Cin Ali'nin yaratıcısı hangi medya patronunun babası çıktı?
Bir dönemin çocukları Cin Ali kitaplarıyla büyüdü. Şimdi Cin Ali'nin maceraları Kürtçe yayınlanacak.
Akşam yazarı Gürkan Hacır ilginç bir gerçeği açıkladı; Serüvenden serüvene koşan, 'berber filler'le karşılaşan çocukluğumuzun Cin Ali'si, son yılların hızla büyüyen bir medya patronunun babası
Çocukluğumuzun ilk çizgi hikaye karakteri Cin Ali, demokratik açılımla birlikte Kürtçe yayınlanacakmış. İsveç'te bir yayıncı Kürtçe Cin Ali kitapları için kolları sıvamış.
Çocukluğumuzun ilk çizgi kahramanı Cin Ali, aslında ilk okuma eğitimine verilen genel bir ad gibi kabul gördü.
Peki, Cin Ali nasıl doğdu? Yaratıcıları kimlerdi? Hangi matbaada basıldı? Esin kaynağı olan kişi günümüzün hangi medya patronunun babasıydı?
USTANIN TAKTIĞI LAKAP
Öyleyse biraz geriye gidelim; Bugün gazetesi, Kanaltürk ve Bugün TV'nin patronu Akın ve Tekin İpek kardeşlerin babası Ali İpek'in, Adana'da başlayan macerasına uzanalım.
Ali İpek aslen Maraşlı'ydı. 1940'ların ortasında hemen birçok hemşerisinin yaptığı gibi Adana'ya göç etmişti. Ama biraz erken bir yaşta. İlkokulu henüz bitirmiş, 12 yaşında Adana'nın yolunu tutmuştu. İlk bulduğu iş matbaa çıraklığı oldu.
Adana'nın ünlü Melekgirmez Çarşısı'ndaki bir matbaada çırak olarak işe başladı. Ali, zayıf ve çelimsiz hali ama bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle kısa sürede çevre esnafın maskotu haline geldi. Bir matbaa ustasının ona taktığı lakap yıllar sonra Türk eğitim sisteminin en temel kahramanlarından biri olacaktı: Cin Ali!
İPEK'İN YENİ YUVASI KOZA
Artık Ali İpek'in Melekgirmez Çarşısı'ndaki ismi Cin Ali'ydi. Matbaa makinesine boyu yetişmediği için önceleri altına gazoz sandığı koyuyor ve bu halde çalışıyordu. Çalışkanlığı ve girişimci tavrı sayesinde kısa sürede kendi matbaasını kurma şansını buldu.
20 yaşında artık kendi işinin patronuydu. Tabii matbaa derken bunun tek pedallı bir makineden ibaret olduğunu belirtelim.
Ali İpek'in çalışkanlığı ve hırsı dur durak bilmedi. Kısa sürede Adana'nın en çok iş yapan matbaası olması yetmiyordu. Ankara'ya gitmeye karar verdi. Otobüsten Başkent'e ilk adım attığında söylediği bir söz eşini hafiften güldürmüştü:
-Bak hanım! Bugün Ankara'ya çok önemli bir iş adamı indi!
Ankara'da ünlü İzmir Caddesi'ndeki Turtesan Pasajı'nda bir dükkan kiraladı. Tek kollu makinesini buraya özenle yerleştirdi. Adana'daki matbaasının adı İpek Matbaası'ydı. Kardeşiyle ortaktı. Ankara'da kardeşinden ayrı olarak kurduğu bu matbaanın adını değiştirmeliydi.
'İpek' Adana'da kaldığına göre, o da İpek'in çıktığı yuva olan 'Koza' ismini seçti. Adana'daki matbaada sürekli bastığı düğün davetiyesi işini bu kez Ankara'da 'Koza Davetiyeleri' markası altında üretmeye devam etti.
PEK 'CİN' BİR FİKİR
Koza Davetiyeleri kısa sürede Ankara'da tanınmaya başladı. Ama davetiye pazarı büyümek için yeterli bir pazar değildi. Başka işlere de yönelmek istiyordu. O günlerde yakın dostu öğretmen Rasim Kaygusuz'un bir önerisiyle ilköğretim kitapları basmaya karar verdi.
Bir çizgi öykü olacak bu kitaplarla ilkokul birinci sınıflar için okuma egzersizleri yaptırılacaktı. Seri halde düşünülen kitaplar için bir kahramana ihtiyaç vardı. Ali İpek'ten defalarca Adana'daki 'Cin Ali' hikayelerini dinlemiş olan Rasim Bey'in aklına bu karakter geldi.
Tıpkı gerçek hayattaki gibi çelimsiz ama bir o kadar da çalışkan olan bu karakter pekala çizgi resim kahramanı olabilirdi. Kitabın içeriğini öğretmen Rasim Kaygusuz hazırladı, çizimleri illüstratör Selçuk Seğmen yaptı. Ve Ali İpek'in gerçek yaşam öyküsünden yola çıkarak yaratılan Cin Ali serisi tüm Türkiye'ye dağıldı.
ÖLÜMÜ ERKEN OLDU
Cin Ali serisi Milli Eğitim Bakanlığı'nca okullarda uzun yıllar okutuldu. Herkesin alfabeden sonra öğrendiği bir kahraman haline geldi.
Peki, Ali İpek, Cin Ali kitaplarıyla yetindi mi? Elbette hayır! Ankara'da dünyaya gelen iki oğlunu da iş hayatıyla erken tanıştırdı. Bir yandan iyi bir eğitim almalarını bir yandan da matbaacılığı öğrenmelerini istiyordu. Büyük oğlu Akın'ı ve küçük oğlu Tekin'i önce kolejde, ardından yurtdışında okuttu.
Ankara Necatibey Caddesi'ne taşıdığı büyük matbaasında, bir Alman firmayla ortak iş aldı. Bu yurtdışına ilk açılımı oldu. Ama aklında asıl davetiye pazarını elinde tutan İstanbul'a açılmak vardı. Eğitimlerini tamamlayan oğullarını İstanbul'a yolladı. Ellerinde davetiye kataloğuyla İstanbul'da matbaaları dolaşan İpek kardeşler, hayal kırıklığına uğradılar. Hemen hiçbir matbaacı katalogla ilgilenmedi.
İlk İstanbul çıkarmaları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu arada Ali İpek rahatsızlandı. 'Matbaacıların ortalama yaşam süresi kısadır. Kurşun tozunun içinde karanlıkta çalışan adam uzun yaşayamaz' diyen Ali İpek, kansere yakalandı. Akın ve Tekin, işleri devralmış olsalar da yine de hasta haliyle matbaadan ayrı kalmadı. Ali İpek'in hasta halde temelini attığı İstanbul yolundaki dev tesis Ankara ölçeğinde büyük bir matbaaydı. 1996 yılında Ali İpek hayata gözlerini yumdu.
ELİ BOŞ DÖNDÜ
Akın İpek, İstanbul deneyiminden çıkardığı derslerle bu kez Amerika'nın yolunu tuttu. Sadece düğün davetiyesi değil yılbaşı ve tebrik kartları üretimine de geçti. Hırslı ve agresifti. Amerika'da kendine yer edinmek istiyordu. Amerika'nın önde gelen davetiye şirketleri rahatsız olmaya başladılar. Ortaklık teklif ettiler. Kabul etmedi. Yavaş yavaş kendine yer buldu. Birkaç yıl sonra Türkiye'ye döndüğünde uluslararası pazarda marka olmayı başarmıştı.
Ama yine de Ankaralı bir firmaydı. Alışkanlıkları, ataklıkları hep Ankara ölçeğindeydi. Akın İpek'in ise aklı İstanbul'daydı. Borsaya açılmaya karar verdi. Koza Davetiyeleri olarak İstanbul'da bir tanıtım gecesi düzenlediler. Bu lansmanla Koza Davetiyeleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na kote olacaktı. Ancak önemli bir şeyi unutmuşlardı. Büyük gazetelere ilan vermeyi!
Birçok gazetenin ekonomi servisinden üstü kapalı tehdit görmüşlerdi. Hem borsaya açılacaktı hem de ilan vermeyecekti. Bu olacak iş değildi. Akın İpek hisse satışını durdurup Ankara'ya döndü. İşte Akın İpek'in belki de medyaya girmesine karar verdiği an bu andır. Medya karşısında bir işadamının nasıl çaresiz olduğunu gördü. Medya fikri aklına girdi.
KOZA'NIN YÜKSELİŞİ
Bundan sonra İpek Grubu'nun önlenemez yükselişi başladı. Önce Bergama'daki çok tartışmalı Altın madenini aldılar, ardından özelleştirmeden yine tartışmalı bir fabrika. Sonra ise Bugün (Tercüman) gazetesi, Bugün TV ve ulusalcı yayınıyla bilinen Kanaltürk TV İpek Grubu'na dahil oldu. Koza-İpek Grubu, Cin Ali'den bir imparatorluğa dönüşmüştü. Medyadaki hızlı büyümesinin altında Fethullah Gülen'e olan yakınlığı söylentileri dolaşsa da biz, Cin Ali'nin maceralarını ilgiyle izlemeye devam edeceğiz.
Ilköğretim andımız Kürtçe olur mu?
Cin Ali'nin Kürtçeleşme tartışmalarının yanı sıra ilkokulda okutulan 'Andımız' da tartışılmaya başlandı. Her ne kadar Bakanlık tarafından bu durum yalanlasa da Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun 'Şimdilik kaldırılmayacak, kalkarsa haber veririm' şeklindeki sözleri kafaları iyice karıştırdı.
Irkçı bir söylem olduğu gerekçesiyle eleştirilen 'Andımız' eski Milli Eğitim bakanlarından Dr. Reşit Galip tarafından kaleme almıştı. 1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda törenlere katılacak çocuklarıyla bayramlaşan Dr. Reşit Galip'in ağzından dökülen sözler anda dönüştü. Atatürk'ün de oluruyla okullarda her sabah tekrarlanmaya başladı:
Türküm, doğruyum, çalışkanım
Yasam, küçüklerimi korumak
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, budunumu,
özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına
armağan olsun.
İlk halindeki 'budunumu' sözcüğü, milletimi (ulusumu) olarak değiştirildi. Ve yıllar yılı bütün okullarda her sabah okundu.
Şimdi ırkçı olmakla suçlanan Dr. Reşit Galip'in Bakanlık'tan istifasının ardından bir Ermeni yurttaşımız bakın nasıl bir mektup yazmıştı:
'Değerli Reşit Galip Bey, Muhterem Efendim,
Sıhhi sebeplerden dolayı istifa ettiğinizi gazetelerde okudum. Bir çin kalesi önünde biraz beklemek, belki zaruriydi ve durdunuz. Kültür devrimi, hedefine varacaktır deniliyorsa da zatı aliniz gibi tam manasıyla radikal bir Milli Eğitim Bakan'ının hareket esnasında durmak mecburiyeti, her ne sebeple olursa olsun, vatanımız için teessüf edilecek bir haldir.
Türkiye Milli Eğitim tarihinde hiçbir Bakan, bu kadar kısa sürede o kadar iş başarmış değildir, durmayıp yürüdünüz. Ankara'da bulunduğum zaman geceleri çalıştığınızı büronuzun ışığından hayretle görüyordum.İşte böyle bir Bakan istifa etti, çok teessüf ederim.
Doktor Reşit Galip Bey'ime değerli ve çok bilgi sahibi vatandaşıma hürmetlerimi teyit etmekle iftihar ederim, efendim.
16 Ağustos 1933
Artin Cebeli
No: 9 Bahçeli Hamam Sok. Beyoğlu
(Kaynak - Yener Oruç /Atatürk'ün Fikir işçisi Reşit Galip)