Ece Dizdar'ın çekmecesindeki sırlar
Hürriyet'ten Hakan Gence, Çekmeceler filminin oyuncusu Ece Dizdar ile buluştu.. İşte o röportaj..
Ece Dizdar ile bu hafta vizyona giren ‘Çekmeceler’ vesilesiyle buluştuk. Namus algısından başladık ve hikâyesinin derinliklerine indik. O derinliklerde 1999 depreminde kaybettiği ailesini, Marmara Üniversitesi’nden DOT’a uzanan yolculuğunu ve “Hayatımın bir parçası” dediği ‘köksüzlük’ kavramını bulduk.
‘Çekmeceler’ namus algısını irdeliyor... Siz namus kavramına nasıl bakıyorsunuz?
Cinsellik doğal bir dürtü. Bunun bastırılmış olması problemlere yol açıyor. Namus da bu bastırılmışlıktan geliyor.
Canlandırdığınız karakter cinselliği bastırılmış bir kadın...
Hepimizin hayatında var olan bir şey. Bunun bu kadar sorun olmasını saçma buluyorum. Benim bu konuyla herhangi bir derdim ya da takıntım yok.
Filmde gördüğümüz baba ‘aydın’ bir insan ama kızının mastürbasyon yapıp yapmadığını kontrol etmek için kapı deliğinden onu gözetleyebiliyor...
İnsan insandır. Ne mesleği, ne konumu, ne sosyo-ekonomik durumu o insanın psikolojisindeki birtakım çöküntüleri iyileştirebilir ya da daha kötüye götürür.
Aile hayatı nasıl etkiliyor?
Aile konusunu çok düşünüyorum. Bir insanın hayatında iyinin de kötünün de başladığı yer orası.
Sizin ailenizle nasıl bir ilişkiniz vardı?
Hep göçebe bir hayatım oldu. Köksüzlük benim hayatımın bir parçasıydı.
Neden?
Babam denizaltı subayıydı. Bir dönem NATO için çalıştı. Pakistan’da, Brüksel’de ve Türkiye’de 10’u aşkın şehirde yaşadım. Nerede deniz varsa ben oradaydım.
Ait olamamak hayata nasıl yansıyor?
Çocukken bu durumu bir yara olarak görüyordum. Ama şimdi baktığımda eğer öyle olmasaydı daha önce göğüslediğim pek çok sorunu göğüsleyemeyeceğimi anlıyorum. Bu, beni ben yaptı. Artık köksüz olmaktan memnunum.
Anne ve babanızı 99 depreminde kaybettiniz... O dönem kaç yaşındaydınız?
17. Bu konularda daha önce konuşmadım. Bu meseleyle ilgili derdim yeni bitti. Yaram yeni kapandı. Tam 16 sene sonra.
Neydi bunu aşmanızı sağlayan?
Zaman.
Olay nasıl yaşandı?
Gölcük’e yeni atanmıştı babam. Devir teslim töreninin olduğu gün deprem oldu. Gölcük donanmanın içindeki ordu evi binasında vefat ettiler.
Siz neredeydiniz?
Marmaris’teydim. Üniversite sınavı yeni bitmişti. Bir hafta sonra anne ve babam geri dönecekti.
KURBAN PSİKOLOJİSİNİ SEVMİYORUM
İnsanın hayatındaki en önemli iki figürü kaybetmesi nasıl bir travmadır?
Güven kavramının yerle bir olması. Bunu aşmak için uzun süre uğraştım. Neyse ki çok yardımcım, destekçim oldu.
‘Deprem’ kelimesi sizi korkutuyor mu?
Hayır doğada bin türlü ölüm var. Hiçbir şeyi dramatize etmemeli. Sorun ölümün alışkın olmadığımız bir kavram olması.
O gece orada olmamak sizce şans mı yoksa şanssızlık mı?
Kurban psikolojisini sevmeyen, yola devam eden biriyim. Geri dönüp baktığımda şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü gördüm ki böyle bir sınav hayatta herkesin harcı değil.
Nasıl üstesinden geldiniz?
ayallerimi gerçekleştirip yola devam etmek üzere hayata tutundum. Londra’da eğitim almak istiyordum. Sınavları kazandım. Okulun masraflarını karşılayacak bursu buldum. Oraya gittikten sonra bebek bakarak, catering firmalarında çalışarak ve fabrikada zarf paketleyerek konservatuvarı okudum.
Filmde “Bir kendi seçmediğimiz bir de seçtiğimiz ailemiz vardır” diyor. Sizin seçtiğiniz aileniz kimlerden oluşuyor?
O kaya gibi bir aile. Hepsi dostlarım. Hayatımda çok özel beş kadın dostum var. Onlar mezara kadar benimleler.