Ensest, dinin yumuşak karnı; Adem ve Havva'dan beri var

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Murat Başoğlu'nun, yeğeni Burcu Başoğlu ile öpüşürken görüntülenmesi sonrası başlayan "ensest" tartışmalarını değerlendirdi.

Hürriyet yazarı Melis Alphan'ın "Türkiye'de ensest oranı yüzde 40. Yani her 10 kişiden 4’ünde ensest var" ifadesine yöneltilen eleştirilere tepki gösteren Atay, "İbrahimî gelenek (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) yeryüzünde insanın kitabını 'ensest davası' ile açar. Âdem ile Havva’dan köken aldırılan insanlık nasıl çoğalıp yayılacaktır? Ensest, bu sorunun cevabı olarak dinde yerini alır" dedi.

Atay, "ensestin dinin yumuşak karnı" olduğunu ifade etti.

Tayfun Atay'ın "Ensest, yakar!" başlığıyla yayımlanan (10 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Ensest, ele alınması, konuşulması, tartışılması çok zor meseledir; teolojik olarak da, antropolojik olarak da...

İnsanlığımızın en karanlık noktasıdır o.

Bir canlı türü olarak, varlık serüvenimizin “kara kutu”sudur.

Ona dokunan yanar.

En başta da din yanar!..

***

Çünkü İbrahimî gelenek (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) yeryüzünde insanın kitabını “ensest davası” ile açar.

Âdem ile Havva’dan köken aldırılan insanlık nasıl çoğalıp yayılacaktır?..

Ensest, bu sorunun cevabı olarak dinde yerini alır!

İlk cinayet kardeş katlidir ve bu, ensestle sarmaş dolaş çıkar karşımıza.

***

Havva, Kabil’i de, Habil’i de birer ikiz kız kardeşle birlikte dünyaya getirdi...

Ki insan soyunun üremesi, devamı mümkün olsun!..

Demek ki “Başlangıç”ta ensest var.

Yine de Allah, ikizlerin değil de farklı doğumlarda dünyaya gelmiş kız ve erkek kardeşlerin evlenmesini buyurdu. Bu bakımdan denilebilir ki başlangıçta sadece ikiz kardeş evliliği ensest kapsamındaydı.

Gelgelelim Kabil, çok güzel olan ikiz kız kardeşi Aklima’yı Habil’e kaptırmak istemedi. Kıyamet bundan koptu. Erkek kardeşini öldürdü, ikiz kız kardeşini aldı, kaçtı ve lânetlenenlerden oldu (ayrıntılar için bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 14, “Hâbil ve Kâbil” maddesi).

***

Uzun hikâyedir, biz kısa keselim: “Havva Anamız”, yaptığı 20 doğumda biri erkek biri kız ikiz olmak üzere toplam 40 çocuk dünyaya getirmiş ve bu çocuklar birbirleriyle evlenerek çoğalmışlardır.


İlgili kaynaklar, Nuh Peygamber dönemine kadar kardeş evliliklerinin mümkün, sonrasında yasak olduğunu kaydediyor. Ama adeta “fısıltı” halinde kaydediyor!..

Çünkü ensest, dinin yumuşak karnıdır.

O yüzden Melis Alphan’ın günlerdir kıyametler kopartılan yazısında okuduğumuz üzere bir Diyanet reisi, memleketin “ensest atlası”nı yayımlamış Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı’na elbette:

“Çok alenen konuşuyorsunuz, biraz halının altına süpürün” diyecektir!..

Din, dindarlık, hele hele dinbazlık, bu meseleyi halının altına süpürmeden yol alamaz.

***

Ensesti tartışmak “bilimsel” açıdan da zor, hatta çok daha zordur.

Burada, “Neden yasak, çünkü haram!.. Neden var, çünkü Şeytan!” diye kestirip atma lüksünüz de yoktur çünkü.

Daha “rasyonel” değerlendirmeler peşinde koşmak, bunları tartışmak durumundasınızdır.

Bu bakımdan kayda değer (ama elbette tartışmaya, sorgulamaya açık) bir örnek olarak zikretmek gerekirse Freud, “Totem ve Tabu”da ensest yasağını insan türünün “sürü” yaşamından “toplum” yaşamına geçişinin işareti sayar.

Yasak, adeta, doğadan koparak kültüre varışımızın “senedi”dir.

***

Kültür, insanda içgüdü ve dürtünün önünü kapatır, bilincin ve vicdanın önünü açar.
Hep söylediğimiz gibi, bilinçle vicdan ikiz kardeştir.

Bilinç “açık” değilse vicdan da körelir ve o zaman insanın gözü kimseyi göremez olur.

Melis soruyor, bu bilinç kararması, vicdan körelmesinde Murat Başoğlu olayına kadar neredeydiniz?!

***

Melis’in yazısının özü, yeğeni ile ilişkisi ifşa olan bir “ünlü” üzerinden magazinel motivasyonla ensest dile dolanırken, onun gizli saklı bir yaygın “pratik” olarak toplumsal boyutlarına dikkat çekenlere kimsenin kulak vermiyor oluşu...

O, toplum olarak hepimizi bu gerçekle yüzleşmeye ve ikiyüzlülükten arınmaya davet ediyor.

Davete, elde süpürge onun söylediklerini halının altına süpürüp süpürgenin sapını da kafasına yapıştırarak karşılık veriyorlar.

Çok “yakıcı” bir konu üzerine cesaret dolu, gurur duyulacak bir yazı yazdı Melis...

Gazetesinin övünmesi lazım ama sanırım dövünmeyi tercih ediyorlar!..