Diyarbakırlı trans bireyler anlattı: İçine cin kaçtı seni hocaya götürelim

Diyarbakırlı bir grup LGBTİ birey, Türkiye'de ve bölgede LGBTİ birey olmanın zorluklarını anlattı. Trans bireyler, meşakkatli, masraflı ve uzun zaman gerektiren bir ameliyat sürecinden geçiyor. En çok iş, barınma ve eğitimde zorluk yaşıyorlar.

Toplumda görünür oldukları 8 Mart, Nevruz, 1 Mayıs gibi kitlesel etkinlikler dışında, Diyarbakır'da yaşayan LGBTİ bireyler, sosyal yaşamdan uzak, kendi topluluk bireyleri ile daha çok izole bir hayatı tercih etmek durumunda kalıyorlar.

Araf 20, Cenk 23 yaşında trans erkekler. Lina ise 27 yaşında trans bir kadın.

Adını ve kimliğini açıkça ifade eden Araf dışında her iki arkadaşı da sosyal kaygılar ve güvenlik endişesi nedeniyle gerçek isimlerini kullanmak istemediler.

Biyolojik olarak erkek doğup ameliyat ile kadın olmak isteyen Lina ve kadın doğup ameliyatla erkek olmak isteyen Araf ve Cenk, bu kimlikleri için büyük bir savaş verdiklerini söylüyorlar.

Her üç arkadaş da yeterli para ve güvenli bir hastane buldukları takdirde cinsiyet değiştirme ameliyat olacak. Cinsiyet değiştirme ameliyatı, hem meşakkatli hem masraflı hem de uzun zaman gerektiriyor.

Cenk futbolcu, Araf ise 11 yıl boyunca kick boks yapmış milli bir sporcu. Cinsiyet kimliğini ailesine açıkladığında Cenk ailesinden bir tepki görmemiş ama Araf onun kadar şanslı olmamış.

İÇİNE CİN KAÇTI, SENİ HOCAYA GÖTÜRELİM

Önce Araf anlatmaya başlıyor. Malatya'da yaşayan ailesinden erkek kardeşi dışında ona destek çıkan olmamış. Bu kararını ailesine ve çevresine açıkladıktan sonra 11 yıldır yapmış olduğu dövüş sporunu bırakmak zorunda kalmış.

"Benim gibi insanlara iş yok" diyerek işsiz kaldığını söylüyor.

"Sporcuyum o yüzden kısa saçlıyım, erkek gibiyim, diyerek gizlenebiliyordum ama bir yerden sonra dayanamadım ve kimliğimi açıklamak zorunda kaldım. Çok çelişkiler yaşadım, uzun zaman ben mi sadece böyleyim diye düşündüm, düzelirim bekledim ama ben buymuşum zaten."

Ailesine durumunu anlattığında "içine cin kaçtı, hasta oldun, seni hocaya doktora götürelim" demişler, düzelmeyeceğini anlayınca da "Sen bizi rezil mi etmek istiyorsun, insanlar ne der" diyerek duygusal ve psikolojik şiddet gördüğünü ifade ediyor.

KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ ERKEK GİBİ KIZ DERLERDİ

Cenk ise arkadaşlarının yaşadıkları zorlukları anlatınca "Ben şanslıymışım" diyor ve ailesine nasıl açıkladığını anlatıyor:

"Ben aileme önce bir belgesel izlettim LGBTİ+ bireyleri anlattım ve Rüzgar Erkoçlar örneği benim için dayanak oldu. Küçüklüğümden beri de zaten bana erkek gibi kız derlerdi, annem en büyük destekçim oldu, kızım olarak doğurdum ama artık benim oğlumsun diyor. Tüm akrabalarım beni böyle kabul etti."

Cenk, üniversite okuyor ve öğretmen olmak için KPSS'ye hazırlanıyor. Okuldan sonra hormon tedavisi görmeye başlayacak, ameliyat için biraz daha bekleyecek.

"Ameliyat olduktan sonra futbol hayatım bitecek, yeni bir hayat kurmam için hazırlıklı olmalıyım, öğretmen olursam bu daha kolay olacak ama olursam da geçiş ameliyatı olduğumu gizleyeceğim" diyor.

AĞIR BEDELLER ÖDEMEK ZORUNDA KALACAĞIMIN FARKINDAYIM

Araf, kadınlık ve erkekliğin bedenden ibaret olmadığını söylüyor.

Psikolojik destek, hormon tedavisi, hukuki süreç ve cinsiyet değişikliği ameliyatı gibi uzun bir süreçten geçtiklerini hatırlatıyor ve bu kimlik için çok zorlu bir mücadele verdiklerini söylüyor.

"Biyolojik erkekler ile bizim deneyimimizi eşitleyen bir durum olmadığı için ben trans bir erkeğim diyorum. Sadece erkeğim diyerek rahat edebilirim ama politik olarak trans erkek kimliğimi sahiplendiğim için gizlenmedim, kendimi açtım. Bu yüzden de çevre baskısı, toplumsal algılar gibi bir sürü şey ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz."

Trans olduğunu belli etmeyen bireylerin daha rahat yaşadığı, belli edenlerin daha çok sorun yaşadığı algısının hakim olduğunu düşünüyor.

Kimliğinden dolayı yaşadığı baskılar karşısında yalnız hissettiğinde bu zorlu sürece neden başladığı konusunda küçük pişmanlıklar yaşadığını itiraf ediyor.

"Bazen tamamen kendimi yalnız hissettiğim zaman, keşke lezbiyen olsaydım ya da bu sürece hiç girmeseydim diye düşündüğüm zamanlar oluyor. Dini bakışa göre bizim gibi insanlar lanetli. Kendimi açıkladıktan sonra yalnız kalmaya başlayınca, iş bulamayınca, tüm yaptıkların bir anda elinden kayıp gidince evet, gerçekten de lanetlendim diye düşünüyorum.

Ama benimle aynı sorunları, aynı süreçleri yaşayan arkadaşlarımı görünce yalnız olmadığımı fark ediyorum. Diğer yandan fiziğimdeki değişimler mesela, sakallarımın çıkması, hatlarımın değişmesi beni mutlu ediyor, kendi öz benliğim için savaş veriyorum ve bunun için ağır bedeller ödemek zorunda kalacağımın farkındayım."

TOPLUM SADECE TRANSFOBİK DEĞİL, KADINFOBİK DE

Onları dinleyen Lina ise, toplumsal algı açısından trans erkeklerin, trans kadınlara kıyasla daha şanslı olduğunu düşündüğünü ifade ediyor.

Trans kadınların beden uyumu farklı olduğu için toplumda daha çok göze battıklarını söylüyor.

"Toplumdaki erkeklik algısı kadını değersiz gören bir algı. Erkeklerin ötekileştirildiğine tanık olduk mu hayır, toplum sadece transfobik değil, kadınfobik de... Bu yüzden bir kadının erkekliğe geçmesi, erkeğin kadınlığa geçişi kadar tepki görmeyebiliyor. Bu da toplumun erkeği yücelten, kadına biçtiği değersizlikle ilgili.".

O da yeterli parayı biriktirdiğinde cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak istiyor. Altı kardeşli, dar gelirli bir ailede doğmuş ve çocukluğundan beri kendini hep kadın olarak kabul etmiş.

"Altı yaşındayken ben de saçlarımın ablamın gibi uzayacak diye bekliyordum, etek giymeyi seviyordum ama toplumun dayattığı cinsellik erkeklik. Küçük yaşımdan itibaren ben neyim diye çok sorguladım ve o zamandan beri hep mücadele içindeyim."

AMELİYAT SÜREÇLERİNDE NELER YAŞIYORLAR?

Araf, yakın zamanda göğüslerini aldırma ameliyatı için heyet raporu almış, kimlik ve cinsiyet ameliyatı için dava açmış ama korona sürecinden dolayı mahkemesi ertelenmiş. Cenk ise eğitimini tamamladıktan sonra ameliyat sürecine başlamak istiyor.

Lina ise ameliyat olmak için para biriktirmesi gerektiğini belirtiyor.

Toplumsal algılardan dolayı sosyal hayata dahil olamadıklarını anlatan Lina, normal bir işte çalışmak istediğinde iş verilmediğine değiniyor:

"Daha önce bir kozmetikçide tezgahtar olarak çalıştım ama sadece iki gün sürdü, işverenin cinsel taleplerini reddettiğim için kovuldum, oysa yaşadığım cinsel bir tacizdi aslında. Ama batı şehirlerinde de durum farklı değil" yorumunu yapıyor.

Düzenli bir maddi bir gelir yok ve iş bulamadığı için hayatını seks işçiliğiyle sürdürmek zorunda olduğunu, bunun dışına başka seçeneğinin kalmadığını ifade ediyor.

Karantina döneminde evi ifşa edilince yeni bir eve taşınmak istemiş ama para bulamadığı için ailesinin yanına taşınmak zorunda kalmış.

Lina, LGBTİ bireylere karşı her yerde homofobi, transfobi olduğunu söylüyor, yaşadıkları baskılar karşısında çözümü intiharda bulan birçok transın olduğunu hatırlatıyor.

Birçok defa nefret saldırısına da maruz kaldığını belirten Lina, yolda yürürken bile sözlü sataşmalara maruz kalmanın, karşılaştıkları sorunların en hafifi olduğunu kaydediyor.

"Vücudumda üç yerde bıçak izi var, bir keresinde Batıkent civarında beni bıçak zoruyla arabaya bindirip Kırklar Dağı'na götüren bir grubun fiziksel saldırısına uğradım. Dövdüler, daha sonra beni soyup öyle çıplak halimle bıraktılar" diyor.

Annesi ve ablasının durumunu kabullenmediğini, evde sürekli bir gerilim ortamında yaşamak zorunda kaldığını söylüyor.

"Annem ve ablam, benimle aynı sofrada yemek bile yemek istemiyorlar, benden utanıyorlar, bu halimi kabul etmiyorlar. Şu an ailemle yaşamak zorunda kalmak da benim için büyük bir çözümsüzlük" diyor.

SEKS İŞÇİLİĞİ YAPIYOR AMA HAYALİ KAFE AÇMA

Kendi ayakları üzerinde durabilmek için seks işçiliği yapmak zorunda olduğunu tekrarlıyor ve eğer bir gün uyum sürecini tamamlayabilirse, kendine ait bir kafe açmak ve hayatını o şekilde kazanmak istediğini dile getiriyor.

Lina kendi deneyimlerinden yola çıkarak "LGBTİ ortamında da batıda trans kadınlar arasında da Kürt birey olmak dışlayıcı bir şey oluyor" diyor.

SAÇLARIMI KESTİRİP, ERKEK KIYAFETLERİ ALMAK ZORUNDA KALDIM

Hem Keskesor hem veganlık hem de feminizm aktivisti olan Diren'i, evinde hasta yavru kedisini beslemeye çalışırken ziyaret ediyorum. İki gözü de kör olan yavru kedinin bir poşetin içinde çöpe atıldığını anlatıyor.

"Maalesef hasta ve zayıf olunca böyle yapıyor insanlar" diyor ve demlediği çayın eşliğinde kendi hikayesini anlatmaya başlıyor.

Anne ve babası Tunceli'de, abisi İstanbul'da yaşıyor. 15 yaşındayken ilk defa abisine durumunu açmış.

"Abim tepki göstermedi ama anne ve babamın bu durumu kabul etmesi kolay olmadı" diyor.

Uzun bir aradan sonra annesini ziyarete gittiğinde akrabaları ailesini rahatsız etmesin diye saçlarını kestirip, erkek kıyafetleri giymek zorunda kaldığını söylüyor.

"Belli olmasınlar diye göğüslerime korse taktım ama dayım Dersim'e gittiğimi öğrendiğinde orayı terk etmemi istedi. Çok üzülerek ayrıldım, aileme de kırıldım. Ama abimin düğününde tabuları yıktım ve tüm akrabalar oradayken bu halimle gittim. Kimse bir şey diyemedi, babama birkaç şey söylenmiş o da benim için endişelendi, bu yüzden bana dikkatli olmamı söyledi."

Akraba çevresinde okumuş ve aydın olarak tanımladığı birçok kişinin bile bu durumun bir hastalık olarak gördüğünü ve kendisini kabullenmediklerini anlatıyor.

"Yaşadığım ayrımcılığı fark ettikçe kendi kimliğim üzerinden bir mücadeleye başladım" diyor.

HEM ÇOK İŞ, BARINMA VE EĞİTİMDE ZORLUK YAŞIYOR

O da Lina gibi, trans kadınların iş, barınma, eğitim konusunda çok zorluk yaşadığına anlatıyor ve birçok transın seks işçiliği yapmak zorunda kaldığını belirtiyor.

Coğrafi olarak trans bireylerin her yerde ayrımcılığa maruz kaldığını ama İstanbul'a kıyasla Diyarbakır'da kendini daha güvende hissettiğini ifade ediyor.

Bu durumun sürmesi için sosyal hayatın içinde göze batacak şeylerden uzak durmaya özen gösterdiğini anlatıyor.

"Evden çıkarken bile apartmanın ara lambası açık mı, merdivenlerde kimse var mı, bakıyorum, komşularımla karşılaşmamaya dikkat ediyorum. Sorun olmasa bile sırf trans olduğum için rahatsız olup şikayet edenler olabiliyor. Translara ev verilmediği için bu evi bir arkadaşımın yardımıyla kiraladım."

Uzun zamandır Keskesor içinde faal olmadığını ama bireysel olarak LGBTİ aktivizmini sürdürdüğünü belirtiyor.

8 Mart, Nevruz gibi kutlamalarda gök kuşağı bayrağını taşımaya başlayınca dikkat çektiğini, bayrağı sallayıp sloganlar atınca tepki gösterenlerin çıktığını söylüyor.

"Küfreden, hakaret edenler oluyor, çok yaşadım" diyor.

KAĞIT ÜSTÜNDE HAK TANIYAN BİRÇOK AVRUPA ÜLKESİNİN TÜRKİYE'DEN FARKI YOK

Diyarbakır'da bir AVM'de trans bir arkadaşıyla kafede bir grup tarafından rahatsız edildiklerini ve sonu hastanede biten bir kavga yaşadıklarını anlatıyor.

"Gözümüzü hastanede açtık. Şikayetçi olduk ama böylesi durumlarda, mahkemelik olduğumuzda ne polis ne savcılık pek ciddiye almıyor ne yazık ki. 'Yapmış bir hata, pişman' diyerek üstünü kapatmaya çalışıyorlar, hukuki süreç uzayınca yıpranıyoruz haliyle, daha sonra böylesi bir süreçle karşılaştığımızda da karakolluk olmamaya dikkat ediyoruz."

Her şeye rağmen heteroseksüellerle eşit haklara sahip olmak için mücadele etmekten geri adım atmadığını da ekliyor.

Türkiye'de yaşamanın zor olduğunu düşünen birçok arkadaşının Avrupa ülkelerine iltica ettiğini, orada da zorlukların sona ermediğini söylüyor.

"Kağıt üzerinde LGBTİ+ bireylere hak tanıyan birçok Avrupa ülkesinin Türkiye'den farkı yok ve birçok arkadaşımız zorluklar içinde yaşamak durumunda kalıyorlar" diyor.

Her şeye rağmen o, Türkiye'de kalıp LGBTİ için mücadele etmenin daha önemli olduğuna inanıyor. "Mecbur kalırsam belki ben de gitmek isteyebilirim" diye ekliyor.

Diren, toplumda LGBTİ bireyler için eşitleyici bir yaklaşımın olması gerektiğini, LGBTİ bireylerin özgürlüğü, heteroseksüelleri de özgürleştireceğini savunuyor.

"Erkeklik denen şey öldürülmediği sürece kadın cinayetleri devam edecek, hayvanlar, kadınlar, çocuklara karşı, LGBTİ bireylere karşı şiddet, taciz, tecavüz devam edecektir."