Darbeyi, Erdoğan'dan kurtulmak isteyen CIA destekledi!
Allen L. Roland, Türkiye'deki darbe girişimi ile ilgili kaleme aldığı analiz yazısında, "Başarısız darbe girişimi Erdoğan ile uyumsuzluk yaşayan CIA tarafından desteklenmiş gibi görünüyor." dedi.
Veteranstoday.com sitesinden yazar Allen L Roland, Türkiye'deki darbe girişimi ile ilgili kaleme aldığı analiz yazısında, Cemaat'in darbe girişiminin arkasında ABD desteğinin bulunduğunu belirterek "Bizler tam olarak Erdoğan'ı hareket halindeki bir otobüsün altına ittik ve darbenin başarısızlığa uğrayacağını görünce hızla vites değiştirdik. Ancak, başarısız darbe girişimi Erdoğan ile uyumsuzluk yaşayan CIA tarafından desteklenmiş gibi görünüyor." dedi.
Odatv'de yer alan Roland'ın analizinin Türkçe çevirisi şöyle:
Kendisini devirmek amacıyla Temmuz'da düzenlenen askeri darbe girişiminde ayakta kalmayı başarmış olan Erdoğan ve yaygın şekilde bu işin ardında Birleşik Devletler'in desteği olduğunu düşünen NATO üyesi Türkiye'ye vardığında Suriye'yi istila etmelerine doğrudan destek vermek istediklerini duyuran Biden açıkça Godfather filminden bir sahnede gibiydi.
Biden'in işleri tersine çevirmesi aynı zamanda Birleşik Devletler adına Suriye'de süregelen kargaşada savaşan Kürt güçlerine atılmış bir kazıktı. Tüm bu yaşananlar Francis Ford Cappola'nın The Godfather adlı filminde yer alan ünlü bir sahneyi akıllara getirdi, sahnede Michael mafya ailesine bir polis müdürüne düzenlenecek suikaste dair güvence veriyor ve "Bu kişisel bir mesele değil, sadece tam olarak iş," diyordu. Allen L Roland, PhD.
DARBE GİRİŞİMİ CIA TARAFINDAN DESTEKLENMİŞ GÖRÜNÜYOR
"Eğer bir ülke dışişleri politikasında ahlaki mükemmellik arıyorsa, başaracağı şey ne mükemmel olacaktır ne de güvenli" Henry Kissinger
Kissinger'ın ilham aldığı Amerikalı mafya ailesinin ahlaki bütünlüğü Amerikan dışişleri politikasına dair klasik bir örneğe benziyor – arkasında ABD desteği bulunduğu belirgin olan bir darbe ile bizler tam olarak Erdoğan'ı hareket halindeki bir otobüsün altına ittik ve darbenin başarısızlığa uğrayacağını görünce hızla vites değiştirdik. Ancak, başarısız darbe girişimi Erdoğan ile uyumsuzluk yaşayan CIA tarafından desteklenmiş gibi görünüyor. Elbette, gerçekte hedeflenen İran'dı – bu bakışa göre – Birleşik Devletler askeri politikası Amerika'nın yakın müttefikleri olan (Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail) ülkeleri Birleşik Devletler'in ihtiyaçları doğrultusunda İran'la karşı karşıya getirmek üzerine kuruludur ve adeta şunu söylemektedirler, "bu işi bizim için yap."
27 Ağustos günü WSWS bu yaşananlara uygun bir Gotfather benzerliğine dikkat çekti,
"Birleşik Devletler'in dış politikasını özetlemek için The Gogfather'da bulunan ve bir suikast planlanan tartışma sahnesi olayı içselleştirmek adına tam manasıyla uyumlu görünüyor. Operasyonları aslen suikastler ve suç karakterleri üzerine kurulu olan komplocu ajanlarının yönettikleri küresel operasyonları finans ve şirket elitlerinin ilgilerine göre biçimleniyor. Herhangi bir demokratik kararın dışında ve ötesinde, güçler hükümetleri deviriyorlar ve Amerikan emperyalizminin jeo politik yönelimleri ve sefil durumdaki ticari kuruluşları adına savaşlar başlatıyorlar." Biden'in Erdoğan'a söylediklerinde olduğu gibi, "son yaptıklarımızı kişisel olarak almayın, bu sadece iş."
Bu söylem bizim işimizin aslında ne olduğunu da açıklıyor, kontrol dışı kalmış Askeri-Endüstriyel-Kongre karışımının bir parçası olarak savaş, Drone ile gerçekleştirilen suikastler, rejim değişiklikleri ve silah ticareti – tüm bunlar Amerikan istisnacılığının örtüsü altında gerçekleştiriliyor.
WSWS ayrıntıya iniyor; "Milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan Irak'ın istila edilmesinden 13 yıl sonra, 4.4 milyon civarı Iraklı ülke içerisinde başka yerlere göçmek zorunda kaldılar, çeyrek milyonu ise ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Dış politikanın meseleleri tam olarak kararlaştırılmamış, yaklaşan seçim çerçevesinde üzerlerinde pek az düşünülmüş. 2016 başkanlık yarışının hiçbir yerinde bir NATO üyesi olarak Türkiye'nin Suriye ihlali tartışılmadı. Kongrede görüşmeler düzenlenmedi ya da oylama yapılmadı. Bu konuda daha ciddi bir rol oynanmak istendiğine dair ne bir arayış ne de herhangi bir arzu ortaya çıkmadı."
Sadece savaş karşıtı barışçıl aday Jill Stein ayakta, o da muhtemelen başkan olmayacak ve söylemleri şimdiden eli kulağında olan politik karanlık içerisinde marjinalleşmiş söylemler içerisinde. 1988 yılında Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin Başkanlık Çekişmesi Komisyonu adı altında bir araya gelerek işbirliği oluşturmuşlardı.
Neredeyse geri dönüşü olmayan ahlaki bir noktanın ötesine geçişimizi WSWS şöyle açıklıyor: "Suriye'nin savaş ortamında bir NATO işgali başlatmak nükleer silahlarla donatılmış ve Şam rejimine destek veren Rusya ile burun buruna gelmek manasına geliyor. Birleşik Devletler tarafından sürdürülen komplo suçlarına istinaden hiç kimse bu eylemlerin yüz milyonlarca insanın ölümüne neden olabilecek bir savaş başlatabileceği üzerinde düşünmüyor. Elbette eğer ölenlerin sayıları milyarları bulmaz ise, planlanan bir savaşta yüzlerce milyon insanın canı heba olur." Bir WSWS makalesinde böyle diyordu.
Bilhassa Hillary Clinton olmak üzere politik liderlerimiz kendilerini savaşa adamış durumdalar, ve 11 Eylül'ün 15. yıl dönümünün yaklaştığı şu günlerde bütünüyle polis devleti olmuş ve duygularımızı kaybetmiş vaziyetteyiz.
İnce bir örtü ile gizlenmiş bu Yeni Dünya Düzeni amacına kendisini adamış askeri müdahale belki de Hillary Clinton'ın Amerikan Lejyonu toplantısında yaptığı konuşmada yer alıyordu. "Clinton'ın geçtiğimiz Çarşamba günü Amerikan Lejyonu'nda yaptığı konuşma, Birleşik Devletler'in askeri güç kullanarak dünyayı kontrol etmesini haklı bulur bir içeriğe sahipti. Clinton adeta Birleşik Devletler'in küresel boyutta baskın bir askeri güç olacağına söz verdi, Birleşik Devletler'in kontrolü altında olan Avrupa ve Uzak Doğu'da süregelen askeri ittifakları devam ettireceğini belirtiyordu, ve gerekli gördüğü takdirde bir başkasına tek taraflı savaş ilan edeceklerini söylüyordu, üstelik dünyanın geri kalanının karşı görüşlerine de aldırmayarak bunun gerçekleştirileceğini belirtti.
Veteran Today'in baş editörü, Gordon Duff, ülkesinin bu duygusuz yaklaşımını şeytanla iş birliği yapmaya benzetiyor; "Amerika, bir polis devleti olmaktan ya da bütünüyle gözetim altında tutulan bir devlet olmayı hak etmiyor."
Duff ayrıntıya iniyor: "Bu konuda ne diyoruz, burada hayal edilenin ötesinde bir canavarlık bulunuyor ve adeta parti politikalarının ötesinde, dinsel ve etnisiteler manasında kaygı uyandıracak girişimlerde bulunmak üzere bekleyiş halinde."
Obama'nın yönetimde olduğu yedi yıl boyunca, üzerinde tartışma başlatılmamış bazı şeyler oldu, bunlar Obama'nın politik düşmanlarının dahi gündemine girmedi. Bush döneminde 11 Eylül'ün ardından bireysel özgürlükler baskı altına alındı, bu baskılar gelecek dönemlere aktarılmakla kalmadı, hayal edilemeyen boyutta artış gösterdi.
Tüm bunlar akla gelmez şekilde liberal demokratların iktidarda oldukları dönem gerçekleşti. Akla gelmez bir başka şey ise, politik düşmanları Obama'nın iyi yol aldığını düşünmekle kalmıyorlar, bir de Donald Trump'a dahi "tiranlık ve diktatörlüğün zayıflığı" konusunda saldırıyorlar."
Aslında Şeytan, bizim ulusal duygusuzluğumuz üzerine kurulu koruyucu eldivenimize elini sokuyor – komplo kurmak suçu Birleşik Devletler'in dış politikasını kontrol ediyor ve toplum suç işlemeyi meslek haline getirdiğimizi ve bunun bütünüyle kişisel bir şey haline geldiğini görmeden savaşmaktan kurtulamayız: bu savaş makinesi bundan böyle bize hizmet etmiyor, barış ise ancak bizim her birimizin alacağı karar ile mümkün olabilir – 1970'te yakama yapıştırdığım bir etikette yazdığı gibi – BARIŞ BENİMLE BAŞLAR -
"Günümüzde aşkın gücü, güç aşkını geçersiz hale getiriyor, dünya barışı öğrenecek."
Mahatma Gandi
Allen L Roland – Veterans Today
Çeviri: Şıvan Okçuoğlu
Odatv.com