Eşcinsel aşkların kadın kahramanları
39. İstanbul Film Festivali’nin ilgi çeken filmlerinden biri de alışılmışın dışında kadınların kahramanı olduğu büyük aşklardı, hem de aşk değil, sorunlarının dile getirildiği...
Pandemi nedeniyle ertelenen ama daha sonra yerinde bir kararla çevirimiçine alınan 39. İstanbul Film Festivali Çevirimiçi gösterimleri bitti ama filmleri yeterince konuşulmadı.
Sinemaseverler, hem mayıs, hem haziran seçkisine büyük ilgi gösterdi.
Haziran filmleri daha çok kadın ağırlıklıydı, üstelik de sinemada görmeye pek alışık olmadığımız türden. Bunların içinde “Deux” / İkimiz isimli filmi, haziranın en iyi iki filminden biri olarak seçen sinema yazarı Viktor Apalaçi değerlendirdi:
İKİMİZ: BİR YALANI SÜRDÜRMENİN BEDELİ
Toronto Film Festivali’nde Keşifler bölümünde prömiyerini yapan” İkimiz / Deux”, bir yalanı sürdürmenin bedelini, melodramın tuzaklarına düşmeden, sevginin gerçek kudretiyle karşılayarak gösteriyor. Fransa’da yaşayan 80 doğumlu yönetmen Filippo Meneghet’in ilk uzun metraj filmi olan “İkimiz” sevgi, sadakat, hastalık gibi temaların hakkını veren duygu yüklü bir melodram. 70’li yaşlarını sürdüren iki kadının aşkını samimi, yüreklere seslenen bir dille anlatan film, bu yönüyle Michael Haneke’nin “Aşk / Amour” başyapıtını akla getiriyor. Hassas bir konuyu şiirsel bir sinema diliyle anlatan Filippo Meneghet, ilk filmini gerçekleştiren bir yönetmenden beklenmedik bir ustalık gösterisine soyunuyor.
Film, konunun merkezindeki iki eşcinsel kadının değil, onların aileleriyle ilişkilerini incelemeyi hedefliyor. İhtiyarlığın beraberinde getirdiği sorunlar ve eşcinselliği yaşamanın zorluğu filmde ustalıkla işleniyor. Bu aşkın iki kadın arasında yaşanması, aşkın kutsallığının önemini değiştirmiyor. Eşcinsellik konulu filmlerin kahramanları genellikle erkeklerdir. Kadın eşcinselliği üzerine yapılan en etkileyici ve başarılı filmin “Mavi En Güzel Renktir / La Vie d’Adéle” olduğunu düşünüyorum.
Abdellatif Kechiche’in bu başyapıtı Cannes Film Festivalinden Altın Palmiye ödülüyle ayrılmıştı. Geçen yılın flaş filmi “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait d’une Jeune Fille En Feu” filmi, eşcinselliğini Adéle Haenel ile yaşadığını gizlemeyen yönetmen Celine Sciamma’ya Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü getirmişti. Bir İtalyan yönetmeni iki Fransız ve bir Alman başrol oyuncusuyla, Fransızca konuşulan bir filmde bir araya getiren “İkimiz”in bütün yükü üç kadın oyuncusunun sırtında.
İkisi tiyatro kökenli iki dev aktris, Alman Barbara Sukowa (70) ile Comédie Française oyuncusu Martine Chevallier karşılıklı döktürürken, Anne rolündeki Léa Druker belki de kariyerinin en başarılı performansını gösteriyor. Fransız Mado, kocasının ölümünden sonra Roma’da bir tur sırasında tanıştığı Alman turist rehberi Nina ile aslında gizli lezbiyen bir ilişki yaşamakta, ama bunu çocuklarından bile gizlediği için aynı apartmanda karşılıklı dairelerde oturmaktadır.
İki sevgili sonunda evlerini satıp “kendileri gibi yaşayabilecekleri” Roma’ya taşınmaya karar verirler. Çocuklarına lezbiyen ilişkisini itiraf etmeyi planlayan Mado, son anda cesaretini kaybedip kararından vazgeçer. Ve bir gün yaşadığı sağlık sorunu her şeyi değiştirir, işin içine acı ve ayrılık girer.
Barbara Sukowa, İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile yaptığı çevrimiçi söyleşide, bu karakteri canlandırmaktan çok keyif aldığını ama o derece de korktuğunu itiraf etti. “İkimiz”de Mado rolünde filmin ikinci yarısında hiç konuşmadan duygularını gözleriyle, mimikleriyle kaçamak bakışlarıyla ustaca aktaran ünlü bir tiyatro ve TV yıldızı olan Martine Chevallier sinemadaki ilk denemesinde son derece başarılı. Yönetmen Meneguet’nin de dahil olduğu üçlü bir ekibin yazdığı senaryo, karakter tahlillerindeki başarıyla öne çıkıyor ve düşündürüyor.