Ege Cansen: Diyanet artık devlet işlerine de karışmak istiyor
Sözcü yazarı Ege Cansen, Diyanet'e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Ahmet Yaman'ın bankacılık sektöründe faizsiz bankacılık hizmeti verenlerin faaliyetinin dini-şer'i denetime tabi tutulmasını öneren makalesine değindi.
Sözcü yazarı Ege Cansen, "Bu makaleden de anlaşılıyor ki Diyanet artık “devlet işlerine” de karışmak, mesela ilk olarak BDDK'nın üstünde bir onay makamı olmak istiyor" dedi.
Diyanet'e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Ahmet Yaman, Diyanet Dergisi'ne yazdığı ‘Ekonomi ve Değer' başlıklı makalesinde, faizsiz çalışan katılım bankacılığının sermaye sahibi dindar kesim için iyi bir adım olduğunu belirterek, bununla ilgili sektörel faaliyetleri ‘şeriat kurallarına göre denetleyecek bir Fıkıh Kurulu' kurulmasını istemişti.
Prof. Yaman, “Altın bankacılığı dâhil bütün bankacılık ürünleri, finansman ürünleri ve kart işlemlerinin bu kurulun onay ve denetimine sunulması sağlanmalıdır” görüşünü savunarak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sık sık gündeme getirdiği ‘paranızı yastık altında tutmayın' sözlerine de destek verdi ve “Sermayeyi yastık altında tutmak zekat sorumluluğu doğurur” demişti.
Cansen'in "Diyanet'in yeni misyonu ve vizyonu" başlığıyla yayımlanan (21 Aralık 2017) yazısı şöyle:
Diyanet İşleri Başkanlığı, kendine yeni bir misyon biçti sanıyorum. Bir firmada (veya kurumda) yönetim yenilenince, iş başına gelen tepe yönetici ile kendisini o makama getiren arasında bir “görevlendirme sözleşmesi” yapılır.
Bu sözleşme yazılı, sözlü hatta zımni olabilir. Ancak bu sözleşmeler yasalara aykırı olmamalıdır. Görevlendirme sözleşmeleri temelde iki bileşenden oluşur. Birincisi “görev” (misyon), ikincisi ise “ülkü”(vizyon) dur. Misyon, bu kurum paydaşlarına ne fayda sağlayacaktır sorusuna cevap verir. Vizyon ise, firmanın ulaşmak istediği konumdur.
Firma, eğer verdiğim sözleri tutarsam paydaşlarım da beni herhalde istediğim o yüksek konuma getirecektir diye düşünür. Paydaş, hem firmanın yarattığı değerden yararlanan hem de ona imkân ve kabiliyet sağlayan demektir.
İslami iktisat
Diyanet'e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi din profesörü Ahmet Yaman, “Ekonomi ve Değer” başlıklı bir makale yazmış. Bu makale de Diyanet Dergisi'nin Kasım sayısında yayımlanmış. Ahmet Hoca makalesinde “İnsanlık tarihi boyunca gönderilen peygamberlerin temel mesajları arasında, pazar güvenliğinin sağlanması, sömürünün engellenmesi, haksız kazancın yasaklanması ve sermayenin belli ellerde toplanmasına sıcak bakılmaması daima olagelmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.s) tebliğ ettiği İslam dini de adalet, hakkaniyet, paylaşım, digerkâmlık, helal kazanç ve onurlu yaşam esaslı bir iktisadi yapı öngörmüştür” diye varmak istediği son noktaya bir güzelleme yaparak yaklaşıyor.
Daha sonra 18 madde halinde İslami iktisadın sıfatlarını sıralıyor. Bu maddelerin, faizin (hiçbir şarta bağlı olmaksızın) haram olduğu söyleneni hariç, hepsi biraz Protestanlık, biraz sosyalizm kokan ahlaki ve akli hükümlerdir.
Buraya kadar mesele yok. Ahmet Hoca, bununla yetinmiyor. Şöyle devam ediyor: “Türkiye'nin (Osmanlı dönemi de buna dâhil olmalı, çünkü esas geri kalmışlık Hilafet varken başlamıştır) iktisaden geri kalmasının sebebi, ülkede “halkın inanç ve değerlerine” uygun bir İslami iktisadi nizamın hâkim kılınmamasıdır” diyor.
Doğru veya yanlış, böyle tezi ileri sürmesi de onun hakkıdır. Pek tabii bundan sonra “kanıta dayalı” ispat gerek. Neyse.
Diyanet'in yeni görev ve ülküsü
Ancak makale burada bitmiyor. Ahmet Hoca, “Bankacılık sektöründe faizsiz (katılımcı) bankacılık hizmeti verenlerin faaliyeti, dini-şer'i denetime tabi tutulmalıdır.
Bunun için yetkin fıkıh uzmanlarından oluşan (herhalde kendisinin de görev aldığı) bir kurul teşkil edilmeli, altın bankacılığı dâhil tüm bankacılık ürünleri, finansman ürünleri ve kart işlemleri bu kurulun onay ve denetimine sunulmalıdır diyor.
Ayrıca bu sektör çalışanları Diyanet tarafından eğitilmelidir” diye ilave ediyor. Bu makaleden de anlaşılıyor ki Diyanet artık “devlet işlerine” de karışmak, mesela ilk olarak BDDK'nın üstünde bir onay makamı olmak istiyor.
Bunun için söz konusu kuruma, kanun hükmünde kararname, yönetmelik veya tebliğ hazırlayacak, ayrıca genelge yayımlayacak, mukteza verecek yetkiyi de vermek şarttır.
Böylesi yetkili bir kurumun ülküsünün Anayasa Mahkemesi'nin yerine veya onun da üstüne geçmek olduğunu bir gün duyarsam hiç şaşırmam.