Doktor Özge Vural’ın koronavirüs günleri: Savaşa 1-0 geriden başlıyoruz
Türkiye koronavirüsle mücadele ederken en ön safta yer alan sağlık çalışanlarının yaşadıklarını beyin ve sinir cerrahisi araştırma görevlisi Doktor Özge Vural paylaştı.
Vural, ‘her sabah 6.30’da gözlerimi açtığımda ilk aklıma gelen şey nöbetçi olup olmadığımdır, çünkü nöbetçiysem sabah 7’de başlayan mesaim ile 36 saat çalışıp, şanslıysam hastanenin kuruluşundan beri bütün tarihine şahit olmuş koltuğun üzerinde 1-2 saat gözlerimi dinlendirebilirim’ dedi.
Tıp dünyası onun acı haberiyle yıkıldı. Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu koronavirüse yenildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise önceki gün Bilim Kurulu’nun ardından yaptığı açıklamada 601 sağlık çalışanının virüse yakalandığını duyurdu.
Toplumun her kesimi ‘evde kalıp’ kendisini izole etmeye çalışırken, koronvirüsle mücadelede en ön safta yer alan sağlık çalışanlarının yaşadıklarını beyin ve sinir cerrahisi araştırma görevlisi doktor Özge Vural paylaştı:
Onlarca kişiden sadece biriyim
601... Altıyüzbir... ‘Bir’i ben olabilirim. Ama ben sadece biri değilim. Her şeyden önce bir bireyim. Anne babasının yıllarca emek verip okuttuğu, ömrünü adadığı, belki dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğin annesi, belki yıllarca emek verip okutacağım bir çocuğun babasıyım. Ama aslında ben en çok çocukluğundan beri Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu gibi hocaların verdiği ilhamla doktor olabilmek için hayatındaki pek çok şeyi feda etmiş onlarca kişiden sadece biriyim.
Savaşa 1-0 geriden başlıyoruz
Her sabah 6.30’da gözlerimi açtığımda ilk aklıma gelen şey nöbetçi olup olmadığımdır, çünkü nöbetçiysem sabah 7’de başlayan mesaim ile 36 saat çalışıp, şanslıysam hastanenin kuruluşundan beri bütün tarihine şahit olmuş koltuğun üzerinde 1-2 saat gözlerimi dinlendirebilirim. Ertesi akşam eve dönerken son kalan enerjim ile merdivenlerden çıkar, bazen duş alamayacak kadar yorgun bir şekilde kendimi yatağa bırakırım; çünkü ertesi sabah yine 7’de mesaim başlayacaktır ve büyük ihtimalle tekrar 36 saat koşturacağımdır. Hani şu bağışıklık sisteminin temel silahlarından ‘uyku’ bizim cephanemizde yok, 1-0 geriden başlıyoruz savaşa.
Kendimizi ‘taşıyıcı’ görüyoruz
Hastalarımız genelde bizim eve gidip gitmediğimizi ya da uyuyup uyumadığımızı merak ederler hatta bazen halimize acıdıkları bile olur, artık bazılarımız evlerimize gerçekten gidemiyoruz gerçi. Çünkü artık hepimiz kendimizi taşıyıcı olarak görüyoruz. Çoğumuzda virüsü evlerimize taşıma endişesi var. Bugün çok başka nedenlerle muayene ettiğim hasta, iki gün sonra COVID-19 şüphesi ile izole servise alınabiliyor. Hemen düşünüyorum, acaba herhangi bir sıvıya bulaştık mı, maskeyi kaç kat takmıştım, bonem var mıydı, tüh üzerimde formam vardı ve ben o formayı 36 saat boyunca üzerimde taşıdım...
Evde bile maskeyle
Hastanın tetkik sonuçlarının çıkması ölümcül bekleyiş; hemen karantina planları yapılıyor, evin bir odasını eşime düzenlettiriyorum, izole oda yapacağım, giriş kapısının tam karşısı... Artık maskesiz evde bile dolaşmam yasak ama çalışmaya devam etmek zorundayım. Ancak 5’inci günde sonra test yaptırabiliyorum, beklemek zorundayım...
Korona bizi de ikiye böldü
Biz onunla savaşabilmek için ondan korkmamalıyız ama küçümsememeliyiz de. Hatta aslına bakarsanız bizi ikiye böldü diyebilirim bu korona: Hafife alanlarımız ve obsesif olanlarımız. Herkesin stres durumuyla başa çıkma şekli farklı tabii ama bu o kadar ince bir çizgi ki, hafife alırsak bu çok ciddi bulaşma oranı olan virüsü gözden kaçırabiliriz ve şant enfeksiyonuna bağlayabileceğimiz ateşli hastayı normal servislerde takip ederken bulaşıyı daha da artırabiliriz. Ya da obsesif olursak beden sağlığını koruyalım derken ruh sağlığından olabiliriz.
Düşmana karşı eksilemeyiz
Koronadan sonra artık kendi sağlığımı yok sayamam çünkü ben de tedavinin bir parçasıyım. Bu düşmanın karşısında eksilemeyiz. Ama eminim sağlık ordumuzdaki her birey kendisinde semptomlar ne zaman başlayacak diye tetikte bekliyoruz, biliyorum ve tüm bunlar olurken 40 yılda bir kez gelen alkıştan besleniyoruz.