Can Dündar: Küçük bir çadır Saray'a diz çöktürdü!
92 gün sonra hapisten çıkan Can Dündar, sözlerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doğum gününü kutlayarak başladı.
92 gündür Silivri Cezaevi'nde yatan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül, saat 03.15'de Silivri Cezaevi'nden tahliye edildi. İşlemlerinin ardından Dündar ve Gül, beyaz bir minibüsle cezaevinden çıktı. Cezaevi önünde iki gazeteciyi eşleri Dilek Dündar, Aslı Işık Gül, çocukları, Dündar'ın annesi Öznur Dündar, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli, gazeteci yazar Nebil Özgentürk, akrabaları, meslektaşları ve arkadaşları alkışlarla karşıladı. Kalabalığın arasında kalan Dündar, "İçeriye geri mi dönsek" diyerek espri yaptı. Ardından yakınlarına sarılarak hasret giderdi.
Silivri Cezaevi önünde açıklama yapan Can Dündar, sözlerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doğum gününü kutlayarak başladı. Dündar, "Kusura bakmayın sizi bu saate kadar beklettik. Aslında bizi bekletenlerin asıl niyeti. 25'inden 26'sına günün dönmesiydi. Bugün biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı'nın doğum günü 26'sı. Kendisinin doğum gününü kutluyoruz. Ve böyle bir tahliye kararıyla da kutlamaktan mutluluk duyuyoruz. Biz evlilik yıldönümümüzde girmiştik. Bizi içeri attırmıştı diyelim. Biz de yaş gününde kendisine bir doğum günü armağanı vermek istedik" diye konuştu.
"BİZİM ÖDEDİĞİMİZ BEDEL TÜRKİYE'DE GAZETECİLERİN ÖDEDİĞİ BEDELİN YANINDA BİR HİÇTİR"
Tarihi bir karar olduğunu söyleyen Can Dündar, "Anayasa Mahkemesi'nin bugünkü kararı sadece bizi değil bütün meslektaşlarımızın basın özgürlüğünün ifade özgürlüğünün önünü açmıştır hakikaten saraya tabi olmayan bir yargı kurumu saraya tabi olmayan bir medyanın önünü açacak çok tarihi bir karar verdi. Bizim ödediğimiz bedel Türkiye'de gazetecilerin ödediği bedelin yanında bir hiçtir. 3 ay yattık bundan şikayet edecek değiliz. Bu kadar içerde yatan gazeteci bu kadar bunun bedelini ödemiş insanlar varken... Bakın cebimdeki mendil Abdi İpekçi'den gelen mendil. Kızının gönderdiği mendil. Bu meslek bu haberleri yayınlayabilme adına basın özgürlüğü adına ölüm bedelleri ödedi. Onun için bizimki onun yanında bir hiç. Ama dünyaya ses verebildik direndik. Sizler sayesinde dik durduk sonuç aldık. Gördüğünüz gibi bize her türlü iftirayı her türlü tehdide rağmen bugün karşınızda o haberleri savunabilecek noktaya geldik" dedi.
"KÜÇÜCÜK BİR ÇADIRIN KOSKOCA BİR SARAYI DİZE GETİREBİLECEĞİNİ GÖRDÜK BURADA"
Konuşmasına teşekkür ederek devam eden Dündar, "Öncelikle o küçücük çadırdan bize umut aşılayan umut nöbetçilerimize teşekkür etmek istiyoruz. Küçücük bir çadırın koskoca bir sarayı dize getirebileceğini gördük burada. Bununla gurur duyuyoruz. Gazetemiz her dakika arkamızda durdu. Gazetedeki arkadaşlarımıza avukatlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Vekiller hiç bizi yalnız bırakmadı. Sizlere ilginizden dolayı teşekkür ediyoruz. En önemlisi ailemiz, eşlerimiz hep yanımızda oldular, çocuklarımız annelerimiz koşturdular bizler için. Ceza infaz kurumu çalışanları çok iyi davrandılar bize keza jandarma çok iyi davrandı bize" dedi.
"ARKAMDA GÖRÜĞÜNÜZ BU TOPLAMA KAMPI MÜZE OLANA KADAR..."
İçeri girerken bir tek şey dilediğini belirten Dündar sözlerine şöyle devam etti: "O bizi buraya tıkan nefret öfke, bizim içimize salmasın. Bizi zehirlemesin. Ve biz zehirlenmeden çıktık. Kin duymuyoruz. öfke duymuyoruz ama mücadele etmeye çok kararlıyız. Eskisinden daha yüksek bir sesle kendimizi savunmaya devam edeceğiz henüz bitmedi. Biz tahliye olduk ama davamız devam edecek. Bur bir basın özgürlüğü davasıdır. Biz çıktık 30'u aşkın meslektaşımız içerde, diliyorum ki bu karar onların da yolunu açacaktır onların da mücadelesinin takipçisi olacağız sonuna kadar. Arkamda gördüğünüz bu toplama kampı müze olana kadar hepimiz basın özgürlüğü ifade özgürlüğü adına mücadele etmeye sonuna kadar devam edeceğiz"
"UMUT NÖBETİ DEVAM ETMELİ"
Cezaevindeki diğer gazeteci arkadaşlarının kendileri çıkarken "Bizi unutmayın" dediğini ifade eden Dündar, "Diiliyorum ki bu karar onların çıkışına da vesile olacaktır. Umut Nöbeti devam etmeli. Türkiye'deki bütün haksızlıklara karşı biz gücümüzü göstermeliyiz. Bu birliktelik bu dayanışma Türkiye'nin önünü açacaktır. Yaratılmaya çalışılan o kindarlık kutuplaşma havasını işte bu demokraisi ve özgürlük rüzgarı olacaktır. Bunun iyi bir başlangıç olmasını diliyorum ben" dedi.
"ANKARA'DA YARGIÇLAR VARMIŞ"
Alınan bu karardan diğer yargıçların da paylarına düşeni almaları gerektiğini açıklayan Dündar, " Ankara'da yargıçlar varmış, bundan haberdar olduk ve çok sevindik. Dilerim bütün Türkiye'de bu yargıçların bu kararından diğer yargıçlar da paylarını alırlar ve bugüne kadar verdikleri bu haksız kararlardan dolayı da utanç duyarlar"
"BAŞBAKANIN VE CUMHURBAŞKANININ NUSRA'YLA SURİYE'YE GİRİŞ KONUSUNDA SÖYLEDİKLERİ İTİRAFLAR, ASLINDA HABERİMİZİN NERDEYSE KANITINI TEŞKİL ETTİ"
Yapılan haberlerde Türkiye'nin nereye sürüklendiğinin görüldüğünü dile getiren Dündar, "Yaptığımız haberde de Türkiye'nin nereye sürüklendiğini bütün Türkiye gördü. Uyarmaya çalıştığımız şey buydu; ülkenin bir bataklığa saplanma tehlikesine karşı dikkat çekme görevini yerine getirdik. Türkiye, ne yapmaya çalıştığımızı herhalde şimdi daha iyi anlamaya çalışıyor. Keşke o haber zamanında gizlenmeseydi, Türkiye bu bataklıktan uzak kalabilseydi. Bunu da bugünkü tahliyemizin bir armağanı sayıyoruz. Başbakanın ve Cumhurbaşkanının Nusra'yla Suriye'ye giriş konusunda söyledikleri itiraflar, aslında haberimizin nerdeyse kanıtını teşkil etti. Bütün Türkiye olup biteni görüyor. O yüzden doğru yaptığımıza inanıyoruz ve doğru bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz" diyerek sözlerini tamamladı.
"SİLİVRİ CEZAEVİNDEN MEZUN OLDUK"
Eşi ve annesiyle sarılarak hasret gideren Can Dündar, duygulu anlar yaşadı. Dündar, "Silivri üniversitesinden mezun oluyoruz gazeteci olarak. Küçük bir hapishaneden büyük hapishaneye geçiyoruz. Ülkemize hoşgeldik" esprisini yaptı. "Bu iyi bir başlangıç olacak, biz çok umutluyuz. Yani Türkiye'de bir şeylerin değişmeye başladığını herkes yavaş yavaş daha çabuk görecek. Biz, aldığımız mektuplardan, insanların dayanışma duygusundan, çok umutlu olarak çıkıyoruz burdan. Bizi yıldırmaya çalıştılar, yalnız bırakmaya çalıştılar; hiç yalnız kalmadık, hiç yılmadık. Susturmak istediler; hiç susmadık, yazmamamızı istediler; hep yazdık. Bu böyle devam edecek, göreceksiniz bu mücadele bir süre sonra sonuç verecek" diye konuştu.
"KEŞKE BUNU MAHKEME YAPSAYDI, KEŞKE BU TUTUKLAMAYI YAPMASAYDI"
Ardından sözü Erdem Gül'e vererek "Tanıştırayım koğuş arkadaşım" dedi. Erdem Gül de, "Bizim açımızdan bir hatırlatma yapacağım, Ahmet Kaya hatırlatması yapacağım. 'Keşke olmasaydı hatırlıyorsunuz. Bu da bir 'keşke olmasaydı' hikayesi. Keşkeleri devam ettirirsek, Anayasa Mahkemesi'ne sadece kişisel değil, Türkiye'deki demokrasi, özgürlükler, her türlü özgürlüğün önündeki engellerin aşılması yolundaki attığı hukuki adım için Türkiye adına teşekkür etmemiz lazım. Ama keşke bunu mahkeme yapsaydı, keşke bu tutuklamayı yapmasaydı. Yani; mevcut mahkeme bunu yapsaydı, Anayasa Mahkemesi'ne bu işi bırakmasaydı. Hukuk sistemiyle ilgili daha Türkiye'de alınacak yollar olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Biz çıkıyoruz ama bu tutuklu gazeteciler meselesinin bittiği anlamına gelmez. İçerde arkadaşlarımız var, onlarla ilgili mücadelenin devam etmesi gerekiyor. Bundan sonra da basına yönelik baskılara karşı her türlü birlikteliğin sürmesi gerekiyor. Bunu biz Türkiye'nin demokrasi tarihinde, düşünce özgürlüğü tarihinde çok çok büyük bir olay olarak görmüyoruz. Aslolan, bütün basının Türkiye'de ifade özgürlüğü isteyen, her türlü özgürlüğü ve barışı isteyen insanların birlikteliğidir"