Bu metni kim yazdı: Erdoğan'ı kandırıyorlar, CIA bu işin neresinde

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün AKP Grup Toplantısı'nda Adnan Menderes'in Bağdat Paktı’na katılarak İsrail’i "rahatsız" ettiğini, Suveyş Krizi'nin ise 27 Mayıs’ın hazırlıklarını başlattığını söyledi. Konuşmadaki tarihi hatalar, "Erdoğan'ın konuşma metnini kim hazırlıyor?" dedirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün AKP Grup Toplantısı'nda 27 Mayıs'ın 64. yıldönümü vesilesiyle Adnan Menderes'i andı. Erdoğan, 27 Mayıs darbesiyle ilgili olarak, "Adnan Menderes’in Filistin hassasiyetinden ayrı düşünmek mümkün değildir" sözleriyle de 27 Mayıs'ta İsrail'in rolüne işaret etti.

Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasındaki tarihi bilgilerde bulunan hatalar, "Erdoğan'ın konuşma metnini kim hazırlıyor?" dedirten cinstendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şunları söyledi

"O darbeyi de merhum Adnan Menderes’in Filistin hassasiyetinden ayrı düşünmek mümkün değildir. 1949’da İnönü döneminde İsrail bir devlet olarak resmen tanınmışken, merhum Menderes ve Demokrat Parti hükümeti önce dengeli bir politika izlemiş ardından Bağdat Paktı’na katılarak İsrail’i rahatsız etmiştir. Suveyş krizi esnasında merhum Menderes’in İsrail’den büyükelçimizi çekmesi, 27 Mayıs’ın hazırlıklarını başlatmıştır. Kimse sanmasın ki mesele sadece Gazze’dir."

Öncelikle, SSCB'nin Orta Doğu'daki nüfuzuna karşı "NATO'nun bir uzantısı" olarak kurulan ve ABD'nin de "gözlemci üye" olarak katıldığı Bağdat Paktı'nın İsrail'i rahatsız ettiği de nereden çıkmıştı?

Belki ismindeki "Bağdat" yanıltıcı olmuş olabilir ama Pakt'ın dönüştüğü adıyla söylersek CENTO. Bağdat Paktı'na ya da CENTO'ya diyelim, "Batı emperyalizminin bir aracı" hatta "İsrail'e hizmet eden bir örgüt" diyen ülkeler ise Mısır, Suriye ve Sovyetler Birliği.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasındaki bir diğer tarihi hata da şu ki "Süveyş Krizi" ile başlayan süreç, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmasına değil tam tersine 1958 yılında Adnan Menderes ile İsrail Başbakanı Ben-Gurion arasında imzalanan "çok gizli" ittifakın imzalanmasına neden oldu. Bu süreçte de zaten Türkiye’nin Tel Aviv’deki misyonu temsilcilik seviyesine yükseltildi.

Adnan Menderes ile İsrail Başbakanı arasındaki bu "çok gizli" ittifak görüşmesinin tutanaklarını ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Altınbaş Üniversitesi'ne Rektör olarak atadığı Prof. Dr. Çağrı Erhan, 2023 yılında İsrail arşivlerinde buldu.

TÜRKİYE'NİN İSRAİL'İ TANIMASI VE İLK İLİŞKİLER

Türkiye'nin İsrail’i tanıyan ilk ülkelerden biri olması iç ve dış politikada hep tartışma konusu olmuş, Türkiye için "İsrail yanlısı" eleştirilerine de dayanak teşkil etmiştir. Oysa Türkiye, 1947 yılında Birleşmiş Milletler’de (BM) İsrail’in tanınmasına muhalefet eden ülkeler grubu içinde yer almış, 1949 yılı Mart ayında ABD'den gelen baskılar neticesinde İsrail’i tanımak zorunda kalmıştı. Türkiye'nin İsrail'in tanınması noktasındaki muhalefetinin arka planında, Siyonizm ve Komünizm’in temelde birbirine benzer ideolojiler olduğu düşüncesi ve İslam Dünyası ile birlikte hareket etme isteği yatıyordu. (Mehmet Erkan Kıllıoğlu, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Kış 2021, s. 1326)

Türkiye İsrail’i 28 Mart 1949’da resmen tanımış fakat iki ülke arasındaki diplomatik ilişkinin tesisi 9 Mart 1950’de, Adnan Menderes döneminde başlamıştır. 1952’de iki ülke karşılıklı olarak Büyükelçi ataması yapmışlardır.

Mısır Devlet Başkanı Cemal Abddünnasır'ın 1956 yılında Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi üzerine başlayan "Süveyş Krizi" sonrasında Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler Türkiye ile İsrail’i birbirine daha da yaklaştırmıştır.

Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da etkisini artırması, Suriye gibi istikrarsız ülkelerin "komünist" bir rejime dönüşme ihtimali nedeniyle ABD, Sovyetler’i frenlemek için Eisenhower Doktrini’ni ilan eder. Türkiye, İsrail, Yunanistan, Lübnan, Afganistan, Libya, Tunus, Fas, Irak ve Pakistan doktrini memnuniyetle karşılarken SSCB, Mısır ve Suriye ABD’nin girişimini ülkelerin içişlerine doğrudan bir müdahale ve "Siyonizm tarafından desteklenen emperyalist bir manevra" olduğunu ileri sürmüştür.

Türkiye bu dönemde, Batılı ülkelerin desteğini de aldıktan sonra, Suriye’de "komünist bir darbe" olması ihtimaline karşı askeri açıdan hazırlanmaya başlamıştır. Türkiye’nin bu hazırlıkları üzerine Türkiye ve Suriye arasındaki gerginlik 1957 yılı Ekim ayında krize dönüşmüştür. İşte bu kriz nedeniyle İsrail, Türkiye ile güvenlik ve işbirliği konularını kapsayan bir anlaşma yapmak için ikna çalışmalarını hızlandırmıştır. Türkiye ve İsrail, Süveyş Krizi sonrası zayıflayan istihbarat paylaşımlarını arttırmıştır.

Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın Türkiye’yi hedef alan söylemleri, Nasır’ın Türkiye tarafından Sovyetler Birliği’nin uydusu olarak görülmesi ve son olarak Kıbrıs meselesinde Nasır’ın Makaryos’la aynı çizgide yer alışı Türkiye'yi İsrail’le işbirliğine götürür.

MENDERES İLE İSRAİL BAŞBAKANI'NIN "ÇOK GİZLİ" GÖRÜŞMESİ

1958 yazında, Türkiye ile İsrail diplomatik, askeri ve istihbarat alanlarında işbirliği konusunda ittifak görüşmeleri başlar. Görüşmeler, Arap Dünyası’nın ve ülke içindeki muhalefetin tepkisinden çekinilerek Türkiye tarafınca azami derecede gizli tutulur. İsrail Başbakanı Ben-Gurion, görüşmelerin gizlilik boyutu hakkında kitabında şu bilgiyi verir: “O kadar gizliydi ki yemekte servisi bile büyükelçiler yaptı...”

1958 yılında Türkiye ile İsrail arasında gerçekleşen "çok gizli" görüşmenin tutanakları yıllarca saklı kalmasının ardından, 2023 yılında Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan tarafından İsrail arşivlerinde bulundu ve görüşmenin detayları da ilk defa ortaya çıktı.

İsrail Dışişleri Bakanı Golda Meir 1958 yılında Türkiye’ye gizli tutulan bir ziyarette Marmara Denizi’nde bir teknede Fatin Rüştü Zorlu ile görüşür. İsrail Dışişleri Bakanı, aynı yıl Paris’e giderken uğradığı Zürih’te Fatin Rüştü Zorlu ile bir kez daha gizli olarak bir araya gelir. Bu ön görüşmeler sonrasında İsrail Başbakanı Ben-Gurion ile Adnan Menderes 29 Ağustos 1958’de Ankara’da gizli anlaşma masasına oturur.

Görüşmeye birkaç general, Türk Dışişleri Bakanı ve iki ülkenin Başbakanları katılır.

Prof. Dr. Çağrı Erhan, görüşmeyle ilgili şu bilgileri veriyor

"MAH (Milli Emniyet Hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1926 ve 1965 yılları arasında Millî İstihbarat Teşkilatı öncesindeki istihbarat örgütü) ile Mossad arasında ilk irtibat o zaman kuruluyor. İlk defa Mossad, sadece Nasır’a karşı değil, aynı zamanda MAH da Türkiye’nin içindeki bazı faaliyetler hakkında Mossad’dan bilgi almaya çalışıyor. Kendisi de bilgi paylaşımına gidiyor. Ancak 1960’ların ortalarından itibaren İsraillilerin Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri sebebiyle Türkiye rahatsız oluyor…"

27 MAYIS'LA İLGİLİ KOMPLO TEORİLERİ

27 Mayıs'ın ardındaki "dış güçler" konusunda hayli geniş bir komplo teorisi külliyatı bulunsa da adres olarak genelde ABD ve nadiren de İngiltere gösteriliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasıyla bu adreslere İsrail de eklenmiş oldu.

Prof. Dr. Mahir Kaynak 27 Mayıs'ın ardında İngiltere olduğunu savunurken İslamcı medya genel olarak ABD'yi dillendiriyordu.

Adnan Menderes'in darbeden hemen önce planlanan "Rusya gezisi" komplo teorilerinin esin kaynağı olmuştu. Fakat süreç dönemin ABD ve Alman misyonlarınca takip edilmiş ve Batılı merkezlere raporlanmıştı.

Türkiye’nin DP iktidarı döneminde “komünist karşıtı” bir çizgide gittiği, Adnan Menderes’in sıkı bir “antikomünist” olduğu CIA raporlarına yansımıştı. ABD’den talep ettiği kredi ve hibeleri alamayan DP iktidarı, Nikita Kruşçev’le başlayan bir yumuşama sürecinde olan Sovyet Rusya ile de ilişkileri de geliştirme yoluna gitmişti. Nikita Kruşçev, Eylül 1959’da ABD’yi ziyaret eden ilk Sovyet lideri oldu.

Bu yumuşama ortamında Menderes de 1960 Temmuz’unda Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmeye karar vermişti. 28 Kasım 1959’da Sovyet Büyükelçisi Nikita Rijov ile beraberindeki Sovyet Heyeti, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yla iki saatlik bir ziyafette buluştu. Sovyet elçisi, Türkiye topraklarına yerleştirilecek Amerikan füzelerine “hayır” denilmesi karşılığında Türkiye’ye ekonomik anlamda tam destek vermeye hazır olduklarını Fatin Rüştü Zorlu’ya iletmişti. Batılı diplomatlar görüşmenin içeriğini araştırıyordu. Zorlu, Sovyet tekliflerini "ret" ettiklerini Batı Alman büyükelçisine iletti.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na ve göre Türkiye dış politikasında eksen değişikliğine gitmiyordu. Alman büyükelçisi de temaslarına dayanarak Türkiye’nin dış politikasında bir dönüşüm yaşamadığını raporlamıştı.

CIA’nin, 27 Mayıs darbesinden 20 gün önce hazırladığı rapora göre Türkiye’de hem iktidar hem de muhalefet partisi güçlü şekilde anti-komünist olarak tespit ediliyor. 27 Mayıs darbesinin ardında Menderes’in Sovyetler Birliği’ne yapacağı ziyaret olduğu iddiası bu açıdan Alman ve Amerikan arşivleriyle de uyuşmuyor.

Sinan Acıoğlu

Odatv.com