Berrak Tüzünataç'tan cesur açıklamalar
Filinta ile uzun bir aradan sonra ekranlara geri dönen Berrak Tüzünataç, Türkiye'de kadın olmanın zorluklarını, yeni işini, siyasetle ilgili fikirlerini Hakan Gence'ye anlattı.
RADİKAL - Uzun zamandır ekranlarda görünmeyen Berrak Tüzünataç, Filinta ekibine katıldı, hem setlere hem de ekranlara geri döndü. Hürriyet Gazetesi'nden Hakan Gence'ye konuşan Tüzünataç, Türkiye'de kadın olmanın zorluklarını da anlattı, siyasete bakış açısını da. İşte o röportaj...
Küçük yaştan beri şöhret. Attığı her adım haber konusu. Ama konuşmayı, ortalarda görünmeyi hiç sevmiyor. Berrak Tüzünataç 1.5 yıl aradan sonra ekranlara ‘Filinta’ ile geri dönerken konuşmayı kabul etti. Hayatının son 10 yılda nasıl değiştiğini, yeni işini, siyaseti ve Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını konuştuk.
17 yaşından beri şöhretsiniz. Herkesin gözü önünde büyümek çok sıkıntı yarattı mı?
- Yönetmekte güçlük çektiğim olaylar yaşadım, tabii. 17 yaşımdaydım. 27’ime gelene kadar yaşadığım iniş çıkışları çok göz önünde, çok fikir beyanı ve çok yargı eşliğinde yaşadım. Yaşananların bir süre etkisinde kalıp sonra ayrıştırabildim. Erken yaşta gelen şöhret bende savunma içgüdüleri geliştirmiş. O içgüdüleri de doğal halim zannetmeye başlamışım. Halbuki alakam yokmuş.
Peki yıllardır gördüğümüz ‘sıradışı’ kadın ne kadar gerçekmiş?
- Bir dönemim kendime roman ya da film kahramanları seçerek onların etkisinde geçmiş. Sanki ilginç olmayı seçmişim. Sonra fark ettim ki zaten öyleyim. Aslında hepimiz tekiz, bunu anladım.
Şimdi, 30’ların başında ortaya nasıl bir kadın çıktı?
- Büyümek harika bir şey. Zorlandığım bir dönemin ardından her şey sakinleşti, netleşti. Ben de sakinleştim. Eminim farklı durumda olanlar vardır ama 20’lerde insan biraz arada oluyor. Kendini ‘çok’ zannediyor. Şimdi üslubum karşı tarafı anlayan bir üslup oldu. Tabii ego tımarlanıyor. Egoyu yakalayamazsan, dizginler onun elinde oluyor, yıllar geçiyor.
Hayatta nelerle derdiniz var?
- Kibir ve egoyla. Çünkü bizim mesleğimiz ikisini de besleyebilecek tuzaklarla dolu. Onlardan ne kadar özgürleşirsem o kadar mutlu olacağımı farkındayım.
Apolitik misiniz?
- Türkiye ve dünya gündemini takip etmeyen biri hiç olmadım. Ama politik değilim. Çünkü politika, taraftarı olunamayacak kadar yapay bir şey.
Sanattaki sansür ya da yasaklar sizi gelecek adına korkutuyor mu?
- Herhangi bir konuda limitleyici olmanın hiçbir tarih kitabında ya da romanda bütünün hayrına bir şey olduğunu görmedik. “Onlar, bunlar, şunlar yasaklandı ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar” diye bir son var mı? Vakit kaybediyor, birbimizi kırıp üzüp çıkabilecek ürünlere köstek oluyoruz.
Türkiye’de kadın olmak zor mu?
- Bayağı zor. Bütün sistem “Paşa oğlum bir şey olsun” üzerine kurulu. Bu yüzden kadın olarak çok daha güçlü olman gerekiyor.
Tweet atarken ya da beyanat verirken kendinizi frenler misiniz?
- Evet. Ailem de bunu benden rica ediyor. Ayrıca Mevlana’dan da Martin Luther King’ten de bir şey paylaşsan o söz, öfke söylemine platform açacak bir şeye dönüşebiliyor. Buna ortam sağlamak istemem. Mümkünse bu öfke ve nefret azalsın isterim.
BU KADAR DÖVÜŞ SAHNESİNDEN SONRA YA DAYAK YİYECEĞİM YA DA BİRİNİ DÖVECEĞİM
‘Muhteşem Yüzyıl’ın ardından yine bir Osmanlı dizisi ‘Filinta’dasınız. Nedir bu Osmanlı merakı?
- İnandırıcılık adına herhalde döneme uyan bir yüz olmak önemli. Ama Farah karakteri zaten “Hayır” demesi güç bir roldü.
Neden?
- Çok küçük yaşlarda ailesinden koparılan bir grup çocuk dinüstü bir inanç sistemiyle suikastçı olarak yetiştiriliyor. Ama Farah ailesinden koparıldığı anları arada hatırlıyor. Sistemdeki bir virüs gibi kimse sorgulamazken sistemi sorguluyor. Dövüşürken bile vicdanı olan bir karakter.
Karakter için dövüş eğitimleri aldınız. Şimdi dövüşsek beni yere serer misiniz?
- Hiç denemedim, ben de merak ediyorum. Bu kadar dövüş sahnesinden sonra ya dayak yiyeceğim birinden ya da birini döveceğim. Çekimler sırasında işin tekniğini, duruşunu, koreografisini öğrendim. Bıçak ve kılıç kullanmak için eğitimler aldım. Ata bindim.
‘Elveda Rumeli’den bu yana tarihi yalayıp yuttunuz mu?
- Öyle dersem İlber Ortaylı falan beni öldürebilir. Ama eğitim sisteminin verdiğinden çok daha fazla bilgiye sahip oluyorsun. Osmanlı tarihinin özellikle çalıştığım kısımlarına hakimim diyelim.
Osmanlı’ya dair iyisiyle kötüsüyle ne öğrendiniz?
- Bu kadar büyük bir şeyin bile sonu gelmiş. Kimse kendi gücüne ve o andaki pozisyonuna güvenip bütün enerjiyi domine edebileceğini düşünmemeli. Değişime uyumlanmayan her şeyin sonu gelir.
HEPİMİZ AŞKI BİLEREK DOĞUYORUZ
Basına yansıdığı kadar sık âşık oluyor musunuz?
- Hayır. Son ilişkimden sonra biriyle beni düzenli olarak görmedikleri için böyle haberler çıkmış olabilir ama bu yazılanlara çok takıldığımı söyleyemem. Bunlar benim için ‘Matrix’in sahte gerçeklik tarafında.
Şimdi biri var mı?
- No comment. (Yorum yok)
Peki, ideal tip?
- Yok. Hayat görüşü ve hayattan beklenti ortak olmalı. Çünkü iletişimi de, mizahı da bu şekillendiriyor. Karşılıklı çekim de temel gereksinim. Zekaya da hayır demem.
Bunca zaman canlandırdığınız karakterler hep âşık kadınlardı. Aşkı çözdünüz mü?
- Hepimiz aşkı bilerek doğuyoruz. Karmaşıklaştırmamayı ve çözülecek bir şey olmadığını öğrenmemiz gerekiyor.
MASKÜLEN HAVA SEKTÖRE ERKEN GİRMİŞ OLMAKTAN
Aile size ne ifade ediyor?
- Hakikaten işleyen ve birbirini ileriye götüren her ilişki aile bence.
Siz 14 yaşındayken anne-babanız ayrılmış. Siz kiminle yaşadınız?
- Annemle. Babamla da görüşmeye devam ettim, tabii. Çoğu sorumluluğu anne alıyor. Baba daha çok dış dünyayla ilgili meselelere dahil oluyor.
Ayrılık sizi nasıl etkiledi?
- Ben biraz daha büyük olduğum için süreci görüp hissettim. Benden ziyade kız kardeşimin düzenini daha çok etkilemiştir.
Maskülen havanız o yıllardan mı geliyor?
- Aslında hayır. Daha çok sektöre erken girmiş olmakla alakalı olabilir. Küçük yaşta sektöre girdiğinizde biraz da savunma mekanizması gibi oluyor, bu da maskülen algısı yaratabiliyor olabilir.