Erkekler neden bir kadından tazı gibi kaçar? İşte o konu!

Kadın-erkek ilişkilerinde en büyük sorun aslında ilk günden mi başlar? Reha Muhtar, bugünkü yazısında çok çarpıcı tespitleriyle bakın neler diyor

Siyasi partiler kolay kapatılmamalı... Ama yasama, yürütme, yargı ayrı ellerde toplanmalı...

Bu tartışmanın sonu yok...

Çünkü Anayasa değişikliklerinin altında yatan başka nedenler çok...

Durum mealen şöyle:

AKP'nin Anayasa değişikliği taslağında, yüksek yargının yasama ve yürütme tarafından atanması ilkesi gözetilmiş...

Çünkü AKP, kendisine karşı olduğuna inandığı yargının etkin bir bölümünün, kendisini kapatmaya çalışacağının tedirginliğinde...

Onun için parti kapatmayı, hem meclis yetkisine veriyor, hem de yüksek yargıdaki atamalara yasama, yürütme ve Cumhurbaşkanı ağırlığı ekliyor...

Yargının, yürütmeden ve yasamadan bağımsız olması gerektiğini "Kuvvetler Ayrılığı" na göre savunan kesim, yürütmenin yargıyı da kontrol altına almasını "diktatörlüğe gidiş" olarak görüyor...

***

Kısa ve öz söyleyeyim...

Siyasi parti kapatma, olabildiğince zorlaştırılmalı...

Çünkü AKP'nin her an kapatılacağım korkusu, Anayasa'nın yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin ayrılığı ilkesini dumura uğratıyor...

Gerçekten yürütme, yasamanın gücünü de zaten arkasına aldığından, yargının kendi içinde bağımsızlığı, demokrasiler için elzemdir...

İktidarlara karşı, demokrasilerde geniş yığınlar yürütmenin yani hükümetin etkisi altında olmayan bir yargının varlığına çok fazla ihtiyaç duyarlar...

Kuvvetler ayrılığı budur ve demokrasinin güvencesidir...

***

Ancak ve fakat, kuvvetler ayrılığı olurken, ayrılan yargı gücünün de "siyasi" davranmaması gerekir...

Ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 kararı gibi kararlar, yargı bağımsızlığı daha doğrusu objektifliği hakkında soru işaretleri bıraktılar...

Zorlama kararlar, sanki "hükümete karşıymış gibi bir hava" yarattılar...

Demokrasilerde gerçek çok yalın ve basittir...

Siyasi iktidar iktidarlığını bilir, yargıya müdahaleyi düşünmez...

Yargı da tamamen objektif ve tarafsız davranır, sanki birinin önünü kesmek istiyormuş gibi kararlar çıkarmaz...

***

Herkes demokrasiye inanır, demokratik davranır ve görevini doğru yaparsa sorun yok...

Ama iktidar partisi kapatılmanın korkusunu yaşıyorsa...

Yargı, yarın iktidarın yargıyı da ele geçirerek, tamamen kendi hakimiyetini kurmayı hedeflediğini düşünüyorsa, bu tartışma bitmez...

Futbolda deyimiyle bu maç 90 dakika değil, 90 gün oynansa sonuç farketmez, kimse birbirini ikna edemez...

Mesele şu...

Siyasi partilerin kapatılması alabildiğine zorlaştırılmalı...

Kimse kolay kolay parti kapatarak, siyaseti yeniden dizayn etmeyi basit olarak planlamamalı...

Ama buna karşın, yargı kendi içinde, yasama ve yürütmeden bağımsızlığını korumalı...

Yargıda hatalı ve zorlama kararların çıkmış olması gerçeği, yürütmenin yargıya hakimiyetine yol açmaz, açmamalı...

Yargı herkese eşit mesafede objektif olurken, bağımsızlığını da korumalı...

Bu meseleler bir niyettir...

Sizin demokrasiyi yürütmeye niyetiniz varsa mesele yok...

Amaç, demokrasi değil, güç paylaşımı ve "ne olur ne olmaz" duygusuyla yarına yatırımsa, o zaman da ne kadar uğraşsan boş çözüm olmaz...

Türkiye gerçek, batılı ve çağdaş demokrasinin kurallarını öğrenmeli ve öyle yaşamalı...

Başka yol yok...

90 dakika değil, 90 gün oynansa bu maç sonuç farketmeyecek çünkü...

***

"30 YAŞ BUNALIMIYLA ÇOCUK YAPACAĞIM.."

Mina'ya Mektuplar kitabına girecek yazıları seçerken, internette dolaşan "Babasız Kadınlar", "Kahvaltı Kadınları" gibi yazılara özel bir ağrılık vermiştim...

Çok fazla kadın okur arasında aylarca dönüp durmuştu yazılar...

Erkek bir kadınla geceyi yatakta bitirmeyi, kadın ise erkekle kahvaltı ederek hayata başlamayı amaçlıyordu...

Kadın erkek ilişkilerinin temel çelişkisi burada düğümleniyordu...

Erkeğin sevişmelik ilişki istekleriyle, kadının kahvaltı istekli derin ilişkileri arasında dağlar kadar fark vardı...

***

Dün Aysun Kayacı'nın "30 yaş bunalımıyla çocuk yapacağım" sözlerini görünce, yeni bir "30 yaş kadını panik atağı" yla karşı karşıya olduğumu anladım...

"30 yaş sendromu denen şey gerçekmiş" diyor Aysun;

"Etrafımdaki evli ve çocuklu insanları görünce sinirleniyorum... Geçen Pazar Pınar'la Yağmur'lardaydım... İnsan ister istemez imreniyor... Kıskanmadım desem yalan olur..."

Bu yaşa gelip evliliği ve çocuğu kafalarına takan kadınlar, megapollerin her tarafında varlar...

Sadece Türkiye'de değil, Amerika'da, İngiltere'de de çoklar...

Hatta Sex And The City dizisinin esasen 28'inde başlayıp 40'ına gelen dört kadının hikayesi olduğunu hatırlamamız gerekiyor...

Sonuçta bütün dünyayı yıllarca altüst eden dizi, Carrie Bradshaw'un Mr. Big'le evlenmesiyle sona erdi...

Charlotte evlendi çoluğa çocuğa karıştı, Miranda uzatmalı sevgilisiyle barıştı ve çocuk sahibi oldu yıllar süren dizi de bitti...

Yapımcılar ve senaristler gerçek hayattan da esinlenerek, erkek ve seks düşkünü gösterdikleri Samantha'ya ağır bir hastalık ve göğüs ameliyatı rolünü biçtiler...

Carrie'yi evlendirdiler...

Öteki iki arkadaşı hem evlendirip hem çocuklandırdılar ve diziyi bitirdiler...

Sex And The City'nin bitişindeki final "bu dizinin bunca yıl niye izlendiğinin de bir göstergesi" zaten...

***

Erkekler farkında değiller ancak, genç kadınlardaki 30 yaş panik atağı, inanılmaz huzursuzluk veren bir süreç onlar için...

Kaybedecek tek bir günleri olmadığını düşünüyorlar o sırada kadınlar...

Biran önce, doğru bir kişiyle evlenip çocuk yapmayı amaçlıyorlar...

Ancak "günler geçiyor, zaman daralıyor" paniği, onları doğal davranmaktan alıkoyuyor...

Hani erkek "ben yatakta başarılı olacak mıyım" diye kafayı takarsa, "yataktaki performansı otomatikman düşer" ya, kadının da doğal davransa, çok rahat ilişki kuracağı durumlar, sırf "bu adamla olur mu, yoksa boşuna vakit kaybetmemeyim" duygusuyla başlamadan bitiyor...

Birçok erkek, daha genç kadınlarla çıkmaların ikinci gününde "Bak benim, niyetim ciddi" türü repliklerden, acayip tedirgin olduklarını söylüyor...

Aslında bu sözlerin daha baştan söylenmesi bile "erkeğin tazı gibi kaçması için" yeterli sebep...

Daha ilk günden böyle söylenmesi "Erkekte, beni mi daha ilk günden avlamayı ya da kafeslemeyi düşünüyor" duygusu yaratıyor...

***

Oysa hayat, sakin olanların kazandığı bir maraton...

Quantum fiziği, bir şeye "çok fazla enerji verirseniz, sonuçlarının negatif olduğunu göreceksiniz" der...

Bir olaya fazla enerji vermenin yoğunluğu, olumsuzu da çağırır...

Düşünün hayatınızı...

Genelde çok fazla istediğiniz bir şeyi hayat size, onu en fazla istediğiniz anda değil, çok da düşünmediğiniz bir zamanda verir...

Çünkü istiyorsunuzdur, ama sakinsinizdir... Bu size hata yaptırmaz, rahat olmanız, güvenli davranmanızı sağlar...

Kendinize güvendiğinizde kullandığınız vücut dili, karşınızdaki tarafından algılanır...

Ayrıca bir şeye fazla enerji yükleyerek doğadaki olumsuzluğu çağırmazsınız...

Panik atağı düşünmek, panik atağı tetikler...

30 yaşın bir kadın üzerindeki güzelliğini panik ataklarla heba etmeyin...

O muhteşem güzellikleri ve günleri çok ararsınız, "ne salakmışım ben" dersiniz sonra...

Evlilik ve çocuğun hemen olması için panik atağa giren genç kadınlar, yanlarında bir çocuk ayrılanların durumlarına bakarlarsa, panik atağa girmek için bu kadar hevesli olmazlar...

Reha Muhtar - Vatan