Dünya bunu konuşuyor: Erdoğan'ın faiz ısrarının altında ne var?
Dünyaca ünlü Foreign Policy’de çıkan bir makale, Türkiye ekonomisindeki gidişattan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumlu olduğu yorumuna yer verdi.
Borzou Daragahi imzalı yazı, Türkiye’nin cumhurbaşkanı kendinin haklı ve dünyadaki tüm ekonomi uzmanlarının yanlış olduğuna dair büyük bir bahis yaptıdiye başlıyor.
Erdoğan’ın faize olan nefretinin standart bir politikacının yüksek faizlerden hoşlanmamasından değil, inanç sistemine dayalı olduğunun artık netleştiğini yazan makale, yatırımcı güveninin derinden sarsıldığını vurguluyor.
Makalede, "Şimdiyse, İslam ve Hıristiyanlıktaki boyutlarıyla olduğu gibi, Erdoğan’ın faize karşı düşmanlığının çok daha felsefi boyutları olduğu meydana çıktı. Dahası, kendi Merkez Bankası yöneticilerinin isteklerine karşı yüksek sesle ettiği muhalefet, bu kurumun bağımsızlığı konusunda yatırımcıları ciddi oranda endişelendirdi" ifadelerine yer veriliyor.
Paraanaliz.com’un çevirdiği, Foreign Policy’de çıkan makale şu şekilde:
"Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanları için iyi bir fikir gibi görünmüş olmalı. Ülkenin ekonomik istikrarı ve yaşanabilirliği konusunda gergin yatırımcılara güvence vermenin yolu olarak, bir grup Londra merkezli bankacıları ve fon yöneticilerine bir öğle yemeği için Türkiye cumhurbaşkanını gösterin. Ne de olsa, Türkiye Merkez Bankası daha faiz oranlarını yeni 75 baz puandan yükseltmiş ve bu da ülkenin ekonomik sağlığı ile ilgili soruların devam ettiği bir zamanda mali tedbirlerin bir anlamda somut göstergesi halinde anlatılabilecekken.
Ama 14 Mayıs’taki öğlen yemeği ve Bloomberg ile yapılan bir röportaj hızlı bir şekilde olayların raydan çıkmasına neden oldu. Erdoğan canlı yayında televizyonda faize karşı olduğunu açıklayarak Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda derin şüpheler uyandırırken, 24 Haziran seçimlerinden sonra kazanırsa ekonominin bizzat şahsı tarafından daha sıkı kontrolüne söz verdi.
Piyasalar tabi affetmedi. 2011’de liranın dolara karşı 1.6 olan değeri 10 gün içinde neredeyse 5’e düşerken, merkez bankası da 300 baz puanla faizini yüzde 13,5’ten yüzde 16,5’e çıkarmak zorunda kaldı.
Faiz artışı liradaki düşüşü durdurmuş olsa da geri dönüşüne yol açmadı. Çünkü artık Türkiye ekonomisi ile ilgili endişeleri bastırmak için yeterli değildi. Erdoğan’ın sözleri, zaten gergin yatırımcılar arasında derinden ve olumsuz bir şekilde yankılanmaya devam etti.
Fidelity International’dan Türkiye ve gelişmekte olan piyasalar uzamanı Paul Greer’a göre Cumhurbaşkanının seçim sonrası para politikasını kontrol altına alacağı önermesi ve doğal olarak merkez bankasının bağımsızlığını zedeleyeceği korkusu zaten uzunca bir süredir yatırımcıları rahatsız ediyordu. Ve Greer ekliyor; 'eğer amaç Londra ziyaretiyle yatırımcılara güven vermektiyse, tam tersi yönde gelişmeler yaşandı'.
Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2001 krizi sonrası devraldığı Türkiye, ucuz uluslararası kredi ve gelişmekte olan piyasalara olan hevesle finanse edilerek 2000’li yılların başlarından bu yana dikkat çekici şekilde büyüdü. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev yapan Kellogg School of Management mezunu ve mali müşavir, Ali Babacan gibi teknokratlarla çevrili olan Erdoğan, yatırım çeken ihtiyatlı ekonomi politikaları sayesinde dünyada geniş bir beğeni topladı.
Ancak Babacan gibi insanların son yıllarda Erdoğan’ın çevresinden uzaklaşmasıyla, işler yanlışa doğru bir dönüş yaptı. Türkiye’nin para birimi, son beş yılda değerinin yüzde 60’ını kaybetti ve sadece 2018 başından bu yana dolara kıyasla yüzde 20’lik bir düşüş kaydetti. Türkiye’nin dış borcu 453 milyar dolara ulaştı ve cari açık, ithalatı ve ihracatı arasındaki fark, önceki seneki 32,6 milyar dolara kıyasla geçen sene 47,1 milyar dolara yükseldi. Enflasyon yükseldi ve tüketici güveni düştü.
Ekonomistler ve yatırımcılar, gelişmekte olan ülkeler için küresel risk iştahındaki genel düşüşün Türkiye’ye zarar verdiğini kabul ediyorlar. Fakat aynı zamanda Erdoğan’ın kendisi ve ekonomik konular hakkında alışılmışın dışındaki görüşleri nedeniyle katlanan endişelere işaret ediyorlar. Zürih merkezli bir varlık yönetim şirketi olan GAM Investments’ın yatırım direktörü Paul McNamara, 'Görüşleri son 10 yıldaki herhangi bir zamandan çok daha önemli' diyor. 'Piyasada olan bitenle alakasız politik amaçlı geçmişte de konuşurdu. Fakat bu konuşmaların hemen ardından merkez bankası ortaya çıkar ve faiz oranlarını yükseltirdi. Artık işte, bu geçerli değil' diyor.
Foreign Policy’ konuşan uzmanlar, Erdoğan’ın genel ekonomi kuralları ile örtüşmeyen teorilerinden bahsediyor.
'Faiz, tüm kötülüklerin anasıdır.' Erdoğan, yüksek faiz oranlarının enflasyona yol açtığına inandığını iddia ederken; para arzını sıkılaştırmanın enflasyonu indirdiğine dair en temel ekonomi kuralı ile açık açık çelişmiş oluyor. Bu fikri destekleyen danışmanlarından bazıları, fikrinin, bir ülkenin faiz oranlarını yükselterek deflasyondan çekilebileceğini düşünen ekonomist Irving Fisher’a dayandığını söylüyor. Erdoğan, kariyerinin başlangıcından bu yana faiz lobisini sert dille eleştiriyordu. Yatırımcılar ise bir süredir ona ekonomik gerçekliğin yan etkilerini hafifletmeye çalışan bir politikacı olarak idare etmekteydiler.
Şimdiyse, İslam ve Hıristiyanlıktaki boyutlarıyla olduğu gibi, Erdoğan’ın faize karşı düşmanlığının çok daha felsefi boyutları olduğu meydana çıktı. Dahası, kendi Merkez Bankası yöneticilerinin isteklerine karşı yüksek sesle ettiği muhalefet, bu kurumun bağımsızlığı konusunda yatırımcıları ciddi oranda endişelendirdi.
Nomura ekonomisti Inan Demir, birçok yabancı yatırımcının, yıllar içinde Erdoğan’ın yüksek faiz oranlarına ilişkin görüşlerini politikacıların standart oranlara eleştirisi şeklinde algıladığını; ancak yakın zamanda, özellikle de Erdoğan’ın Londra’daki yabancı yatırımcıların önündeki son açıklamalarından sonra, sorunun inanç sisteminde yattığından kaynaklandığına hükmettiğini söylüyor.
Büyüyün, büyüyün, büyüyün!
Son birkaç yılda Türkiye’nin ekonomik büyümesinin önemli kısmı, devletin kredi garantileri vererek, Erdoğan’ın siyasi müttefikleri olan inşaat ve kalkınma devlerine elverişli kolay kredi ile finanse edilen inşaat patlamasının bir sonucu. Erdoğan’ın ucuz krediye olan inancı, Türkiye’nin herhangi bir sınırlama ve aşırı ısınma olmaksızın, enflasyonist baskı yaratmaksızın sonsuza kadar büyüyebileceği inancına bağlı. Erdoğan’a göre herhangi bir yan etki yaratmadan Türkiye yılda yüzde 7 büyüme elde edebilir. Ancak ekonomistler, sınırsız büyümenin bir ülkeyi aslında bir durgunluğa sürükleyebildiğine dikkat çekiyor; yüzde 11 civarında dolaşan enflasyon çoktan tüketici tasarrufları ve kazançları gizliden eritir konumda. Uluslararası Para Fonu ve diğer iktisatçılar, Türkiye’nin olumsuz ekonomik yan etkiler yaratmamak için yüzde 4’ten fazla büyümemesi gerektiğini söylüyorlar."
(Odatv)