar var, PKK’yla ilgili kitaplar var, ETA’yla ilgili şeyler var. Şimdi orada bakıp “Ya, bu adam acaba bunların hangisinden?” falan deyip, gelip böyle bir şey yapabilir çünkü bunlar oldu geçmişte. Bu şablon değişmediği sürece burada yazılanın bir şeye faydası olmayacak.

Biz bunu somutlaştırmadan geçmişte nasıl “Oturduğu apartmanda ezan okunuyor. İçeriye girdik kütüphanesinde Kur’an-ı Kerim var, duvarda Hazreti Peygamberin sireti asılı. Dolayısıyla bunlar sakıncalıdır.” vesairedir gibi şeyler, bu şablonlar değişmediği sürece bu kere de farklı şeyler olacak.

Bizim artık bir yerde bunları kırmamız lazım. Vicdan sahibi, akıl sahibi insanların elinden, birbirimize zulmetmeden, insanların temel hak ve hürriyetlerini koruyacak düzenlemeleri yapmak zorundayız. Ben şahsen bu düzenlemeden korkuyorum, açıkça söylemek gerekirse bu hâliyle korkuyorum çünkü önceki muhatap olduğum düzenlemeden çok bir farkı yok bunun. O zamanki zihniyet “Devletin kendisini koruması şu şartlarda gerekliydi.” diye öyle yapıyordu ama şu andaki zihniyet de “Devletin evet kendisini koruma hakkı var, meşrudur, yapmak zorundadır.” diyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt): Şu anda, günümüzde, sosyal medya en önemli iletişim kanallarından biri. Bir vatandaş Facebook’ta, Instagram’da ya da Twitter’da, diyelim ki A partisini destekliyor ama iktidardan yana değil. Düşüncesini zaten açıklıyor ama o düşüncesini açıklamış olması önüne kamu hizmetine girişte bir engel olarak çıkıyor. Bu nedenle, devletini sevmiyor. “Devlet çalışmak istemiyor” ilkesi söz konusu değil. Yurttaş devletini seviyor, bağlı ama iktidardaki partiyi desteklemiyor. Başka bir yöntemle siyaset yapmayı savunuyor. Şimdi bir doktor düşünün, tıp fakültesini bitiriyor, altı yıl okuyor, işte ne bileyim, büyük zorluklarla bir sürü merhaleden geçiyor, Facebook’unda bir cümle yazdı diye ya da bir hâkim, bir savcı -herhangi bir kamu hizmetinden söz ediyorum- güvenlik soruşturmasında orada takılıyor ve hâkimlik yapamıyor ya da savcılık yapamıyor ya da öğretmenlik yapamıyor. Neymiş suçu? Siyasi düşüncesini açıklamış oluyor bir şekilde ama o doktor, hâkim, savcı eğer onu fiile döküp -yani eğer suçsa içeriği- bir ceza almış olursa zaten memur olamayacak.

MURAT EMİR (Ankara): Biz bir FETÖ belası yaşadık ve dolayısıyla da biz artık devletimizi daha dikkatli korumak zorundayız.” gibi bir yaklaşım var. Oysa bu yaklaşım, başından sonuna sakat arkadaşlar. Zaten 4045 sayılı Kanun var idi ve 4045 sayılı Kanun uyarınca, devletin kritik birimlerinde, Millî Savunmada, orduda, poliste ve birçok yerde zaten güvenlik soruşturması yapılıyor idi. Torba yasanın 2’inci, 3’üncü ve 9’uncu maddeleri dolayısıyla aynen yapılmaya devam edilecek. Bu olağanüstü hâldeki uygulama, bütün kamu kurumlarına girecek her türlü personel için teşmil olacak ve orada kim görevliyse nasıl görevlendirildiyse o kişinin siyasi iktidarın etkisi altında kalacağı çok açık. Kimi beğenmiyorsa siyasi iktidar, onun kamu görevine alınmaması konusunda kendince bir işlem yapacak.

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya)- Burada, tüm maddelerde takıldığım noktalar var, maddeler geldiğinde konuşacağız ama bütün arkadaşlarımızın belirttiği bu güvenlik soruşturması, arşiv araştırılması konusu gerçekten önemli. Bu, bildiğim kadarıyla, bizim idare tarihimize 12 Eylül döneminden sonra girmiştir -daha önceleri var mıydı, bilmiyorum- ama her zaman mağduriyetler oluşturmuştur. Ben severim, mesela, evimdeki rafıma böyle en aykırı kitapları yerleştirmeyi. Hayatım boyunca da hep benim gibi düşünen, benim gibi konuşanların sohbetinden ve ortamından zevk almamışımdır. Hep farklı konuşanların, farklı düşünenlerin düşüncelerine ve tarzlarına bakmaya çalışmışımdır.

En aykırı kitapları da görürsünüz. Benim kitaplarımın bir bölümüne bakan “Bu, komünisttir.” der, bir bölümüne bakan “Bu, şeriatçıdır.” der, bir bölümüne bakan “Bu, müfrit bir Türkçüdür.” der mesela. E, şimdi, bir köşeyi görecek, bana bir damga vurup getirecek, raporlayacak. Bu tip insan yok mu? yaşadığım bir olayı anlatayım, bakın: İlk üniversite hayatım Bolu’da başlamıştır, Bolu İktisadi İdari Bilimler Fakültesinde, asistanlık dönemim. Bizim fakülteden bir arkadaş, Ankara’daki bir yüksekokula geçiş yapacak. “Birisi seni arıyor.” dediler. Ondan sonra, geldi, “Ben İstihbarattanım.” dedi -o zaman MİT ile Emniyet istihbaratı ayıracak konumda değildim, öyle iki tane istihbarat olduğunu da bilmiyordum, onun için hangisinden olduğunu da bilmiyorum- biraz sohbet etti, “Sizin bu mektep komünistlerle dolmuş.” dedi.

“Şu, tayinini isteyen arkadaşın güvenlik araştırmasını yapıyorum -12 Eylül sonrası yıllara rastlıyor- nasıldır bu arkadaş?” dedi. O arkadaştan da okulda az sayıda vardı ama ben de tektim, aslına bakarsanız. Dediği gibi, herkes komünistti bizim Bolu kadrosunda, onun tabiriyle. Dedim ki: Ülküc ü, milliyetçi bir arkadaştır. Hemen arkasından ne dedi, biliyor musunuz? “Bu, bölücü milliyetçilerden mi?” dedi. Dedim ki: Ya, kardeşim, bölücü milliyetçilik nasıl oluyor, bir söyler misin? Dedi: “İşte, kavga eder, dövüş eder, herkesi bilmem ne yapar.” Kendine göre birtakım tanımlar yapmaya başladı. Yok, herkesle uyumlu çalışan, mesai arkadaşlığını bilen, kimseyi düşmanlaştırmayan milliyetçi bir arkadaşımızdır dedim. Raporunu aldı, gitti. Şimdi, bu tip insanların orada burada istihbarat araştırması yaparken kimin başına hangi belaları açtığını bilemezsiniz. Üstelik, o günkü koşullar farklı koşullar. Bugün, bu madde gerçekten ürkütücü bir maddedir, tedirgin edici bir maddedir. Bir kere, sosyal medyadan, Facebook paylaşımlarından, atılan “tweet”lerden insanların böyle arşivlendiği, gruplara tasnif edildiği bir dönemi yaşıyoruz. “Aa, bu bizdenmiş, hemen olumlu tezkiye verelim. Aa, bu bize karşıymış, aleyhte tezkiye verelim” denilecek bir zemindir.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –Son bir şey, şunu söyleyeyim: Bir güvenlik, bir de özgürlük tartışması var. Siz, şu anda özellikle güvenliğe çok fazla önem veriyorsunuz. On beş yıl önce bu salonda böyle bir yasa teklifini tartışsaydık, emin olun, AK PARTİ’li arkadaşlarımız özgürlükten yana tercihlerini kullanacaklardı. Kesinlikle, özgürlük alanını daraltacağı için, kalıbımı basarım, bu teklifi reddedeceklerdi ama şimdi güvenlikçi politikaların arkasına o kadar çok sığınıyorsunuz ki anlamakta güçlük çekiyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca hep bir makbul vatandaş tanımlanmış, her dönem. Çeşitli dönemlerde: Kuruluş döneminde, sonrasında, 1930’larda, 1940’larda, 1960’larda, 1980’lerde, 1990’larda hep bir makbul vatandaş tanımlanmış ve bu makbul vatandaş tanımı çerçevesinde hep o belli kesimler öncelenmiş, diğerleri dışlanmış ve bu yalnızca toplumda olmamış, kamuya da bu makbul vatandaş tanımına uygun insanlar istihdam edilmişler ve bu, toplumda dışlanmışlık hissi yaratmış, toplumsal barışa büyük zarar vermiş. Bunu gidermenin yolunu ararken, hani 2019 Türkiye’sinde böyle bir yasal teklifin gelmiş olmasından büyük bir üzüntü duyuyorum. Öncelikle onu söyleyeyim.

Bekçi gidecek mahalleye. Hani geçen gün rakı meselesi oldu ya “Bu rakı içiyor arkadaş.” diyecek tamam mı? Rapora geçirecek. Bu namaz kılar bu namaz kılmaz, şunu şununla gördüm bunu bununla ettim, diye bekçi raporuyla gençlerimizin geleceğiyle oynanacak ya!

Değerli arkadaşlar, yani ben sözün bittiği yerde olduğumuzu düşünüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin, gerçekten, hani kuruluş dönemi iddialarından tamamen saptığını düşünüyorum ve az sonra olacak oylamada bu maddeye oy verirken yüreğinin bir yeri titremeden oy verecek tek bir arkadaşımın olacağına inanmak istemiyorum. Yani Türkiye Cumhuriyeti tarihî boyunca, bu devlette tek bir memuru olmamış bir kimliğin temsilcisi olarak bunu söylüyorum. Bakın raporlarda var; Ermeni diye, Hristiyan diye tek bir k işi bu devlette -Osmanlı’da her yerde vardık devlette- olamadık. Niye? Ermeni’yiz diye, Hristiyan’ız diye. Ama hepinizde belli dönemlerde, bu devlette memur olamadınız, namaz kılıyorsunuz diye, oruç tutuyorsunuz diye, komünistsiniz diye, sosyalistsiniz diye olamadınız.

Biz milletvekilleri olarak bir danışmanımızı göreve almak için bile 6 ay 1 sene bekler duruma geldik, güvenlik soruştu rmalarında ve bir “tweet” atmış diye, efendim, bir protesto eylemine katılmış diye güvenlik soruşturmalarını aşamayan kamu görevlileri söz konusu.

Hülya Karabağlı (Medyafaresi.com - Ankara)