Ekonomi uzmanı Atilla Yeşilada: Artık tek haneli enflasyon hayal

24 Haziran'da gidilecek erken seçimlerde oy verirken temel motivasyonunun ekonomi olacağına söyleyen Ekonomi uzmanı Dr. Atilla Yeşilada, “Herkes ekonomiden hoşnutsuz, refah tabana yayılmadı. Ve tabii ki bunun hesabı AKP’den sorulacak” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de gelir dağılımının çok ciddi bir şekilde bozulmaya başladığını belirten Yeşilada, “Sefalet artmaya başladı. Bunun en önemli sebebi, artık sadece cemaatlere ve partiye mensup olan kişilere iş verilmesi. İkincisi de eğitim sisteminin bozulması” diye konuştu.

Birgün'den Meltem Yılmaz'a konuşan Yeşilada, şöyle devam etti:

“AKP’nin Erdoğan ile birlikte kazandığını varsayarsak, bu AKP ya tedbir alacak ya da Mart seçimlerini kaybetmeyi göze alacak. Ben göze almayacağını zannediyorum. Dolayısıyla kış ayları çok zor geçecek. Türk lirası yüzde 20 daha değer kaybeder. Enflasyon patlar, yani 15’lere gideriz. Dahası, özel sektör sorunları da malum, 225 milyar dolar civarında döviz karşılığı olmayan döviz borcu var. 80’lere geri döndük. Artık tek hane enflasyon hayal, ne şimdi ne de 2023’te.”

»Seçimlerin 24 Haziran tarihine çekilmesinin temel gerekçeleri arasında ekonomi nerede duruyor?

Ben AKP’nin de MHP’nin de ekonominin uçuruma yaklaştığını fark ettiğini pek düşünmüyorum. AKP eğer ekonomideki gidişatı anlasaydı, erken seçim kararından sonra yaptığı hataları yapmazdı. Belli ki onların kafasındaki ekonomik model, sizin benim ya da makul bir insanın algılarındakinden çok farklı.

»Nedir o hatalar?

Örneğin, AKP ardı ardına hediye paketleri açmazdı, çünkü bunların ekonominin aşırı ısındığına inanan yatırımcı kitlesini küstürüp, TL’de deprem yaratacağını öngörürdü. Ya da böyle bir olasılığa karşı TCMB 75 değil, 200 baz puan faiz artırır, hazırlıklı yakalanırdı.

»Peki 24 Haziran’ın seçmen motivasyonu açısından ekonomi kaçıncı sırada yer alıyor?

Birinci. Anketlerin ortaya koyduğu çok çarpıcı bir tespit var. Bu seçimin ana teması, yani seçmeni sandığa götüren birinci neden ekonomi.

Herkes ekonomiden hoşnutsuz, refah tabana yayılmadı. Ve tabii ki bunun hesabı AKP’den sorulacak.

Bu yüzden AKP çok ciddi bir paket açtı. Ancak normalde çok geniş sayıda seçmeni AKP’ye cezbetmesi beklenen bu paket, Türk lirasının değer kaybıyla bertaraf oldu.

»Seçime gittiğimiz koşullar ortada. Dövizin durumu da. Bu tabloda cumhur ittifakının kazanma olasılığı nedir?

Seçimlerde ittifakların popülaritesine baktığınızda, ittifaklar başa baş gözüküyor. Ben, AKP-MHP blokunun parlamentoyu kaybetme olasılığını en az yüzde 50 olarak görüyorum. Çünkü önümüzdeki iki ayda işler kötüye gidecek.

»Nasıl?

Seçmenin yeniden AKP-MHP’yi tercih etmesi için ekonomide düzelme şart. Bunun için de hediye paketleri açılıyor, ama bunlar seçmeni tatmin edemez, çünkü piyasa tepki verip TL değer kaybedince 80 milyonun morali bozuluyor. Enflasyon ve faizler yükseliyor. Vatandaşın alım gücü daralıyor, krediye erişemiyor. Ve önümüzdeki dönemde de Türk lirasına değer kazandırmanın yolu yok.

»Peki seçimden sonra bizi ne bekliyor? Hangi senaryoya göre nasıl bir süreç bekliyor?

Erken seçimden sonra dört başı mağrur bir istikrar programı, dünyada kabul gören genel ekonomik kurallara göre bir program devreye sokulursa, Türkiye bu işi bir resesyonla atlatır. Yani ekonomi 1 sene kadar büyümez, daralır ama onun dışında kurumlar, özellikle bankalar ve büyük özel şirketler yara almaktan kurtulur.

»AKP 16 yılda ekonomide nasıl bir enkaz bıraktı?

AKP’nin geride bıraktığı enkaz daha çok sosyal boyutta. Türkiye’de kapanması çok uzun sürecek bir kutuplaşma oldu.

İkincisi eğitim sistemi tamamen dejenere edildi, o eğitim sisteminden çıkanların 21. yüzyılın dünyasında üretebilecekleri bir şey olmaz.

Üçüncüsü de bütün kurumlar tahrip edildi, bugün Türkiye’de yargı, polis ve TSK kurum olarak yok diyebiliriz.

»Saydığınız bu üç durumun ekonomiye yansımasından söz ediyorum. Bir kısım yurttaşta, AKP veya Erdoğan giderse, gelecek olan iktidar geride kalan enkazla başa çıkamaz gibi bir algı var!

AKP 2002’de iktidara geldiğinde, ekonomi konusunda tek bildikleri iç borcu konsolide etmekti. Geldiler IMF’yi çağırdılar ertesi gün. Dolayısıyla hemen hemen herkes aynı şeyi yapacaktır.

Yalnız burada şu teknik soruna dikkat etmek lazım, Türkiye’de seçim döngüsü Haziran’da bitmiyor, Mart 2019’da bitiyor. Hiçbir demokratik hükümet bu darboğazdan çıkmak için acı reçeteyi seçmenine sunamaz.

O nedenle özellikle Erdoğan başkan olmaz meclis muhalefet blokunun eline geçerse zaten hiçbir şey yapılamaz. Ama AKP’nin Erdoğan ile birlikte kazandığını varsayarsak, bu AKP ya tedbir alacak ya da Mart seçimlerini kaybetmeyi göze alacak. Ben göze almayacağını zannediyorum.

»Yani, ne kadar ağır bir süreçten söz ediyoruz?

Kış ayları çok zor geçecek. Türk lirası yüzde 20 daha değer kaybeder. İkincisi enflasyon patlar, yani 15’lere gideriz. Üçüncüsü özel sektör sorunları malum, 225 milyar dolar civarında döviz karşılığı olmayan döviz borcu var. Şimdi basit bir hesap yapalım: 225 milyar, takriben 1 trilyon ediyor. Türk lirası yüzde 10 zarar ederse bilançoda 100 milyar zarar ediyorlar. Başka bir şey söylemeye gerek yok.

»Ama daha 2023 senaryoları var, Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomilerinin başında geleceği iddia edilen…

80’lere geri döndük. Artık tek hane enflasyon hayal, ne şimdi ne de 2023’te. Biz ekonomistler olarak birçok ülkeyi ve onların tecrübelerini inceliyoruz. Enflasyon çift haneye çıktığında müdahale etmezseniz kendiliğinden yükselmeye başlıyor. Muhakkak çok katı bir şekilde müdahale etmeniz gerekiyor.

Çünkü insanlar geleceği planlarken hep enflasyon olacakmış gibi planlıyorlar. Eğer sattıkları malın fiyatını belirleyebiliyorlarsa, daha fazla zam yapıyorlar. Kimse gelir kaybetmek istemediği için komşusu yüzde 10 zam yapıyorsa o yüzde 12 yapıyor.

Böylece bütün topluma yayılan zam yarışı başlıyor. Bu tablo Türkiye’de daha da kötü maaşlar, vergiler enflasyona endeksli. Buna enflasyonda katılaşma diyoruz. Enflasyon kendi kendini besler ve üretir hale geliyor. Biz bu noktayı geçtik.

»Peki bu darboğazdan çıkmak için önümüze konan siyasi, sosyal ve ekonomik reçete nedir?

Senede 220 milyar dış borç aldığımız için kreditör ne diyorsa onu yapmak zorundayız. Yoksa borç vermezler. Samimi olarak milli ve yerli olmak istiyorsanız dışardan borç almayıp kendi kaynaklarınızla geçinin. Alıyorsanız da istediklerini yapmak zorundasınız. İstedikleri gayet basit. Birincisi OHAL’in kalkması. Bunu demokrasi için değil, mülkiyet hakkı için istiyorlar. İkincisi Batı ile ilişkilerin iyi olmasını istiyorlar. Bizim sermaye dediğimiz kesim batıdan gelen kesim.

Üçüncüsü bu saçma sapan “tekerleği yeniden keşfettim” ekonomi politikalarının terk edilmesini istiyorlar. Her konuda zıtlaşmayı terk edip, genel kabul görmüş bir istikrar programı hazırlanması lazım. Faizlerin enflasyonu baskılayacak seviyeye çekilmesi lazım. Cari açık ve enflasyon ile başa çıkmak için bütçe harcamalarını kısmanız lazım.

Yani yılda 16 milyar dolar kadar. Bir de yapısal reformlar hayata geçirilmeli. Yani aflardan vazgeçip herkesin anlayacağı şeffaf, herkesin anlayacağı bir vergi kanunu çıkarmak lazım, kıdem tazminatı başta olmak üzere emek pazarının düzenlenmesi, tasarrufu artıracak araçların teşvik edilip yaygınlaştırılması lazım.