Dizilerde gördüğümüz yalıların büyük sırrı

TV dizilerinin geçtiği mekanlar çoğu kez en az senaryo ve oyunculuklar kadar öne çıkıyor. Sezonun üç dizisi, 'Kara Sevda', 'Kördüğüm' ve 'Gecenin Kraliçesi'ndeki mekanların ne anlattığına baktık...

Yeni başlayan dizilerde evler dekorasyon dergilerinin sayfalarını çevirmekten çok daha fazlasını sunuyor. Öyle ki bazı dizilerin başrolünde gerçekten mekânlar oynuyor denilebilir.

Mekân seçimleri her ne kadar ülke şartlarını yansıtmasa da seyirciye kendi gerçekliğini dizi süresince unutturup sonsuz zenginlikle özdeşleşmesini mükemmelen sağlıyor. Çünkü mekânlar da karakterler kadar önemli, hatta karakter haline dönüşüyorlar. Örnekleri çok elbette ancak özellikle 'Kördüğüm', 'Karasevda' ve 'Gecenin Kraliçesi’nin evleri metne katkı sunmaktan öte mekânları sayesinde de merak konusu oluyor. Haliyle bu diziler konuları kadar evleriyle de konuşuluyor.

'Kördüğüm'deki camdan ev hem büyük ilgi çekiyor hem de anlatının duygu ve düşüncesini doğrudan veriyor. Tüm duvarları camdan oluşan yapı içeriyi dışarıya, dışarıyı içeriye açan ve karakteri bir akvaryum balığı gibi fanusta gösteren farklı bir bina. Emniyetli sularda yüzen ancak gerçeklerle hiç karşılaşmayan bir akvaryum balığı kadar tekdüze, heyecansız, mücadelesiz ve mutsuz Ali Nejat’ın camdan fanusu. Bir yandan herkesin gözü önündeyken diğer yandan ulaşılmaz ve dokunulmaz hissettiren mekân, seyirciye Ali Nejat’ı etkileyici bir dille tanıtma imkanı veriyor. Kahramanın iç dünyasını tamamen camdan yapılmış bir evden daha iyi ne anlatabilir ki?

Mekanın soğuk, şeffaf, pırıltılı ancak aslında çok kırılgan ve tuzla buz olmaya hazır kusursuzluğu birebir Ali Nejat’ı tanımlıyor elbette. Ali Nejat’ın ne saklayacak ne de gösterecek bir şeyinin olmadığını ev aracılığıyla söyleyen metin üç boyutlu mekanda tek boyutlu ve yüzeysel bir hayat süren Ali Nejat’ı hem güçlü hem de zavallı kılıyor. Üstelik seyirciye müthiş bir seyir zevki armağan ederek, ‘ah Ali Nejat eve gitse de, azıcık evini görsek’ dedirten sahnelerle! Bu yüzden dizi başladığından beri ‘önümüzdeki hafta ne olacak’ sorusu kadar ‘camdan ev nerede’ sorusuyla gündeme geliyorlar.


Aynı şekilde 'Gecenin Kraliçesi' sadece oyuncularıyla değil doğru mekân seçimleriyle de büyülüyor. Aziz Baba’nın Karadeniz’deki ev ofisi tamamen sıcacık ahşap dokusuyla, kasaba ve şehir dekorasyonuna ait obje ve eşyaları buluşturarak nostaljik bir duygu yaratıyor. Yakın geçmişe ait lambiri kaplamalı ev ofisin bugünün objeleri ve yöresel renklerle bir araya getirilmesi Aziz Baba’nın geçmiş/gelecek ve köylü kentli üzerindeki daimi hakimiyetini söze yer bırakmadan anlatıyor. Dolayısıyla anlatı desteklenirken klasik yalı dizisi olmak yerine biraz daha özgün ve renkli bir dünyayla seyirciye nefes aldırılıyor.

'Karasevda’da ise Nihan’ın yaşadığı görkemli konak, üç tarafı havuzlarla çevrili bir kaleyi andırıyor. Nihan evin içinde hangi mutsuzluk ya da krizle gezerse gezsin mozaiklerle kaplı duvarlar, heykel ve tablolarla dekore edilmiş geniş holler seyircinin evin içinde ferah feza dolaşmasına izin veriyor, mest ediyor. Adeta kişiye özel modern bir sanat müzesini andıran evin tüm iç ve dış çekimleri merakla takip edilir kılıyor. Koskocaman evin hizmetçiler hariç iki kişiye özel olması tuhaf bir yalnızlık, kaybolmuşluk ve boşluk hissi yaratıyor. Bu görkemli ev; yuva olamamış bir mekânın içinde aile olmamak için çırpınan uyumsuz genç bir çiftin çığlıklarını bastıran iktidarı nefis sembolize ediyor. Etrafı havuzlarla çevrili ev, Nihan’ın mutsuzluğa terk edilmiş ıssız adası gibi büyüdükçe büyüyor ve kahramanı boğuyor sanki… Evin gücü, ihtişamı ve büyüklüğü her seferinde Nihan’ı daha çaresiz, yalnız ve kuşatılmış gösteriyor.

Kısacası mekânlar kahramanların bakış açısı, ruhsal ve kültürel özelliklerini vermekle kalmıyor seyirciye de püfür püfür boğaz havası aldırıyor, iki üç saat konaklarda ağırlıyor, muhteşem villalarda turlamasını ve keyif çatmasını sağlıyor. Öyle ki, seyirci dizi mekanlarının geçtiği semtlerde kendi evini arar gibi konak, yalı, villa gezmeyi çok seviyor artık. Oda oda ezbere bildiğini sandığı mekanları gidip yakından görmek istiyor. Hatta oyunculardan imza almak yerine evin önünde fotoğraf çektirmeyi tercih edenler çoğaldıkça çoğalıyor. Artık insanlar, insanlardan çok olan/olmayan eşyaları, evleri, holdingleri seviyorlar galiba!

Şenay Tanrıvermiş - Radikal