Berrak Tüzünataç: Bu sistemde para yokluğuyla terbiye eder

‘Fi’deki performansıyla internet dizilerinin vazgeçilmez isimlerinden biri haline gelen ve kendi jenerasyonunun çok kazanan isimlerinden biri olan Berrak Tüzünataç, parayla ilişkisini HT MAGAZİN’den Mehmet Çalışkan'a anlattı.

Bugüne kadar hep güzelliğiyle gündemde olan Berrak Tüzünataç, iç dünyasını açtı. Kendini yargılamayı nasıl bıraktığından hayat hakkında edindiği öğretiye, parayla olan ilişkisinden psikoloji üzerine neden yüksek lisans yapmak istediğine kadar birçok konuda HT MAGAZİN’den Mehmet Çalışkan'a açıklamada bulundu.

"BİLİNÇLİ OLMAYA ÇALIŞIYORUM"

“Parayla ilişkim olması gerekenden zayıf. Bu konuda kendimi eleştiririm. Biraz daha bilinçli olmaya gayret ediyorum. Para, hayatta istediklerimizi elde etmemiz için kullandığımız bir araç. Bu yüzden o ilişkimi daha sağlam hale getirmeye çalışıyorum. Ama bu sistemde para, yokluğuyla herkesi terbiye edebiliyor.”

"İNSANLARIN GÖZLERİ ÖNÜNDE BÜYÜDÜM"

Sektöre 21 yaşında adım atan Tüzünataç, mesleğe çok erken yaşta baş- ladığı için insanların gözleri önünde büyüdüğünü belirtip ekledi: “Hatalar da başarılar da daha büyük yaşanıyor ve bunların her biri ders oluyor. Bizim gibi basının ilgi gösterdiği insanların kendinden kaç- mak gibi bir lüksü olmuyor.”

PSİKOLOJİDE YÜKSEK LİSANS YAPACAK

Karakterlere hazırlanırken psikolojiden faydalandığını belirten Tüzünataç, oyunculuğunu geliştirmek için bu alanda yüksek lisans eğitimi almayı planladığını açıkladı: “Psikoloji alanında yüksek lisans eğitimi almak istiyorum. Psikolojiyle ilgili iyi bir bilgi birikiminin, oyunculuğa çok faydası olacağından eminim.”

Berrak Tüzünataç... Yeteneği resim yapma üzerineydi. Annesiyse ısrarla kızının işletme öğrenimi görmesini istedi. Kazanan annesiydi. Tercih kâğıdında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni işaretledi. Öğrenimini gördüğü mesleğe hiç ilişmedi. Yapacağı meslek adına ne kendisinin ne de annesinin istediği yola girdi. Hiç aklında olmayan bir işe yöneldi. Kendisine oyunculuğun kapısını açan unsur yaşadığı gazetecilik-televizyonculuk deneyimiydi.

Çünkü o deneyimi yaşarken güzelliğiyle gözler hep üzerindeydi. Kendisini bir anda BKM’nin oyunculuk atölyesinde buluverdi. Sonra bir gün...

Bir anda arka planda at üstünde saçlarını savura savura gelen bir kadın belirir. ‘Organize İşler'in ‘At üstündeki güzel kadın’ı olarak kendini gösterir. Ardından da 13 yılda 8 sinema filmi, 11 televizyon dizisiyle bugünlere gelir.

Bir de güzel kadın. Güzelliğiyle ilgili defalarca yazılar yazılıp çizildi, yorumlar yapıldı.

Tamam, biliyoruz.

Peki sadece güzelliğinden ibaret midir?

Geniş kitleler seni ilk olarak at üzerinde güzel bir kadın oyuncu olarak gördü. Sonra oyuncu olarak kendini bugünlere taşıdın. Aradaki zamanda oyunculuk konusunda kendini nasıl disipline ettin?

Elimden geldikçe oyunculuk konusunda birçok atölye çalışmasına katıldım ve bir- çok film izledim. Kendimi izlemeyi de öğrendim, bu zorlandığım bir durumdu. Onun dışında kendimi ve performansımı yargılamayı da bıraktım. Yargılamayı bırakınca şaşılacak şekilde özgür kaldığımı hissettim.

‘HERKESİN HİKÂYESi VAR’ 

Kendini ve performansını yargılamayı nasıl bıraktın?

İnsanın kendine içsel, psikolojik açıdan da özen göstermesi sonucunda oluyor. En azından benim hikâyemde öyle oldu. Hayattaki zorluklar ve acılar size belki bir yere kadar hizmet ediyor ve itici güç oluyor ama bir yerden sonra o ateş sizi yakmaya başlıyor. O itici güçten yararlanıp, eyleme geçip, bir noktadan sonra o acıyı anlamlandırmak ve artık bir araç olarak kullanıp etkisinden kurtulmak gerekiyor

Bu öğretiyi ne zaman edindin?

Çok erken başlanan bir meslek olduğu için insanların gözleri önünde büyüyorsunuz. Hatalar da başarılar da daha büyük yaşanıyor ve bunların her biri ders oluyor. Bizim gibi basının ilgi gösterdiği insanların kendinden kaçmak gibi bir lüksü olmuyor. 25-26 yaşımdan itibaren, önceden getirdi- ğim bazı düşünce kalıplarının ve travmaların, bünyemi yorduğunu ve bana zarar vermeye başladığını fark ettim. Tabii ki bunlar sihirli değnekle değişmiyor. Çaba ve emek gerekiyor. Ondan sonra da yavaş yavaş, kendini bir heykeltıraş gibi yontmaya başlıyorsun.

O acılar ve travmalar nedir?

Onlar her insanın hayatında var. O yüzden başka insanları kapsayan şeylerden bahsetmek istemiyorum. Her insanın çocukluğundan, ergenliğinden gelen bir sürü üzüntüsü var. Özellikle çocukluk döneminde hepimiz çok hassasız. Belki bir yetişkin fark etmeden çocuk üzerinde bir sürü etki oluşturacak hareketlerde bulunabiliyor. Özellikle 0-6 yaş döneminde biz de bunu fark edemiyoruz. Yetişkinlikte bunu kurcalamak gerekiyor. Çünkü eskisi kadar hatırlamıyorsun. O yüzden sadece bir konuya bağlamak ve ‘Ben böyle yaşadım’ gibi bir beyanda bulunmak istemiyorum. Biliyorum ki, herkesin böyle bir hikâyesi var. Herkesin hayatta çok üzüldüğü, sevindiği, kendini şanslı bulduğu ve şanssız hissettiği dönemler vardır. Yaşadığımız her tecrübeden, kendimize bir şeyler katmayı amaçlayan bir olgunluğa gelebilirsek daha güçlü olabiliriz.

Oyunculukta edindiğin öğreti nedir?

Bir şekilde kafayı tamamen kapatmak ve anda olmak çok önemli. Bu çok zor bir şey. Ben her an öyle olamıyorum. Onu oyuncu olarak becerebilirsen, o anın tatmini başka hiçbir koşulda olmuyor. Yaratıcı meslek yapan her insanın içinde bir eleştirmen var. Onunla araya mesafe koyabilmek ve bırakabilmek önemli.

Kendini çok mu eleştiriyorsun?

Evet. O da benim uğraştığım bir şey. Kendimi rahat bırakmaya çalışıyorum.

Zor mu beğeniyorsun?

Evet, en zor kendimi beğenirim. Sürekli daha iyiye ulaşma çabası bir süre sonra insanı yoruyor ve üretkenliğinden de çalıyor. Kendi kafandaki eleştirmene yaranamadığın için, yarıda bıraktığın bir sürü iş olabiliyor.

‘BAKIŞ AÇISI HER ŞEYDİR’ 

Yaşam hakkında bugüne kadar edindiğin en önemli öğreti nedir?

Bakış açısı her şeydir. Bir olaya nasıl bakarsak bizim şekillendirdiğimizi, bakış açımızla iyi-kötü, güzel-çirkin gibi yönlendirdiğimize inanıyorum.

Paylaşmak istediğin deneyimler arasında neler var?

Birçok şeyi, fark ettiğimiz anda kontrol edebileceğimizi ve yine bakış açısının ne kadar önemli olduğunu; önemli olanın dışarıdan gelen değil de, kendi tamamlanma hissimiz olduğunu ve bunu şüphe duymayacak kadar sağlamlaş- tırmak gerektiğini biliyorum. Bunun çok zor olduğunu biliyorum çünkü hepimiz etkiye çok açık olduğumuz bir dönemdeyiz. Sosyal medyada, daha önce duymadığımız kadar çok fikir duyuyoruz. Hem kendimizle ilgili hem başkalarıyla ilgili. Bunları sadece kendimiz için değil, başkaları için de düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Bir kaynaktan duydu- ğumuz şey, tanımadığımız bir kişiyle ilgili fikrimizi oluşturmamalı. Bunu kendimiz için bekleyip başkalarına aynı şeyi yapı- yorsak o zaman bir anlamı yok çünkü.

Bugünlerde seni neler veya kimler yaşama sevinciyle dolduruyor?

İzlediğim her iyi şey ve özellikle çok iyi performanslar, beni çok heyecanlandırıyor. Örneğin son olarak ‘Killology’ adlı oyunu izledim. Arkadaşımı (Serkan Altunorak’ı) olduğundan da açık ve parlak görmek içimi umutla doldurdu. Bu bir film veya yazı vs... Burada ilhamla soru sordurup cevap bulduran, daha önce cevap bulamadığım bir şeye ya da cevabını bulduğumu zannettiğim şeyin cevabını değiştiren her tecrübe, değişim ve dönü- şümün hayatıma nasıl yansıdığını görmek beni mutlu ediyor. Ben bunu test edip onaylamış biriyim ve sadece kendimi ikna etmekten sorumluyum. Bu tür tecrübeler heyecanlandırıyor, umutlandırıyor. Sanırım beni ilham umutlandırıyor.

Mutluluğunu neler veya kimler zehirliyor?

Anlayışsızlık ve kendinden farklı gördüğü insanlara öfke duyan, orada esnemeyen insanlar, ileti- şime kapalı kişiler. Mutlak doğruyu bildiğini düşünen ve kendini sorgulamayan insanlar.

Sosyal medyada hakkında olumsuz fikirler yazılsa öfkelenir misin?

Yeni argoritmada zaten tanıdığım ya da takip etmem gereken insanlar en üstte gösteriyor. Böylece tanımadığım insanların yazdıklarını görmüyorum. Ama bu da bir paket iyisine de kötüsüne de bakmı- yorum.

Var olan Berrak Tüzünataç ile hayalindeki Berrak Tüzünataç arasında ne kadar fark vardır?

Buna birkaç açıdan bakabilirim. Mesela birkaç yıl önceki halimle bugünüme bakarsam beklediğimden çok daha iyi durumda olduğumu söyleyebilirim. Şu anki halimle bakarsam şunu kabul etmiş durumdayım: ‘Hepimizin işi var hep kendiyle’ yani her zaman ilk sırada olması gereken bir şey, her birey için ilk sırada olmalı. Bunu bize yanlış kodlamışlar bencillik gibi. Ama bir insan, bütüne faydalı olabilmek için önce kendini iyileştirmelidir. Kendini iyileştirmeden bütüne bir hayrı olması imkânsız.

Berrak Tüzünataç değil de onu seven birisi olduğunu düşünelim. Hangi özelliklerinden kendisini tebrik eder veya eleştirirsin?

Sorunun ilk kısmı kendimi övmek gibi olacak ama ben kendimi dışarıdan görsem neyi severdim dersek samimi ve ger- çek olmasıyla ilgili istikrarını severdim. Şu konuda da uyarırdım; bazen çok savunmada olduğunu ama ona ihtiyacı olmadığını söylerdim. Bunun karşı tarafta olumsuz bir tavır olarak algılanabildiğini ve böyle bir şeye gerek olmadığını söyleyebilirdim.

Resim yapmaya küçük yaşlarda başlayan Berrak Tüzünataç, her fırsatta iç dünyasını kâğıtlara, tuvallare yansıtmaya devam ediyor.

"EN EFEKTİF ŞEY KENDİNLE YÜZLEŞMEK"

İnternet dizilerini gündeme taşıyan bir yapımda rol aldın. Bunun kariyerine nasıl bir etkisi oldu?

‘Fi’nin benim için özel bir proje olarak kalacağının farkındayım. Çok farklı bir kadın karakterdi. Çok heyecan vericiydi, çok sık rastladığımız bir kadın profili değildi, benim adıma eşsiz bir tecrübeydi. Öyle bir karakterin altından kalkabilmek, benim için çok tatmin ediciydi.

Örneği ilk kez görülecek olan böyle bir proje için teklif geldiğinde ürktün mü?

Hiç ürkmedim. Çok sağlam bir ekibimiz vardı. Kitaplar zaten uzun zamandır çok satanlar listesindeydi. Ayrıca reyting baskısının da olmadığı bir platforma çıkacaktık. Hep birlikte bir maceraya atıldık ve bu fikir hepimizde, korkudan ziyade, heyecan verdi. Oradaki tek stres faktörü, yüksek beklentiydi. Hem kadrosundan, hem de dijital platformda yer alacak olmasından dolayı, madem 60 dakika çekiliyor reji, senaryo hem oyunculukla ilgili prodüksiyon için bir beklenti vardı. Yayın tarihi yaklaştıkça, bunun bir stresini yaşadık.

Gelen tekliflerden sonra, canlandıracağın karakterler için özel bir çalışma yapıyor musun?

Tabii ki yapıyorum. Yapmayan yoktur. Mesela ‘Fi’ dizisi için, canlandıracağım karakter hakkındaki bilgiler için kitapları vardı. Yaklaşık 2 bin sayfada geçiyordu. Karakter analizi için bana avantaj sağladı. Onun dışında eğer bedenen değişmeniz gereken bir durum varsa senaryoyu okuduğunuzda, karakteri hissediyorsunuz ve görebiliyorsunuz. Eğer göremiyorsanız, o zaman zaten teşekkür ediyorsunuz. Bu dönemde en çok psikolojiden faydalandım. Hatta bununla ilgili yüksek lisans eğitimi almak istiyorum. Psikolojiyle ilgili iyi bir bilgi birikiminin, oyunculuğa çok faydası olacağına eminim.

Psikoloji alanında yüksek lisans yapmak istemenin sebebi, canlandıracağın karakterleri daha iyi analiz edebilmek mi?

Hem her insan için, hem de bir metni okuyup karakteri daha iyi anlayabilmek için çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

Günümüzde iyi oyuncu olmayı besleyen faktörler, sence nelerdir? Sen oyunculuğunu geliştirmek için nelerden besleniyorsun?

İzlemek, gezmek, yeni insanlar tanımak ama bence temelinde gerçekten kendini tanımak, kendi malzemeni iyice tanımak, kendinle ilgilenmek, kendini kandırdığın şeyleri yakalamak. Bence en efektif şey bu, kendinle yüzleşmek. Temelde bir performansı çok daha açan şey o.

"YÖNETMENLİK HEP AKLIMDA"

Parayla ilişkinde egemen olan taraf hangi taraftır?

Parayla ilişkim, olması gerekenden zayıf. Bu konuda kendimi eleştiririm. Biraz daha bilinçli olmaya çalışıyorum. Para, hayatta istediklerimizi elde etmemiz için kullandığımız bir araç. Bu yüzden o ilişkimi daha sağlam hale getirmeye çalışıyorum. Ama bu sistemde para, yokluğuyla herkesi terbiye edebiliyor.

Oyuncular kolektif olmaya başladı. Sizin de bu konuda planların var mı? Olmaz olur mu?

Sadece bu konuda disiplinim ve cesaretim zayıf. ‘Bulunduğu kıyılardan ayrılmaktan korkanlar, okyanusların ötesindeki toprakları asla keşfedemezler’... İnsan, mutlaka konfor alanından çıkmalı ama bu da bambaşka bir disiplin gerektiriyor. Yakın çevrem hep de cesaretlendirildiğim bir konu. Umarım kendimi toparlayıp, senaryo yani en azından hikâye oluşturacağım. Bunu çok istiyorum. Prag’da tamamen kamera arkasıyla ilgili bir film okuluna gitmiştim. Teknik öğrenmek için bir iki kısa film çektik. Bir tanesi sadece aks öğrenelim diye banktaydı ve sessizdi. O zamandan beri yönetmenlik hep aklımda olan bir şey ama tabii ki öncesinde hikâyeler yazıp, kısa filmler çekmek gerekiyor. Yönetmenin pozisyonu çok farklı, her sorunun cevabını bilmesi gerekiyor pozisyonu gereği.

Kendini geri çekmenin sebebi tembellik mi, başkalarından gelecek yorumlar mı, yoksa başarı kaygısı mı?

Aslında hepsinden biraz gibi. Fakat ‘Elâlem ne der?’ kısmını biraz attığım, kendimi o anlamda sağlamlaştırabildiğim bir dönemdeyim. Bir yerlerde yazılar yazmaya başladım ufak ufak. Eskiden o detaylara takıldığım için yapmazdım. Bir yandan da set temposu yorucu oluyor ve ben zamanını güzel yönetebilen biri değilim. Bunun bir bahanesi yok, insan yaparsa yapıyor. Ben zaman yönetimini de iyi yapan biri değilim bence.