Bylock iftirasıyla işsiz kalan spiker Fatma Karaağaç'tan adalet çıkışı
HaberTürk TV'de spor spikeri olarak çalışırken bylock iftirasıyla işten atılan Fatma Karaağaç ABC Gazetesine konuştu. Karaağaç, "Bundan sonrası birinci sınıf adaletin ülkemizde tesis edilmesidir." diyor.
Röportaj: Alev Doğan / Abcgazetesi.com
Fotoğraflar: Miray Mert
Fatma Karaağaç, AKP iktidarının FETÖ ile mücadele bahanesi ile mağdur ettiği binlerce insandan yalnızca bir tanesi. İşini büyük bir aşkla yapan, donanımlı ve mücadeleci genç bir kadın… HaberTürk’te spor bültenlerini sunarken, hem de en verimli döneminde telefonunda Bylock tespit edildiği gerekçesi ile işine son verilmiş, hakkında başlatılmış yasal bir süreç yokken hem de…, Bylock’u hepimiz gibi, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından, hazırlayıp sunduğu haber bültenleri aracılığı ile duymuş. Ama o sinmek yerine mücadele etmeyi tercih etmiş. Biz burada kesip sözü bu genç kadına bırakalım…
Hikayeniz nerede başlıyor? Nasıl bir çocukluk, nasıl bir aile ortamı bugün bu mücadeleci kadını ortaya çıkarttı?
1988’de Erzincan’da doğdum. 92 depremini yaşayınca buraya geldik . Aslında bağları bahçeleri olan toprakla tarımcılıkla ilgilenen insanlardık. 92 depremi Erzincan’ı haritadan silecek duruma getirdi. Ve o süreçte de annem kesin bir karar aldı ve dedi ki: ben çocuklarımı burada okutmayacağım. Aslında ailemin bir kısmı İstanbul’da yaşıyor Dedemler Adatepe’de amcamlar Burgazada’da. Biz de Maltepe’ye geldik yerleştik. Daha sonrasında İstanbul’da okudum. Lise hayatıma kadar Maltepe içindeydim.Ve Hava Harp’a girmek istiyordum…
Ailenizin etkisi var mıydı bu tercihte?
Ailemizde üst rütbeli ama şuan emekli olan değerli insanlar var. Dedem Halil Karaağaç, Kazım Karabekir’in dört yıl boyunca koruması olarak askerlik yapmış. Orduya, Ülkeye karşı sevgi anlatılır ya biz anlatmadan içinde yaşayan insanlardık. Bu beni etkiledi galiba o sevgi aşk, dedemin anlattığı hikayeler.
Peki havacılık? İlginiz nereden?
Sanırım extrem sporlar yüzünden. Düzenli tandem atlayışı yapıyorum. En son İzmir’de Türkkuşu Genel Müdürlüğü bünyesindeki Skydive paraşüt okulunda 17500 feetten serbest atlayış gerçekleştirdim. Orada kendimi hissetmek harika bir duygu. Gökyüzünde olmak bir tutku ve orada olabilmenin birçok yolu olabilir lakin kaliteli bir eğitim alınması şart bu kriter göz önüne alındığında Hava Harp En doğru tercih oluyor lakin benimki istek olarak kaldı.Süreç sizi bambaşka yönlendiriyor.ÖSS’de İkili sistem uygulanmaya başlanıldı EşitAğırlık bölümü öğrencisiydim, Hava Harp değişen sistem sebebiyle sadece sayısal bölümden öğrencilerle yola devam kararı aldı.Bu süreçte hala vazgeçmiş değildim.Hava Harp’ın Marmara BESYO'dan öğretmen aldığını öğrenince mülakatlara hazırlanmaya başladım.Hiç tecrübem olmayan bir branştan badmintondan hazırlandım ve dereceyle girdim okula. Sonra okulda, Hava Harp’in afişini gördüm,o an umutlarım tekrar yeşerdi ancak 2007’de Ergenekon ve Balyoz süreci başladı ve dışardan öğrenci almama kararı verdiler.
Medyaya nasıl geçiş yaptınız?
İkinci sınıfta mecburi modül programı seçiliyordu ben medyada devam ettim. Fenerbahçe TV’de stajımı yaptım. Fenerbahçeli değilim lakin spor kanalı olarak çalışılacak ekip olarak ta elbette en donanımlı kulüp kanalı.Mesleği orada öğrendim. Sonrasında bir yurtdışı deneyimim oldu döndüğümde ise Lig TV’de başladım. Yaklaşık 8 ay sürdü. Başladıktan sonra TMSF Çukurova gurubunun mal varlığına el koydu. Sonrasında Gezi Direnişi oldu. Tabii Gezi Direnişi’nin içerisindeydik.Herkesin bir sebebi vardı bence ortak sebebimiz toplumun birörnekleştirilmek istenmesi, farklılıklara saygı duyulmaması,baskı daha birçok sebep var lakin en belirgin olanlar bunlardı ve yine barışçıl bulduğum ve bir kadın olarak yaşadığım haksızlıklar nedeniyle adalet yürüyüşünde de yerimi aldım.Lig tv’ye geri dönersek işten çıkarılmam bir anda gerçekleşti bültenden çıktım uzun bir yayın olmuştu Slaven Biliç'in geldiği basın toplantısı yaptığı gündü unutmuyorum o günü.Bültenden çıktığımda sizinle yollarımızı ayırıyoruz dediler.Sebep yok,ama asıl sebep Gezi sürecinde bulunmamdı. Şefim dahi bilmiyordu çıkarıldığımı. Bedel ödeye ödeye yola devam ettik. Sonra SportsTV, Showmax’te,Fox gibi kanallarda çalıştım spor dışında aktüel programlarda sundum.
Takım tutuyor musunuz? Futbolu kadın gözüyle nasıl yorumluyorsunuz?
Takım tutmuyorum daha doğrusu aidiyet hissetmiyorum,akıllıca yönetilen başarıyı rasyonel yöntemlerle sağlayan tüm kulüpleri hayranlıkla takip ediyorum.Sporun her branşına karşı ilgim var.
Futbol hiç kuşku yok spor dünyası içinde önemli bir dişli, endüstriyel anlamda güçlü bir branş lakin diğer branşların yanında bazı konularda eksik.Kendi kültürünü oluşturamadı “tribün terörü,saha içi şiddet,holigan bir yapı” bu kavramların varlığı sanırım nasıl bir kültürün oluşmadığını anlatıyordur.Mesela daha bu yıl rakip takım taraftarına deplasman yasağı kalktı...
Benim geçmişimde voleybol var. Salon sporlarına daha çok ilgiliyim.Malta ve İtalya yurtdışı deneyimim mesleğim için önemli katkılar sağlandı. Dünya Üniversite Oyunlarında,Avrupa Kısa Kulvar,Dünya Kısa Kulvar gibi büyük spor organizasyonlarında hem medya koordinasyonunda hem de sahne ve ödül seremonilerinde çalışma imkanım oldu.
O zaman Haber Türk sürecini konuşalım biraz…
2016’nın Eylül ayında HaberTürk’te işe başladım. Orada görüşmelerim çok hızlı gelişti. Beni mutlu eden bir süreçti çünkü mesleki anlamda şu önemliydi kimsenin görmediği branşları gördük, ajanslara düşen ama pek görülmeyen haberleri işledik, Doğu’nun bir yerinde mücadele eden bir çocuğun hikâyesini yansıttık. Bu açıdan çok güzeldi çalıştığım ekip çok birikimli ve değerliydi.
Ve ardından yaşadığınız büyük haksızlık…
2008’den beri çalıştım aktif bir şekilde. Sadece televizyon değil organizasyon ,turnuva hemen hemen sporun her alanında çalıştım. Akreditasyon listesi yaparak başladım. Tabir-i caizse tırnaklarımla geldim. Bylock, hayretler içerisinde kaldığım bir durumdu. 7 Mart akşamı insan kaynakları müdürümüz çağırdı.Instagram da fenomen olan sporla ilgilen bir kadın hakkında 15 dakika konuştuk lakin konuşmanın oraya geleceğini hiç tahmin etmemiştim. Sporla başlamıştı konuşma. Sonra artık söyleyebiliriz dediler. “Üzerimizde siyasi baskı yok desek de üzerimizde siyasi baskı var sizinle yollarımızı ayırmak zorundayız” Neden diye sorduğumda telefonunuzda Bylock tespit edildi denildi. Önüme konulan resmi olmayan kağıtta “FETO terör örgütü üyelerinin şifreli haberleşme programı olan ByLock uygulaması kullandığınız yetkili makamlarca tespit edilmiş olup, iş akdiniz bu sebeple 486 sayılı Kanununun 25/ll-e maddesi uyarınca derhal ve tazminatsız olarak feshedilmiştir.” İfadesi yer alıyordu. Normal koşullarda yargının konusu üzerinden bir sebeple çalışanının işine son verilemez. Ama OHAL koşullarındayız, ayrıca ortada yargıya intikal eden bir süreç yok. İsnat edilen suç resmi olmayan bir kağıtta önüme konuldu ve imzalarsanız belgeleri verebiliriz dendi. Ben imzalamayacağımı avukatımla muhatap olmaları gerektiğini söyleyip çıktım. Herhangi bir kurumun bu belgeyi özel bir kuruma gönderip bu şahsın telefonunda Bylock bulunmuştur işten atın deme yetkisi var mı keza ortada resmi belge yok . Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti ise ve bu çerçevende yaşıyorsak ,devleti olan bir düzende işlemesi gereken koşulların böyle olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Peki sonrası? İlk şokun ardından neler yaşadınız?
On Mart günü annem bir operasyon geçirdi. O gün bir internet sitesi üzerinden bana atılan iftira servis edildi ünlü spor spikerinin telefonunda Bylock bulundu diye. Eğer ki var ise ifadeye çağrılmadım gözaltı kararı yok herhangi bir iddianamenin içinde değilim hatta e-devlete girelim sabıka kaydım yok. Benim gibi değerlere mensup olan bir kadının FETÖ gibi bir yapıya değil biat etmesi kapısının eşiğinden geçmesi dahi mümkün değil. Ne geçtiğim edep-erkan ne aldığım eğitim ne de yaşam tarzım hiçbir terör örgütüyle ilişkilendirilemez.Özgür,ayakları üstünde duran mücadeleci bir kadın olarak bir erkeğin buyruğu altında böylesi bir yapılanmanın içinde olmam mümkün değil.
Akla zarar böyle bir itham. Altı ayımın dolmasına 7 gün vardı, haklarımı alıp tazminatla ayrılmam için. Ama dava açamazsınız denildi altı ay dolmadığı için. Biz de dava açtık iş iade edilir diye düşünmedik, ama bahsedilen o belgeleri buyurun koyun “biz haklıyız kurum olarak zarar görmemek için yolumuzu ayırdık deyin” anlarım ama masumiyet karinesi diye bir şey var bunun önünde duvar olmanın, linç edilmenin, hedef gösterilmenin hiçbir anlamı yok.
Bu süreç benim için zor geçti.Biz delil bulunmadığı için iftiradan kamu davası açtık. Adalet Yürüyüşü esnasında haber geldi, “soruşturmaya yer yok, dosya kapatıldı” diye
Yapılan haberlere ilişkin ise “basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir” kararı verildi. Biz itirazımızı yaptık. OHAL Komisyonuna başvuru yapmayı planlıyorduk lakin BYLOCK mağdurları başvuru yapamıyor. KHK ile görevinden alınanlar sadece başvuru yapabiliyor zaten 2018’den önce bir sonuç çıkmayacak gibi görünüyor o komisyondan..
İşin psikolojik tarafını soracak olursak, nasıl etkilendiniz?
Bylock bir veba, bir etiket; yapıştığında vebalı gibi davranılıyor. Avukat bulamıyorsunuz.Burada Avukatım Timuçin Gültekin'e teşekkür etmek istiyorum tereddüt etmeden sahip çıktı zor bir yol her şeye hazırlıklı ol diyerek.Sağolsun. Sosyal medyada açık açık hep yazdım.Twitter'da Bylock kullanıcısı olduğu iddia edilen kişiler hakkını aramaya çalışıyor ama sahte hesaplarla. Çünkü korkuyorlar, ben adımla sanımla bilinerek hiç çekinmeden yazdım En yüksek perdeden “yahu değilim kullanmadım, kanıtlayın” dedim. Bylock’u ben aylar sonra darbe sonrası haber merkezinde duydum. Öncesinde bilmiyordum bile. Kemik dediğiniz çevre sessizleşiyor. Yalnız kalıyorsunuz, bir ağaç gibi kalıyorsunuz. Çınarlar direnir, kışın en sert sürecine onlar dayanır. Tek başıma kaldım ama mücadele ve ışık adalet yürüyüşüyle oldu.
Adalet Yürüyüşü’ne dahil olmaya, destek olmaya nasıl karar verdiniz?
Didim’deydim o esnada. Adalet Yürüyüşü’nün 8. Günü Mengen’deydi. Ben 9. gün yürümeye başladım. Neden o gün? Herkes gibi acaba yürürler mi devam ederler mi emin olamadım emin olmak için bekledim. Güvenim kırıldı her şeye. Serzenişte bulunuyorsunuz ama onların da haklı kaygıları var.Fakat kendimden yola çıkıyorum ben öyle davranmazdım ben yanında dururdum biliyorum ki seni verirsem beni alırlar bu çok net. Sonraki süreçte 18 gün boyunca yürüdüm. Tek başıma gitmiştim kimseyi tanımıyordum yaşadığım haksızlığı “HAK HUKUK ADALET” diyerek haykırdım, yürüdüm. Dışarda kalmadım akşamları otelde kaldım. Kendi imkânlarımla kendi cebimdeki parayla kaldım.Neme lâzım bir gün sorarlarsa diye kaldığım otellerden faturamı alıp çıktım.Bu arada Ailem köklü CHP’li ama benim örgütle partilerle hiçbir bağım yok. O süreçte birçok insan gelip “insanların ilgisini çektin kimsin” diye sordular. Hikâyemi ve yaşadığım süreci anlatınca insanlar temas etmeye dokunmaya, “yanlışlık var” demeye başladı. Birçok CHP’li vekille görüştüm. Haluk Pekşen, Mehmet Göker, Tanju Özcan,İlhan Cihaner var olsunlar dinlediler yaşadığım haksızlığı.
Bylock ile ilgili “Kimse mağdur değil hepsi kullanmıştır” kararlılığı var lakin biz de kararlılıkla “biz kullanmadık biz bu işin içinde değiliz” demeye devam ediyor ve mücadelemizi sürdürüyoruz. Açtığımız kamu davasında delil olarak Haber Türk'ün resmi olmayan belgesinin IP’lerin incelenmesini, hakkımda yapılan haberlerin kaynağını varsa böyle bir suç ortaya konulmasını istedim, kedimi resmen savcılığa şikayet ettim.Sonuç yeterli delil oluşmamıştır kararı verildi. Şimdi işe iade istemli davanım ilk duruşma gününü bekliyorum
Adalet yürüyüş bana çok iyi geldi, anladım ki çok biriktirmişim, zor bir süreçmiş. Çok zor şeyler yaşadım ama geçti, kendimi toparladım. Adalet Yürüyüşünden sonra kendimi nasıl besleyeyim diye düşünürken Emre Kongar’ın Diren kitabını okudum. Orada tarihin karanlık zamanlarında bedel ödeyenleri anıyor,Diyor ki; Bruno dünyanın evrenin merkezi olduğu görüşüne karşı çıkması sebebiyle diri diri yakıldı, Nesimi'nin işkence görmesine ve derisinin yüzülmesine sebep olansa "Enel Hak" düşüncesiydi. Biz de“çağdaş demokrasi adalet” dediğimizden dolayı kitlesel olarak bedel ödüyoruz. İşten çıkarılıyoruz,terörist ilan ediliyoruz,itibarımız zedeleniyor ,aç bırakılmakla tehdit ediliyoruz.
KHK mağdurları, doktorlar, akademisyenler, maden işçileri, taşeron işçileri için, adalet ve çağdaş demokrasi için yürüdük. Nesimi Bruno nasıl bedel ödedi ise, biz de bu yürüyüşle ‘y’ kuşağının belli bir bölümünü oluşturan ferdi olarak, işsiz bırakılarak ,birikimlerimiz köreltilerek bedel ödüyoruz .
Adalet Yürüyüşü bana ruh sağlımızı korumanın tek yolunun işte,evde,okulda,camide,mecliste,sokakta her yerde adaletin sağlanmasından geçtiğini öğretti.Ve ruh sağlığı bozulan bir toplumun devletle arasındaki bağı kaybedeceğini de öğretti. Devlet ile millet arasındaki en güçlü ve kudretli bağ adalettir. Adaletinden kuşku duyulmayan devletler güçlü ve saygındır.
Bundan sonra?
Bu süreç nasıl çözülecek bilmiyorum ama ivedilikle ve vicdanla çözülmesi gerektiğini biliyorum . Halk tarafından seçilen Meclisin halkını mağdur etme, mağdur ediliyor oluşunu sessizce izleme lüksü yok. Devleti yönetenlerin sesimizi duyması gerekiyor. Bir suçlu, zanlı varsa, darbenin ortağı ,paydaşı ise bu insanların teşhis edilmesi zor değil .Hiç kuşku yok Mahkûm edilmesi gerekenler yargılanıp gerekli cezalar verilecek verilmeli de lakin Masum insanların adalete ,devlete inancını yok ederseniz artık hükümet olarak konuşmuyorum ülke olarak yok olmaya mahkumuz.
Bundan sonrası benim için de ülke halkı için de birinci sınıf adaletin ülkemizde tesis edilmesidir. Sağlanamaması ihtimali hepimiz için derin bir yıkım olacaktır.