Dolunay'ın Demet'i Alara Bozbey'in şeftali fobisi
Star'da yayınlanan Dolunay dizisinde Demet Karakterini canlandıran Alara Bozbey'den özel açıklamalar.
Litvanya’da dünyaya geldi. Anne ve babası ayrıldıktan sonra Türkiye’ye taşındı. ‘Alona’ olan adını değiştirdi. Dilini bilmediği bir ülkede pes etmeden çalıştı, kısa sürede birçok dizide rol aldı. Şimdi de ‘Dolunay’la ekranda. Televizyonun parlayan yeteneği Alara Bozbey Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'nin sorularını yanıtladı.
Hakan Gence'nin röportajı:
Şimdiye kadar beş dizide oynadınız. Ama hakkınızda Litvanyalı olmanız dışında pek bilgi yok.
- Annem Ukrayna, babam Litvanyalı. Ben Litvanya’da büyüdüm. Annemle babam ben beş yaşındayken ayrıldı. Annemle kaldım ama babamla görüşmeye de devam ettim.
Babasız büyümek sizi nasıl etkiledi?
- Olgunlaştırdı. Erken yaşta sorumluluk aldım, ayaklarım yere daha sağlam basmaya başladı.
Türkiye’ye gelme sebebiniz oyunculuk muydu?
- 16 yaşımdayken, annem ikinci evliliğini yapmaya karar verdi ve Türkiye’ye geldik. Gençtim, henüz bir şeylerin köklü oturmuşluğu yoktu. O yüzden zorlanmayacağımı düşündüm, öyle de oldu. Türkiye’de kültürün bu kadar geniş olması, insanların sıcakkanlılığı zorluk çekmeden adapte olmamı sağladı. Kendimi hiç dışlanmış hissetmedim.
Türkçe biliyor muydunuz?
- Merhaba, nasılsın, hoş geldin... Sadece o kadar.
E bu bile zorlanmak için yeterli değil mi?
- Türkçeyi mükemmel konuşmaya, annemin kusurlu konuştuğunu anladıktan ve dönem dönem insanların o bir şeyler söyledikten sonra güldüklerini gördükten sonra karar verdim. En güzel lisan ana haber bülteninde konuşulur diyerek haberleri izlemeye başladım. Önce alfabeyi çözdüm, sonra spikerlerin düzgün Türkçesinden yola çıkıp onları taklit ederek böyle konuşur hale geldim.
Alara, sonradan aldığınız bir isim mi?
- Evet, asıl adım Alona’ydı. Türkiye’ye geldikten sonra kimse ismimi doğru düzgün söyleyemediği için Alara’yı seçtim.
Yeni öğrendiğiniz bir dille, her şeye sıfırdan başladığınız bir ülkede nasıl keşfedildiniz?
- Sahnede olmak çocukluk hayalimdi. Henüz okula gidebilecek kadar dil bilgim olmadığı için buna cesaret edemedim. Üniversite sınavına girip Açıköğretim’i kazandım ve TÜRVAK’a (Türker İnanoğlu Vakfı) girdim. Zeki (Alasya) Hoca’yla çalışmaya başladım. O dönemde ‘Yabancı Damat’ dizisinden teklif geldi. Duyduğumda inanamadım ve kendimi birden deneme çekiminde buldum. Ardından ‘Prenses Perfinya’, ‘Karadağlar’, ‘Benim İçin Üzülme’, ‘Gamsız Hayat’ ve şimdi de ‘Dolunay’ dizileri oldu.
Bu kadar işe rağmen neden geri planda kaldınız?
- Ya zamanı değildi ya da yeteri kadar dikkat çekmeyi başaramadım. Zaten magazinsel ve polemik yaratacak şeyler bana ters. Köpeğime bile biraz sert çıkışsam dakikalarca özür diliyorum. Bu yüzden dikkat çekmek için iddialı cümleler kurmam. Önemli olan bir anda parlamak değil. Ben her zaman ekranda olayım ve yavaş yavaş yukarıya çıkayım istiyorum. Şu an oynadığım karakterden de çok mutluyum.
Türkçeyi ana haber bültenlerinden öğrendim
TAHAMMÜLSÜZ VE SABIRSIZIZ
Ekranda canlandırdığınız karakterler hep karanlık tarafa yakın. Kötülük size ne ifade ediyor?
- Hiç kimsenin kötü doğduğuna inanmıyorum. Bir şeyler seni etkiliyor ve o insan olmaya mecbur bırakıyor. Dolunay’da canlandırdığım Demet karakterinin de kendi içinde yaşadığı kompleks, üzerinde kalkanların oluşmasına sebep oluyor. Kendini korumak ve açmamak için sert görünümlü, kötü bir kadın gibi duruyor. Sevgi almamış bir çocuğun hırçın olması çok normal.
Sizde ne kadar kötü taraf var?
- Zor sinirlenen biriyim. Sinirlendiğim zaman da bilinçli kötülük yapabilecek bir noktaya gelmem. Dizide de zaman zaman canlandırdığım karakterin hırsını ve kötü kalbini ortaya çıkardığım sahneler beni çok etkiliyor. Ama çekim bitince hemen elimi yüzümü yıkayıp o enerjiden çıkmak istiyorum.
Kötü karakteri oluştururken kimlerden ilham aldınız?
- Julianne Moore ve Meryl Streep gibi yüksek noktalara gelmiş sinema yıldızlarını izlemek her zaman keyif vermiştir. Onların davranış ve mimiklerinden ziyade, genel aurasını alıp kendine çektiğin zaman senin içindeki kötüyü buluyorsun. Benim de rolü canlandırırken içimdeki kötü ortaya çıkıyor.
Sizce ne kadar kötüyüz?
- Tahammülsüz ve sabırsızız. Bir şeylere hızlı parlıyor, hakaret edip kalp kırabiliyoruz.
Neden böyle olduk?
- Çok hızlı yaşıyoruz. Gündem hızla değişiyor. Sosyal medyada sürekli kimin ne yaptığından haberdar oluyoruz. Olmak istediğimiz yerde başkasını görünce ondan nefret eder hale gelebiliyoruz. Oysa biraz daha sevgi lazım.
‘LÉON’U İZLEMEKTEN SIKILMIYORUM
- Hep hayalperest oldum. Bir şeyi gerçekten çok isteyip kendinde onu görüyorsan, kendine güvenmen yeterli.
- Hemen açılamam. Biraz ölçülüyüm. Karşımdakini tanıdıkça ve bulunduğum yere göre rahat ediyorum.
- Şeftaliye dokunamam. Ancak biri soyarsa yiyebilirim. Süt sevmiyorum, görüntüsü bile beni rahatsız ediyor.
- Anaç tarafım çok baskındır. Şefkatli bir kişiliğim var. En zor tarafım, ketumluğum. Olaylara anında tepki vermem. Bu da zaman zaman etrafımdaki insanları tedirgin edebiliyor.
- En son Zeki Demirkubuz’un ‘Bulantı’ filmini izledim. ‘Léon’ izlemekten sıkılmadığım ve beni her defasında aynı şekilde etkileyen bir film.