Ebu Leheb’e beddua okunan sure: Tebbet
Peygamberimizin amcası Ebu Leheb, daha önce Hz. Muhammed’i çok sevdiği halde peygamber olduktan sonra düşmanı oldu.
Ebu Leheb’in Peygamberimize kötü söz söylediği bir olaydan sonra Tebbet suresi nazil oldu. Surede Hz. Muhammed’e karşı düşmanca davranışlar sergileyen Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemîl eleştirilmektedir
Mekke döneminin başlarında Allah Resûlü bir Sabah vakti Safa tepesine çıkıp Kureyş mensuplarına seslenerek şöyle sordu: “Size şu dağın arkasından bir düşman süvari birliğinin gelmekte olduğunu söylesem bana inanır mısınız?” Onlar, “Daha önce senin herhangi bir yalanını duymadık” diye cevap verince Peygamber Efendimiz kendisinin şiddetli bir azap öncesinde gönderilmiş uyarıcı bir elçi olduğunu bildirdi. Dinleyenler arasında bulunan amcası Ebu Leheb onu azarladı ve “Kahrolası! Bizi bunun için mi buraya çağırdın?” diyerek uzaklaştı.
Azılı düşmanı oldu
Bu olayın ardından Kuran-ı Kerim’in yüz on birinci suresi olan Tebbet suresi nazil oldu. Surede Peygamberimiz’e karşı düşmanca davranışlar sergileyen Ebu Leheb ve karısı eleştirilmektedir. Kuran-ı Kerim’de belli bir kişinin şahsını olumsuz bir şekilde konu alan başka bir sure yoktur.
Ebu Leheb daha önce Hz. Muhammed’i çok sevdiği halde peygamber olduktan sonra onun azılı düşmanı oldu. Hz. Peygamber, insanların Allah katında eşit olduğunu, onların dinî ve ahlâki erdemlerine göre değerlendirileceklerini söylüyordu. Ebu Leheb ise kibirli, gururlu ve zengin biri olup fakir ve zayıf insanların kendisine eşit tutulmasını kabullenemiyordu. Resûlullah panayırda dolaşarak insanları İslam’a davet ederken Ebu Leheb de bir gölge gibi arkasından gider ve çevresindekilere onun yalancı olduğunu söylerdi. Surenin “Ebu Leheb’in elleri kurusun!” mealindeki 1. ayeti onun helak olması yönüyle bir bedduadır. Bu ayetteki ifade aynı zamanda “el attığı her şey boşa çıksın”, “elleriyle yaptığı işlerin hiçbirisi kendisine bir fayda sağlamasın” anlamında anlaşılabilir. Zira bu bedduadan sonra Ebu Leheb’in elleriyle yaptıklarının hiç birisinin kendisine hayrı olmamıştır.
Çiçek hastalığına yakalandığı için Bedir savaşına katılamayan Ebu Leheb, Bedir’deki yenilgiyi ve ağır kayıpları haber aldıktan yedi gün sonra kahrından ölmüştür. Ebu Leheb aynı zamanda Rasûlullah’ın komşusuydu. Akrabalık hukuku yanında, komşuluk hukuku da vardı. Bu iki hukuku birden reddedip hem yeğeni hem de komşusu olan Peygamber efendimize düşmanlığından ötürü bu bedduaya muhatap olmuştur. 2. ayet Ebu Leheb’in çocukları, malı, mevki ve itibarının kendisini kötü sondan kurtaramadığı ifade eder. Karısıyla birlikte Hz. Peygamber’e eziyet ettiklerinden dolayı 3. ayette ateşi son derece şiddetli olan cehenneme gireceği haber verilmiştir.
Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemîl, Hz. Peygamber’e eziyet etmek maksadıyla diken, çalı çırpı toplayıp geceleyin Efendimiz’in yoluna serdiği için 4. ayette “odun taşıyan” şeklinde nitelendirilmiştir. Bu ifade insanların arasını bozmak amacıyla laf götürüp getirdiği ve Hz. Peygamber’i maddi sıkıntısı sebebiyle aşağıladığı için mecazi anlamda “dedikodu yapıp söz taşıyan...” şeklinde de yorumlanmıştır.
‘Ateşten ip takılacak’
Ebu Leheb’in karısı, Lât ve Uzzâ isimli putlara yemin ederek mücevherden yapılmış kıymetli gerdanlığını Hz. Peygamber’e düşmanlık uğrunda harcayacağını büyük bir gururla söylediği için 5. ayet “Dünyadaki gerdanlık yerine ahirette boynuna ateşten bir ip takılacaktır” şeklinde yorumlanmıştır.
Tebbet suresindeki sözcüklerin ses vurgusu ile odun yüklerinin sıkılması ve boynun liften bir iple çekilmesinden çıkan ses arasında fonetik açıdan dikkat çekici bir uyum vardır.
Bir ayet
Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp yararlı işler yapanlar gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! (el-Câsiye 45/21)
Bir hadis
İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa iki vadi dolusu olmasını ister. Onun gözünü ancak toprak doldurur. Fakat Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”
Dolmabahçe camii
İstanbul Beşiktaş’ta Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanında bulunan Dolmabahçe Camii, 1852’de Sultan Abdülmecit’in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından başlatıldı, ölümü üzerine Sultan Abdülmecit tarafından 1853’te tamamlandı.
Cami, 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinde birçok esere imzasını atan Nigoğos Balyon tarafından inşaa edilmiştir. Asıl adı Bezmialem Valide Sultan olan cami, Dolmabahçe Sarayı’nın saat kulesi yönündeki kapısının tam karşısında bulunduğu için, yapıldığı günden beri Dolmabahçe Camii adıyla anılmış, literatüre de bu şekilde geçmiştir.
23 Mart 1855’te bir cuma töreniyle ibadete açılan caminin en belirgin biçimsel özelliği net bir kurgu ve geometriye sahip olmasıdır. Cami ve hünkar bölümleri, işlevlerine de bağlı olarak ayrı ayrı tasarlanmış ve sonra birleştirilmiş gibidir. Cami, kare planlı alt yapı üzerine kubbeli ve yüksek bir kitledir. Hünkar bölümü ise, dikdörtgen planlı prizmatik ve daha alçak bir kitledir. Bu iki kitle, caminin kuzey cephesi yönünde bitiştirilirler. Bu yapıdaki geometri egemen tasarım, ampir üslubunun veya yeni klasikçiliğin 19. yüzyılın ortasındaki son fakat en bütüncül örneklerindendir.
Hz. Peygamber’in en son vefat eden eşi: Ümmü Seleme (r.a.)
İlk evliliğini amcasının oğlu ile yapan Ümmü Seleme eşi ile birlikte İslam’a ilk giren kişiler arasında yer alır. Kureyş kabilesinden Medine’ye ilk hicret edenler de Ümmü Seleme ile kocası olmuştur. Ümmü Seleme’nin ilk eşi Ebu Seleme, Uhud Gazvesi’nde aldığı yaranın daha sonra nüksetmesi üzerine hastalandı. Ölümü halinde eşinin kendisinden daha hayırlı biriyle evlenmesi için dua etti. Ümmü Seleme kocasının vefatından bir süre sonra Peygamber Efendimizle evlendi. Resûl-i Ekrem isabetli görüşleri sebebiyle zaman zaman Ümmü Seleme’nin fikrini alırdı.
Hz. Peygamber’in en son vefat eden eşi olan Ümmü Seleme annemiz Allah Resûlü’nün eşleri arasında Hz. Âişe’den sonra en çok hadis rivayet eden kişidir. İlme olan merakı sebebiyle Peygamberimize birçok soru sormuş ve sahabe neslinin kadın müctehidleri arasında yer almıştır. Ümmü Seleme, uzun bir hayat sürdüğü için daha sonraki yıllarda müslümanların çeşitli sorularını cevaplandırmış ve isabetli görüşleriyle çağdaşlarına yol göstermiştir. Sahabe içinde otuz kadar oldukları söylenen Kuran hafızları arasında Ümmü Seleme’nin adı da zikredilmektedir. Onun diğer hafızlardan farklı yönü birçok ayeti Resûl-i Ekrem’den ilk defa duymasıdır.
1 soru 1 cevap
Nafile oruç ne demektir? Hangi günlerde tutulabilir?
Farz ve vacip olanın dışında, daha fazla sevap kazanmak maksadıyla tutulan oruçlardır. Peygamberimizin sıklıkla oruç tuttuğu veya oruç tutulmasını tavsiye ettiği günler şunlardır: Muharrem ayının dokuz ve onuncu veya onuncu ve on birinci günleri (aşure orucu), şevval ayının özellikle Ramazan bayramını takip eden altı günü, zilhicce ayının ilk dokuz günü, şaban ayı ve ramazan ayı hariç her kamerî ayın on üç, on dört ve on beşinci günleriyle her haftanın pazartesi ve perşembe günleri.
Bunların dışında oruç tutulması mekruh yahut haram olmayan günlerde sevap kazanmak amacıyla oruç tutulabilir. Başkalarının hakkını ihlal etmeye sebebiyet vermesi veya kişiyi zayıf düşürüp şahsi, ailevi ve toplumsal görevlerini yerine getirmesini engellemesi halinde nafile oruç tutmak hoş karşılanmamıştır.
Selmân-ı Fârisî’den nasihatler
Hz. Peygamber Selman-ı Fârisî ile Ebu’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Yıllar sonra Selman, Medâin şehrine vali olunca Ebu’d-Derdâ ona yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Allah sizden sonra beni mal ve evlat ile rızıklandırdı. Ayrıca mukaddes beldede ikamet etmeyi lutfetti.”
Selman bu mektuba yazdığı cevapta şöyle dedi: “Mektubunuzda mal ve evlatla rızıklandığınızı yazmışsınız. Unutmayın ki hayır ve fazilet, mal ve evlat çokluğunda değildir. Mukaddes beldede bulunduğunuzu söylüyorsunuz. Mukaddes belde orada yaşayanları kutsal hale getirmez. Asıl şeref ve yücelik, Allah’ı görür gibi ibadet etmek, yani ihsan şuuruna ermektir.
Belçika Başbakan Yardımcısı iftarda
Brüksel’de AB Bakan Yardımcısı Ali Şahin ve Brüksel Büyükelçisi Hakan Olcay ile Belçika Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Didier Reynders’in de katıldığı iftar yemeği düzenlendi. MÜSİAD ve Türk Telekom Mobile Belçika’nın düzenlediği iftarda konuşan AB Bakan Yardımcısı Ali Şahin, “Biz Türkler sadece güzel zamanları ve sofraları paylaşmıyoruz. Coğrafyası neresi olursa olsun acıları da paylaşıyoruz” dedi.
Yemeğe katılan Belçika Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Didier Reynders de, “Bizler dünyadaki bütün teröristlerle aynı metot ve enstrümanlarla mücadele ediyoruz. NATO’da birlikteyiz ve Türklerle NATO’da çalışmaktan memnuniyet duyuyorum” dedi. Kuran-ı Kerim okunmasıyla başlayan iftar programına, Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Hakan Olcay, MÜSİAD Brüksel Temsilcisi Alperen Özdemir’in yanı sıra çok sayıda Belçikalı ve Türk davetli katıldı.
Brüksel AA
Hazreti Peygamber’den bir dua
Allah’ım senden yararlı ilim, güzel davranışlar ve temiz bir rızık dilerim.