Burak Yılmaz'ın hayat hikayesi Hollywood'da film olur!

Yılmaz Özdil kendine has üslubuyla Burak Yılmaz ve babasının hayat hikayesini anlattı.

Yılmaz Özdil bugün Fanatik gazetesinde yayınlanan yazısında Türkiye’nin en formda yıldızı Burak Yılmaz ve babasının inanılmaz hayat hikayesini anlattı.

İşte o inanılmaz hayat hikayesi...

Hayatı futboldu... Ancak, gol atmayı değil, gol kurtarmayı seviyordu. Kaleci oldu. Adana’nın amatör İncirlik takımında başladı. Müthişti. Bi anda parladı, profesyonel oldu, herhangi bi sıra takımına filan değil, direkt İstanbul’a ışınlandı, Beşiktaş’ın formasını giydi.

***

Güzel ve başarılı günler geçirdi Beşiktaş’ta... Ama, futbolcunun kaderi, gün geldi, ayrıldı, Balıkesirspor’a gitti. Oradan Antalyaspor’a geçti. Altı sene kaldı Antalya’da... İki defa Süper Lig’den düşme hüznünü yaşadı, iki defa şampiyon olup, Süper Lig’e çıkma sevincini.

***

Antalya’nın yeri başkaydı. Çünkü orada evlendi, orada baba oldu.

***

Üstelik... Antalyaspor tarafından evlendirildi. 83-84 sezonuydu. Antalya küme düşmüştü. Kulübün kasası tam takırdı, belki de tarihinin en kötü ekonomik durumunu yaşıyordu. Bırak transfer taksitlerini, maç başı paraları bile ödenemiyordu. Gel gör ki, aşık olmuştu. Evlenmek istiyordu. Başkan Dündar Uluğkay’a gitti, derdini anlattı.  “Oğlum para yok, halimiz malum” cevabını aldı. Boynu bükük ayrılırken, kıyamadı başkan,  “Asbaşkan’a git, halletsin” dedi.

***

Sevinçten uçarak Asbaşkan’a gitti, kapısını çaldı. Mahmut Tunalı’ydı Asbaşkan... Derdini anlattı. Asbaşkan şöyle bi durdu, düşündü,  “Sırası mı be oğlum” dedi. Sonra, o da kıyamadı, “Osmanlı Kuyumcusu’nu biliyorsun, git oraya, benim adımı ver, para ödeme, lazım olduğu kadar altın al, başka bi kuyumcuya git, bozdur, düğününü yap” dedi... Unutulmaz abilikti.

***

Evlendi... Antalyaspor camiası, en dar anında, bir futbolcusunun yuva kurmasını sağlamıştı.

***

Artık eskisinden de fazla bağlıydı formasına... Manevi destek, maddi desteğin çok önüne geçmişti. Neticede, zor günler geride kaldı. 1985’te oğlu doğdu, baba oldu. Dedim ya, güzel günler geri gelmişti. Oğlunun dünyaya geldiği sene, Antalyaspor yeniden Süper Lig’e çıktı.

***

Gel zaman git zaman, yaş ilerledi, Antalya’nın kalesini gençlere bıraktı, ekmeğini futboldan kazanan bi emekçi olarak, Tavşanlı Linyit’e gitti. Oradan Kemerspor’a geçti.

***

En son...

Şarampolspor’a.

***

Her çıkışın bi inişi vardır derler... Öyle olmuştu. Beşiktaş gibi bir devin formasıyla başlayan yolculuk, çeşitli kavşaklardan geçtikten sonra, Antalya’nın amatör Şarampolspor’unda son bulmuştu. Aktif futbolu orada bıraktı.

***

Kulübeye geçti. Antrenörlüğe başladı. Altı sene boyunca, Antalyaspor’un minik takımından, PAF takımına kadar, altyapısının her kademesinde görev yaptı. Oğlu büyümüştü. 13 yaşına gelmişti. Ve, oğlu da, hayatının en önemli kulübü Antalyaspor’un altyapısında oynuyordu.

***

Oğlu, süper yetenekti.

***

Babasının aksine... Gol yememeyi değil, gol atmayı seviyordu. Santrfordu.

***

Baba-oğul’un yolları, 2000 senesinde ayrıldı. Baba, ailesinin geçimini sağlamak için, yollara düştü, Malatya’ya, Trabzon’a, Karşıyaka’ya, Gençlerbirliği’ne gitti, kaleci antrenörlüğü yaptı.

***

Oğul, Antalya’da kaldı. 2002’de, 17 yaşındayken, profesyonel oldu, annesiyle babasının evlenmesine, kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan Antalyaspor’un formasını giydi.

***

Antalyaspor’un yeniden Süper Lig’e çıkmasına büyük katkısı oldu. Kaderin cilvesi olsa gerek, gene babası gibi, İstanbul’a ışınlandı, Beşiktaş’a transfer edildi. Tigana’nın gözdesiydi. Tigana kovulup, Ertuğrul Sağlam gelince, işler sarpa sarmaya başladı, yedek bırakıldı.

***

Bilahare, Manisaspor’a gönderildi. Kırılma noktasıydı. Şampiyonluğa oynayan takımdan, küme düşmemeye oynayan takıma postalanmıştı. Henüz 21 yaşındaydı. Morali sıfırdı. İlk üç maç ayağına top değmedi. Futbolu bırakmaya karar verdi. İşte tam o anda...

***

Babasından telefon geldi. Ömrü boyunca sesini bile yükseltmeyen baba, oğluna ilk kez bağırıyordu:  “Kendini toparla, futbola odaklan, aksi takdirde hakkımı sana helal etmem!”

***

Bu fırça, hayata geri döndürdü. Hırslandı, futbola sarıldı. Fenerbahçe’ye transfer oldu.

***

Ancak, bu defa da karşısına Luis Aragones engeli çıkmıştı. Fenerbahçe Yönetimi dört senelik imza attırmıştı ama, İspanyol hoca belli ki, bu çocuğu istemiyordu. Yedek bıraktı.

***

Eskişehirspor’a kiralandı. Morali gene sıfıra indi. Ama, bu sefer teslim olmadı. Elinden geleni yaptı. Ve, bir sene sonra, hayatının en önemli transferi gerçekleşti. Trabzonspor’a gitti.

***

Gencecik yaşında 3’üncü kez ayağa kalkmış, 3’üncü büyük kulübün formasını giymeyi başarmıştı. Üstelik bu sefer, Şenol Güneş vardı. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük kalecisi olan Şenol Güneş, kaleci’nin oğlu’na sahip çıktı, adeta yeniden yarattı. Mucizeydi.

***

Evet...

O çocuk, Burak Yılmaz.

***

Hem Türk Futbolu’nun, hem Trabzonspor’un, hem Milli Takım’ın ümidi, en büyük yıldızı.

***

Şimdilik 11 gol attı.

Açık ara, Gol Kralı olacak.

***

Futbolu bırakmaya karar verip, şarampol’e yuvarlanacağı sırada... Futbol hayatı Şarampolspor’da sonlanan babasının hamlesiyle, zirveye çıkmayı başaran evlat.

***

Baba’ya gelince...

***

Fikret Yılmaz.

Adana’yı, İstanbul’u, Balıkesir’i, Antalya’yı, Kütahya’yı dolaşıp, Şarampolspor’da kontağı kapattı. Sonra tekrar marşa bastı, antrenör olarak, Malatya’yı, Trabzon’u, İzmir’i, Ankara’yı dolaşıp, Kayseri’ye geldi. Ama, bu sefer antrenör olarak değil. Teknik direktör olarak.

***

Erciyesspor’un teknik direktörü o... Bank Asya’da lider... Süper Lig’in en büyük adaylarından.

***

Anadolu yollarında kilometre yapıp, futbol hayatını Şarampol’de sonlandıran... Şarampol’e yuvarlanmak üzere olan oğlunu, zirveye taşıyan... Ve, kendisi de zirveye çıkan bir baba.

***

Burası ABD olsa...

Hollywood’ta film olur kardeşim.