Ekrem İmamoğlu: Ağır hakarete uğradım...
CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı Ekrem İmamoğlu, "İnsanımız gerginlikten kavgadan bıkmış durumda. Ağır hakarete bile uğradım ama yanıt vermiyorum, halkım bu konuda bana destek. Birincisi şu kavga gürültü bitmeli. " dedi.
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, İstanbul İle ilgili projelerini ve sosyal demokrat kent anlayışını PolitikYol’a anlattı.
İstanbul’un Ankara’dan değil, İstanbul’dan yönetilmeye ihtiyacı olduğunu ifade eden İmamoğlu, İstanbul ile ilgili 5 somut hedefini açıkladı.
İstanbul denince akla ilk gelen kelimenin “kaos” olmaya başladığını söyleyen Ekrem İmamoğlu, “Belediyecilik, insanı mutlu etme zanaatıdır. Bu zanaatın erbabıysanız, her ölçekteki kentlerde insanları mutlu etmeyi kesinlikle başarırsınız.” dedi.
Açıkladığınız İstanbul vizyonunuzda “İşine rahat giden, evine mutlu dönen” bir kent yaşamı vaat ediyorsunuz. İstanbul’un en çok neye ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz?
Öncelikle İstanbul’un İstanbul’dan yönetilmeye ihtiyacı var. İstanbul Ankara’dan yönetilemez; yönetilemiyor! Bunu derken bazılarının iddia ettiği gibi bir ‘özerklikten’ bahsetmiyorum. Ankara’da 7 tane kurum var İstanbul ile ilgili plan yapma yetkisi olan. Özelleştirme İdaresi bile bu yetkiye sahip. Yani Ankara’da bir odada oturan bürokrat; İBB’nin, ilçe belediyesinin ve o mahalledeki halkın rızası ve onayı olmadan işlem yapmamalı. İstanbul’dan yönetmekle kastım bu. Muhtarlıklar ve muhtarlıklara kuracağımız çözüm merkezleri ve etkin Mahalle Meclisleri kurarak halkı karar mekanizmasına katacağız. Öyle ki altyapısını arkadaşlarımızın hazırladığı akıllı uygulamalarla sokağına, mahallesine, ilçesine ilgi duyan herkes bizim sürecimizde olacak.
İstanbul denince akla ilk gelen kelime “kaos” olmaya başladı. Artık bu kentte mutlu yaşamın yerini kaos aldı. Mevcut yönetimdeki bu yapının sonucu olarak bunları yaşıyoruz. Kentin doğası tahrip edildi, kaynakları hoyratça yağmalandı, insanları kapalı mekanlara hapsedildi, ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı… İnsanların yüreğinde öfke var. Sultanbeyli’ye gittim sorunlar yumağı, Gaziosmanpaşa’ya gittim kentsel dönüşüm faciası. Nereye gitsem mutsuz binlerle karşılaşıyorum.
Daha önce de söyledim: Belediyecilik, “İnsanı mutlu etme zanaatıdır.” Bu zanaatın erbabıysanız, her ölçekteki kentlerde insanları mutlu etmeyi kesinlikle başarırsınız. Ve unutmamalıyız ki ihtiyacımız olan tek şey ise mutlu huzurlu bir yaşamdır. Bunun için de yerelin ne istediğini iyi bilmek ve onları dinlemek, “Ben” demeden“ Biz” diyerek hareket etmek gerekir. Beylikdüzü örneğinde halkımızla bunu birlikte başardık, İstanbul’da da başaracağız.
İstanbul’un kent niteliğinden çıkarıldığını yıllardır İstanbul’u yönetenler dile getiriyor. İstanbul yeniden bir kent kimliğine kavuşturabilecek misiniz?
Bunu hep birlikte sağlayacağız. Neden kente özen, insana saygı diyoruz? İstanbul gibi, tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle, ekonomisiyle bir dünya kentini yönetmek her şeyden çok, özenli olmayı gerektirir. İnsana değer veren, ayrımcılık yapmaksızın, tüm İstanbullulara aynı ölçüde özen gösteren bir yönetim olursa, bu kentin insanları kendilerini değerli birer yurttaş gibi hisseder…’Bana verilen oya göre hizmet yerimi belirlerim’ demek olmaz. Gerçi dediler de ne oldu? Bugün İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin zirvesinde CHP’li belediyeler var. Kimi 25 kimi 20 kimi 15 yıldır aynı zihniyetin yönettiği ilçelerimizde kişi başına düşen yeşil alan 1 metrekarenin altında. Buralarda huzurun mutluğun inşa olması mümkün mü? Tek başına nüfusu neredeyse Anadolu’da bir büyükşehir nüfusuna yakın olan Bağcılar’da yeşil alan 1 metrekarenin altında, 1 tane de sıradan bir kütüphane var.
İstanbul’u yeniden kent kimliğine kavuşturmak istiyorsanız öncelikle bu iki kavramı (kente özen-insanına saygı) iyi benimsemeniz ve bu doğrultuda planlı programlı çalışmanız lazım. Bu yüzden Kent Anayasası diyoruz. 2030 ve 2050 vizyonunu ortaya koyarak ‘ben yaptım oldu’ mantığına son vereceğiz. Kente ihanet edilmesin, uzun vadeli stratejik kararlar, halkın katılımıyla ve mutabakatla alınsın istiyoruz. İstanbul’un 2050 hedefini bilelim, 2050 yılına çocuklarımızı, gençlerimizi hazırlayalım.
Bu hazırlıkları yaparken de 5 büyük somut hedefimiz olacak.
-İstanbul’un ulaşım ve trafik sorununu çözmek.
-İstanbul’daki kent yoksulluğu ile mücadele etmek ve pahalı yaşamı ucuzlatmak.
-İstanbul’da doğru kentsel planlama ile çevre, imar ve deprem sorunlarını çözmek.
-İstanbul’un işsizlik sorununu çözmek, yeni ekonomi ve yaratıcı endüstriler için İstanbul’u bir çekim merkezine dönüştürmek.
-İstanbul’un yaşam kalitesini yükseltmek, kültür, sanat ve spor faaliyetlerini, İstanbul’un tamamına yaymak.
İstanbul’un temel sorunu ulaşım olarak ele alınsa da aslında çok ciddi bir kent yoksulluğunun egemen olduğu bütün araştırmalarda ortaya çıkıyor. 21. Yüzyıl’da sosyal demokrat anlayış kent yoksulluğuyla nasıl mücadele etmelidir?
İşsizlik başta olmak üzere pahalı sağlık, ulaşım ve eğitim hizmetleri İstanbullu için ciddi bir yük haline geldi. Temel ihtiyaçlarla birlikte pazar alışverişi bile karşılanamaz bir boyutta. Biz yeni nesil belediyecilik anlayışıyla insanca yaşam için gerekli mal ve hizmetlere herkesin erişimini sağlayacağız. Gerekli gıdaya, temel sağlık hizmetlerine, okula/kreşe erişemeyen hiç kimse kalmayacak.
Bunun için öncelikle insanca yaşam için temel ihtiyaçlarını karşılayamayan vatandaşlarımızı belirlemek üzere “Bağımsız Kurul” oluşturacağız. Tamamen tarafsız, şeffaf ve önceden ilan edilmiş kurallara bağlı olarak, ihtiyaç sahipleri belirleyecek ve eksik kalan ihtiyaçlarını karşılayacağız.
Vakıflardan veya merkezi sistemden gelen, süreklilik göstermeyen ve keyfiyete dönük yardım anlayışının önüne geçmek için “Aile Sigortası” vereceğiz. Bu şekilde İstanbul’da yaşayan yoksulluk sınırının altında bulunan her ailenin toplumsal hayata katılımını kolaylaştıracağız. Ayrıca Eğitim Destek Paketi ve Çeyiz Paketi gibi uygulamalarımızla vatandaşlarımızın elini rahatlatacağız.
Aynı zamanda unutmamalıyız ki İstanbul, Avrupa’daki pek çok ülkeden büyük. İstanbul tek başına bağımsız bir ülke olsaydı, dünyanın ilk 40-50 büyük ekonomisi arasında yerini alırdı. İstanbul üretim kapasitesinden beşeri sermayesine kadar büyük bir zenginliği barındırıyor. Buna rağmen İBB’nin kent ekonomisinin geliştirilmesi ve yönlendirilmesine yönelik herhangi bir öngörüsü, çabası veya buna ilişkin bir programı bulunmuyor. Yeni Nesil Bir Belediyecilik anlayışının, klasik belediye hizmetlerinin sağlanmasının ötesinde kentin ekonomisinin canlandırılması, istihdam sorunun çözülmesi anlamında stratejilerinin olması şart. Bunun için de “Bölgesel İstihdam Ofisleri” açılarak, işsizlik sorununa doğrudan müdahale edilmesi ve işgücü piyasası ile yatırımcı arasında bağ kurulması gerekmektedir. Bölgesel İstihdam Ofislerini İl ölçeğinde İstanbul Yatırım Ajansı ve İstanbul Küresel Kent Akademisi ile ilçe ölçeğinde de Kent Enstitüleri ve İsmek’lerle besleyerek istihdam olanaklarını artıracağız.
Adaylığınızdan bugüne kadar hiç kimseyle bir polemik yaşamadınız. Pozitif bir kampanya yürütmeye özen gösteriyorsunuz. Rakibiniz sayın Binali Yıldırım’ın TBMM başkanlığından istifa etmemesi konusunda fikriniz nedir ve siz o konumda olsaydınız nasıl davranırdınız?
Siyasi hayatımın hiçbir döneminde rakip ve partisi üzerinden siyaset yapmadım. İsimlerini bile anmadım. Kendimi ve yapacaklarımı anlattım. Bunun yararını da gördüm. Bazıları siyaseti laf sokma sanatı olarak görebilir ama realitede ağırlığı çok azdır. Sadece medyanın hoşuna gider polemikler. Milletle çarşıda pazardayım her gün. İnsanımız gerginlikten kavgadan bıkmış durumda. Ağır hakarete bile uğradım ama yanıt vermiyorum, halkım bu konuda bana destek. Birincisi şu kavga gürültü bitmeli. Ama bu eleştiri hakkımızı kullanmayacağımız anlamına gelmiyor. Bakın Binali Bey ilk olarak ‘seçim siyasi faaliyet değildir’ dedi ve istifasının gerekli olmadığını söyledi. Çok tuhaf bir açıklamaydı. Oysa Anayasa’nın 94. Maddesi TBMM Başkanı için gayet açık. Ben her gün istifa konusuyla yatıp kalkamam. Etmiyordu, eleştirdik ama etmiyordu.
Kamuoyundan gelen baskılarla daha sonra fikrini değiştirdi ve 18 Şubat’ta istifa edeceğini söyledi. Aslına hemen etmeli. Bir okul ziyaretimde küçük öğrenciler beni ‘burası belediye başkanı sandalyesi’ diyerek oturtmak istedi. Çok güzel bir sözdü. Makam koltuklarını, koltuk değil de sandalye olarak görebilirsek kalkması daha kolay olur. Çocuklar bile biliyor ama bazıları bilmiyor.
Kazandığınızda ilk yapmayı düşündüğünüz icraat ne olacaktır?
Saraçhane Belediye Binasını Kütüphane ve Etüd merkezine dönüştürüp çocuklara ve gençlere açmak, onlarla bir arada olmak.