Cem Gürdeniz: Cihat Yaycı’nın görevden alınmasıyla FETÖ büyük moral buldu
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Cumhuriyet'e önemli açıklamalarda bulundu. Gürdeniz, “FETÖ’ye gülücük dağıtanlar unutmasın ki iktidara gelmek için FETÖ ile işbirliği yapmak, radyoaktif madde tutmak gibidir."diyor.
İşte Barış Doster'in röportajı:
Salgın hastalık, her ne kadar gündemde ilk sırada olsa da dış politikadaki gerilimler hız kesmiyor. İç siyasetteki tartışmalar, zaman zaman, dış politikaya ilişkin tutumlar üzerinden şekilleniyor. Son gelişmeleri, seçkin bir Türk komutanı olan, Mustafa Kemal’in askeri olmanın bedelini Silivri zindanında ödeyen, “Mavi Vatan” kavramını dilimize kazandıran emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’le konuştuk.
- Türk deniz jeopolitiğinde neler yaşanıyor?
Türk deniz jeopolitiğini küresel jeopolitikten ayıramayız. Küresel jeopolitik, çok hızlı değişiyor. Tek kutuplu dünya düzeni, çok kutuplu dünya düzenine evriliyor. Asya yüzyılı başladı. ABD’nin “Washington Konsensüsü” diyebileceğimiz düzen kurma yeteneği azalıyor. Covid-19 sonrasında bu süreç daha da hızlanacak. İzleri, dünyanın her köşesinde görülüyor. Bu konjonktürde Türkiye, Doğu Akdeniz’de vazgeçilmez çıkarlarına karşı, büyük bir meydan okuma zinciri ile karşı karşıya. Zira bulunduğumuz alan; enerji jeopolitiğini, kenar kuşak jeopolitiğini ve İsrail’in güvenlik jeopolitiğini ilgilendiriyor. Bu üç alanda en kritik ortak payda, Türkiye’nin deniz jeopolitiği.
- Bu meydan okumalar neler?
Birincisi, Türkiye’nin güneyinde, denize çıkışı olan bir kukla Kürdistan’ın kurulması. İkincisi, KKTC’deki kolordumuzun geri çekilip güvenlik garantilerinin ve son tahlilde KKTC’nin varlığının sona erdirilmesi, dolayısıyla Türkiye’nin güneyden kuşatılması. Üçüncüsü ve en önemlisi, “Mavi Vatan” dediğimiz, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığında, Münhasır Ekonomik Bölgede (MEB) hakkı olan 150 bin kilometrekare alanın gasp edilip Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’a verilmesi.
- Türkiye’nin attığı adımlara emperyalizm nasıl cevap verdi?
1990’larda bağımsız dış ve güvenlik politikasına yönelen Türkiye’ye emperyalizmin cevabı sert oldu. Özellikle 2008’den sonra başlatılan Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi kumpasların stratejik hedefi, Türkiye’nin 21. yüzyılda Doğu Akdeniz odaklı, milli çıkarlara dayalı siyaset ve strateji uygulamasını önlemeye yönelikti. Zira Türkiye’nin bağlı bulunduğu NATO ittifakı başta olmak üzere Batı, yukarıda saydığım üç alanda Türkiye’yle tamamen zıt kutuplarda.
2002 - 2014 arasında “askeri vesayet ile mücadele” şemsiyesi altında FETÖ tarafından o dönem iktidarla beraber yönetilen kumpas davalarda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Doğu Akdeniz’de, KKTC’de, Karadeniz’de Mavi Vatan’ı koruyan; PKK terör örgütüyle mücadelede kahramanlık ve liderlikleri öne çıkan amiral, general ve subaylar günümüzün Bekirağa Bölüğü’ne, yani Hasdal ve Silivri’ye gönderildi. Hedef, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde ortamın şekillendirilmesiydi. Bu süreç daha ileriye, devletin şekillendirilme ve ele geçirilme projesine dönüştürüldü.
- FETÖ’nün darbe girişimi sonrasında atılan adımları nasıl görüyorsunuz?
Devleti korumak için FETÖ temizliği şarttı. Diğer taraftan FETÖ temizliği, ABD - Türkiye ilişkilerinin bozulma sürecine koşut seyretti. 15 Temmuz gecesi yaşanan pek çok ihanet yanında, halkını, hava sahasını, füze sistemleri ile koruyamayan bir Türkiye gerçeği ortaya çıktı. Bu travma, hayatta kalma güdüsü ile Ankara’yı, Rus S-400 füze sistemlerine yönlendirdi.
Bu karar, NATO ve ABD’de, yani kenar kuşağın ev sahiplerinde büyük kırılma yarattı. Soğuk Savaş sonrası NATO’yu zaten sorgulamaya başlayan Türkiye, artık kendi kararlarını kendi vermeye yöneliyordu. Bu kararların en önemli örneğini Doğu Akdeniz’de gördük. Karşımızda Yunanistan, GKRY, ABD, AB, İsrail, Mısır, Ürdün, hatta Filistin’den oluşan, Türkiye karşıtı cephe oluştu.
"MAVİ VATAN ANTİEMPERYALİST DURUŞUN JEOPOLİTİK ALANI OLDU"
Böylece Mavi Vatan, denizde Türkiye’ye dayatılan ikinci Sevr’e karşı, büyük bir savunmanın simge adı oldu. Gambot, sismik ve delme diplomasileri ile şekillenen Mavi Vatan doktrini üzerinden Doğu Akdeniz, Türkiye’nin emperyalizmin dayatmalarına karşı duruşunun başat jeopolitik alanı olarak öne çıktı. Türkiye’nin, Suriye’de Kürtlerin denize çıkış koridorunu engellemesi, Libya’yla 27 Kasım 2019’da deniz sınırlandırma mutabakat muhtırasını imzalaması, bu jeopolitik mücadelenin diğer kilometre taşları oldu.
- Salgın hastalık, Türkiye’nin denizlerdeki stratejisini nasıl etkiledi?
Türkiye salgının yakıcı sonuçlarına rağmen, özellikle deniz gücü alanında zayıflamaya izin vermedi. Libya’da Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin özellikle son aylarda elde ettiği askeri başarılar, Türkiye’nin salgın hastalık koşullarında bile askeri harekât yeteneğini kanıtladı. Ancak salgının öne çektiği ekonomik zafiyet doların yükselişini tetikledi. Bu; Türkiye’yi jeopolitik eksende bağımsız siyaset uyguladığı halde, ekonomik alanda ABD baskılarına hassas hale getirdi.
“Gölge CIA” diye bilinen düşünce kuruluşu Stratfor’un başkanı George Friedman’ın, ABD’nin ekonomi üzerinden rakiplerine acı çektirebileceğini vurguladığı “Power and the Rise and Fall of Nations’’ adlı yazısı, 5 Mayıs 2020’de yayımlandı. Türkiye’de ABD Doları, 7 TL sınırına dayanınca, Türkiye’de uyuyan ve dışarıdaki kaçak FETÖ hücreleri hareketlendi.
Yeni kurulan partilerin üst üste FETÖ ve iltisaklılarını sevindiren açıklamalar yapması bu durumu daha karmaşık hale getirdi. Libya’yla imzalanan mutabakat muhtırasının mimarı, FETÖ ile mücadelenin simge ismi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın görevden alınması üzerine büyük moral bulan FETÖ militanları ve Ahval gibi FETÖ iltisaklı medya kuruluşları, bu kez Mavi Vatan’ı hedef alan yayınlara başladılar.
“FETÖ’ye gülücük dağıtanlar unutmasın ki iktidara gelmek için FETÖ ile işbirliği yapmak, radyoaktif madde tutmak gibidir. İlk başta size güç verir. Sonra kanserden öldürür” ifadesini kullanan Gürdeniz, "FETÖ ile mücadelede stratejik temizliğini bir an önce yapılmalı. Aksi halde, operatif ve taktik temizlik, geçici sonuçlar doğurur” dedi.
- FETÖ’cüler, Batıcı liberaller, numaracı Cumhuriyetçiler, Türk - Rus ilişkilerine ABD gözlüğüyle bakıyorlar. Buna ne diyorsunuz?
Son günlerde Türk - Rus ilişkilerini baltalamaya yönelik örgütlü, planlı girişimler öne çıktı. Batıcı, Atlantik yanlısı, FETÖ’ye yakınlığı bilinen isimler, sosyal medyada, köşe yazılarında, ikili ilişkileri bozmaya yönelik ifadeler kullanıyorlar. Bu çabaların, Mavi Vatan’ı savunanlara yapılan saldırılarla aynı döneme denk düşmesi de dikkat çekti.
- ABD Doları ile Doğu Akdeniz arasında nasıl bir ilişki var?
Emperyalist cephede Doğu Akdeniz’i, ABD Doları ile teslim almayı amaçlayan bir strateji arayışı var. Jeopolitik çıkarların dolar kuru ile ilişkisi olmadığını hatırlatalım. Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan’dan, Kıbrıs’ta kolordudan vazgeçen, güneyimizde denize çıkışı olan kukla Kürt devletine izin veren hiçbir hükümet, iktidarını koruyamaz. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra 40 Cent’e muhtaç hale geldik. Ambargo uygulandı. Ermeni terörü başlatıldı. Ama Kıbrıs’tan geri çekilmedik. Doğu Akdeniz ikinci Sevr’dir. Birincisine ne yaptıysak ikincisine de yaparız. Türk milleti kendine güvensin. Sahte Atatürkçülerin ve müesses nizamın tuzaklarına düşmesin.
- Kitaplarınızdan birinin adı da Hedefteki Donanma. Emperyalizm ve Türkiye’deki işbirlikçileri, niçin en çok deniz kuvvetlerine saldırdılar?
Tasfiyeden en çok deniz kuvvetleri etkilendi. Hedef; donanmanın komuta yapısını felç etmek, donanmanın milli çıkar odaklı kullanılmasını önlemekti. Nitekim 11 Şubat 2011’de, Balyoz tutuklamalarının ilk haftasında, Libya’ya TBMM kararı olmadan beş Türk savaş gemisi gönderildi. Boşalan kadrolara FETÖ militanlarının doldurulmasıyla Türkiye, milli çıkar odaklı siyasetten uzaklaştı.
Açılım sürecinde, Rusya ile kriz ortamının teşvik edilmesinde, Libya ve Suriye’de emperyalist cephenin yanında yer alınmasında, kısaca pek çok alanda ABD’nin ve Batı dünyasının çıkarlarına hizmet edilen bir süreç yaşandı. Türkiye neredeyse FETÖ’ye teslim edilme aşamasına geldi. Devlet, bu gelişmeye 2014 sonrası direnç gösterince, FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini yaşadık. 16 Temmuz sabahı Türkiye yeni bir dünyaya uyandı, jeopolitik rotada önemli değişim zamanı gelmişti. Zira emperyalizm Türk halkına ateş açmıştı.