Engin Ardıç'ın Kılıçdaroğlu yazısı sosyal medyayı salladı
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç'ın bugünkü yazısı sosyal medyada gündem oldu. Ardıç'ın yazısında Kürtler'e yönelik sözleri ise sosyal medyayı ikiye böldü.
Engin Ardıç'ın bugünkü yazısı şöyle...
Terörü lanetliyorum.
Bendeniz birtakım doğaüstü güçlere sahip olduğum için, şimdi ben efsunlayınca PKK yöneticilerinin ağzı burnu çarpılacak, kaşı gözü yamulacak...
Efendim? Öyle olmayacak mı? Birkaç aya kadar yeni bir canlı bomba mı gönderecekler?
Öyleyse "lanetliyorum" diye kendi yüreğini soğutup geçmenin de bir anlamı yok.
Savaş istiyorlarsa savaşa devam edeceğiz. Barış yapalım dedik, istemediler. Masaya tekme attılar.
Ne yapalım, pes mi edelim, yenilgiyi kabul mu edelim, istediğiniz kadar toprağı alın, hadi gidin mi diyelim?
Kürt halkı "gitmek" istemiyor. İsteyenler birkaç bin Marksist-Leninist maceracıdır.
Altüst oluş bize çok acı çektirse de devam... Çünkü hiçkimsenin "verdim gitti" diyebilme gücü de yetkisi de hakkı da yoktur.
***
Abuk sabuk konuşmayı sürdüren Kılıçdaroğlu yeni harikalar yaratmış. Önce "PKK ile Saray işbirliği içindedir" demiş, sonra da "AKP siyasi cinayetler dahil herşeyi yapabilir" diye eklemiş!
Bu kadar zırvalayabilen bir adamı ciddiye alıp eleştirmek için harcanacak mürekkebe yazık ama bugün bir lafına daha takıldık:
"Türkiye kurucu ayarlarına dönmeli" demiş.
Nelerdir o kurucu ayarlar?
"Atatürk devrimleri" falan mı kastediliyor? 1923 yılında onların hiçbiri yoktu ortada... Onlar kurucu değil, cumhuriyete "sonradan çekilmiş" ayarlardır.
Meclis? Var... Çok partili sistemse, bugün de var (1923-1925 arasında da vardı)... Padişahın gitmesiyse, bugün kimsenin getirdiği falan yok.
Hilafet mi? Kılıçdaroğlu kusura bakmasın, 1923 yılının kurucu ayarları arasında hilafet vardı! Hilafet ancak dört ay sonra kaldırıldı!
Herhalde bunu demek istemiyor...
Peki ne demek istiyor?
Bir şey demek istediği falan yok, bilir bilmez konuşuyor işte...
"Yurtta sulh cihanda sulha dönmek zorundadır" demiş.
Adam üstümüze saldırıyor, sineye mi çekelim? Bir tokat atana öbür yanağımızı mı uzatalım?
Kemal Tahir'in "Yorgun Savaşçı" romanında, Yunan ordusuna karşı koymamayı öneren bir işbirlikçiye karşı bir subaya söylettiği gibi "savaşı biz mi istedik, biz mi aradık sakalına tükürdüğüm?"
Kemal Bey, idrak etmeye senin bilgin yetmez ama, bugün başımıza gelenlerin ve ödediğimiz faturanın tohumları o "kurucu ayarlarda" saklıdır!
Niçin aldınız sırtınıza Kürt kamburunu muhterem İttihatçılar? Ermeni'yi kestiniz, Rum'u gönderdiniz, Arap'ı tanımadınız, Kürt'ü niçin sırtladınız? Bu ne biçim kurucu ayardır?