"Fatih Altaylı ortada gezen enayi bomba!!!" Nail Keçili'den şok sözler!!!

Mesut Yılmaz tarafından siyasi linçe kurban edildiğini savunan Nail Keçili, Fatih Altaylı hakkında da bomba iddialarda bulundu.

RANA ELİK'İN RÖPORTAJI
- Abdullah Gül çatır çatır Cumhurbaşkanı olur!
- TMSF yaptığı işte haklı!
- Fatih Altaylı ortada gezen enayi bomba.. Ama bomba insanın kendi k...da da patlayabilir...
- Hülya ile birlikte olmam, çünkü...
- Kenan Evren beni aradı...
Özel uçaklar ve lüks arabalardan inmezken bugün mütevazı bir araba kullanıyor ve kaybettiklerini yeniden kazanma heyecanı ile hayata dört elle sarılıyor. Yaşadığı sıkıntıların derin izlerine rağmen hala umutlu…
 
1997 yılında tanıdığımda reklam piyasasının zirvesinde olan ve  siyasilerden, iş dünyasına herkesin rağbet ettiği bir isimdi Nail Keçili. Mesleğinin en tepe noktasında, servetine servet katarken yolu cezaevine düştü. Üç kuşaktır ilginç bir kaderi paylaşan Keçili ailesinden, torun Nail Keçili şimdilerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeye hazırlanıyor. Seçimlerden önce yaptığımız bu söyleşide ise, oyunu AKP'ye vereceğini söylemekte bir sakınca görmeyen Nail Keçili, başına gelenlerin "siyasi bir linç" kampanyası olduğunu iddia ediyor. İddianın adresi ise, Rize'den bağımsız milletvekili seçilen, eski başbakan Mesut Yılmaz.
 
SİYASİ LİNÇ KURBANIYIM
 
Merhaba, bir zamanlar mesleğinizin zirvesindeydiniz. Sonra Egebank davasında hortumculuk suçlamasıyla cezaevine konuldunuz. Bu yaşadıklarınız,cezaevi ortamı hayatınızı nasıl değiştirdi? Artık hayata daha farklı bir gözle bakıyor musunuz?
 
Şimdi tabii çok kolay bir ifade; "atın ulan adamı içeri" diyorlar Türkiye' de, atıyorlar. Tüm dünyada cehalet vardır. Herhangi bir konuda suçlanıyorsanız, suçunuz ispat edilene kadar suç teşkil edecek bir unsur yoktur ve böyle içeri falan tıkma diye bir şey söz konusu değildir.
 
Türkiye'de içeri tıkıyorlar seni, "sen suçsuz olduğunu ispat edip, kendini kurtar" diyorlar. Benim başıma gelen bir kere niye başıma geldi onu söylememde büyük yarar var. "Tamamen siyasi" diyorum. Tamamen siyasi! Niye tamamen siyasi diyorum? Çünkü ben uzun yıllar hem medya arasında ilişkileri açısından, hem siyasi liderlerle ilişkiler açısından uzun yıllar bir nevi tampon görevi görmüş bir adamım. Yani Türkiye'de Hürriyet'in sahibi Erol Simavi iken  başlamış, Kemal Ilıcak'larla, Mustafa Özkan'larla ondan sonra Aydın Bey ile Ercüment Karacan dahil bu söylediklerimin içine. Dinç Bilgin'lerle, işte ondan sonra özel televizyonlar çıktıkça Uzan ailesiyle, siyasilerden Turgut Özal ile çalıştım. Uzun yıllar Süleyman beyle çalıştım.Gene uzun yıllar Tansu hanımla çalıştım. Alparslan Türkeş ile çalıştım. Bülent Ecevit ile çalıştım. Deniz Baykal'la çok yakın ilişkilerim oldu ama çalışmadık. Cezaevinden çıktığında, Tayyip beyle yeni siyasete atılacağı sırada bir süre karşılıklı sohbetler ettik. İşte bunların neticesinde de söylediğim gibi "ege bank" davasında benim gazete ve televizyonlarda, "gece bankadan para çıkarırken resmi çıktı" dedikleri televizyonlarda yayınlanan meşhur suretimle, işte sayın Tantan büyük bir keyifle işin içini bilmeden tabii, şimdi "kullanıldık" diyormuş soranlara.
 
MESUT YILMAZ BANA KARŞI ÇOK CİDDİ BİR DÜŞMANLIK İÇİNDE
 
Siyasilerin hemen hemen tümüyle bir yakınlığınız var. "Tamamen siyasi derken" kimi suçluyorsunuz?
 
Şu sebepten "siyasi" diyorum. Mesut Yılmaz bana çok ciddi bir düşmanlık içerisinde. Niye? Benim mektep arkadaşım olmasına rağmen kendine göre inançları var. Bayılıyor bir kere dedikodu haberlerine. Çok seven bir adam karakter itibariyle. Bir sürü dedikodu haberinden dolmuş ve bu adamın kafasını kesmeyi kolluyor. O zaman Tantan içişleri bakanı biliyorsun. Daha sonra kendi araları da bozuldu ama bozulmamıştı bu benim devirde. Egebank, Murat Demirel'dir sahibi. Kimdir Murat Demirel? Süleyman Demirel'in yeğenidir. Süleyman bey tekrardan siyasete dönme kararı içerisinde. Süleyman bey siyasete dönerse kim sponsor edecek onları? Bunların kafasına göre Murat Demirel, bankacı ya! Kim yapacak kampanyalarını? Nail Keçili. Dolayısıyla bir siyasi linçin içine soktular. Komik bir şey söyleyeceğim şimdi sana. Benim öyle bankadan girerken ya da çıkarken, öyle bir para taşıma filan gibi bir hadisenin olduğu bir resmim yok!
 
O ÇANTADA NE VARDI
 
Peki o büyük çanta neydi öyle?
 
O resimdeki çanta benim elimdeki evrak çantam. Polis kayıtlarında da saat 17.30 da bankaya girmişim, saat 18.30da da bankadan çıkmışım. Çünkü 19.00 da kalabalık iş dünyası grubundan, enteresan bir şeydir  gazetecilere de yemeğim var o akşam. Dolayısıyla nerede bulunduğum belli. Yemek için nerede bulunduğum belli yani. Saat 18.30 da çıkıyorum bankadan, gece filan bankaya gittiğim de yok.
 
Ayrıca biliyorsun bankaların genel müdürlüklerinde para olmaz. Bankaların şubelerinde de para olmaz gece. Bütün paraları götürür merkez bankasına yatırırlar. Dolayısıyla biz bunları mahkemeye ibraz ettikten sonra benimle ilgili iddiaları iş açıklığı kavuştu.
 
NUH METE YÜKSEL'İ DE YAKTILAR
 
İddiaların kaynağı nedir, kimdir?
 
İddiaların kaynağı, tamamen organize edilmiş, ahlakı kıt bir avukat bankada o sırada görev yapan. Alevi tandansları var bir sürü bir şeyler var, bir sürü dedikodular var. Bunların hiçbirini dile getirmiyorum. Neticede bizi bu iddianamenin içine monte edip götürdüler. Dedim ki savcıya, "senin beni tutman ve tutuklama yetkin yok. Çünkü Ankara'da yapıyorsun bu operasyonu ve benim her şeyim İstanbul'da". Banka da istanbul'da. Dokuz ay beni hapishanede tuttuktan sonra, "ben yetkili değilmişim" dedi. Dokuz ay! Oynanmış bir oyun. Bu savcı konuşmasın diye savcıyı da yaktılar.
 
Nuh Mete Yüksel mi!
 
Evet. Adamı da yaktılar biliyorsun. Rus kadınla madınla resimlerini çıkarttılar, adamı rezil ettiler. O tip biri değil yani…
 
Peki sonra?
 
Bu işlerin finalinde, aşağı yukarı hepsinden beraat ettim ben. İşte sonradan Etibank çıktı karşıma biliyorsun benim, Dinç Bilgin. O daha komik bir şey. Bir gece tahliye olacağım anlaşılınca Etibank'tan tutuklama verdiler bana. Etibank mahkemelerinde benim hiçbir suçum bulunmadı. Dolayısıyla Egebank'tan alacak verecek değil alacağım var. Yani on trilyon civarında bir alacağım var. On trilyon alacağımı almaya hak kazandım, mahkeme tescil etti.
Kimdir muhatabım? TMSF.
 
Ama Etibank'tan da ben TMSF'ye borçlu gözüküyorum. Borçlu gözükmemin sebebi de şu: Biz Sabah ve Atv gazetelerinden erkenden, şu anda da herkesin yaptığı gibi, yer satın alırdık peşin paraya reklam gereği. Ondan sonra bu aldığımız yerleri müşterilerimize satardık. Peşin parayla aldığımız için bankalardan teklif alırdık en düşük faizi de Etibank verdiği için ondan alırdık. Bunu da Dinç Bilgin'e para paketi haline getirdiler. Bunu da mahkeme tespit etti. Beraat ettim ben.Tescil edildi beraatim yani. Bütün bankalarda beraat ettim. Benim TMSF ile hiç problemim yok. Çünkü TMSF yaptığı işte haklı! Hakikaten Etibank'tan krediyi almışız. Sabah grubundan da yerleri satın almışız. Fakat sabah grubunun son dönem bu, "Turgay Ciner'den geçişi" güya Dinç Bilgin'in hiç alakası yoktu ya, sabah grubuyla. Turgay Ciner bize dedi ki " bunlar yepyeni şirketler, gidin eski şirketlerden isteyin hakkınızı". Aşağı yukarı da 50 milyon tutuyor bu yer. TMSF'nin de beni borçlu çıkardığı rakam 50 milyon dolar.
 
Ne güzel, borcunuz yok işte…
 
Tamam da, TMSF el koyduğu için Sabah gazetesine, kendi içinde bu alışverişi yapacak. 25,30 milyon dolarlık ilk malımı sattı. Malımı mülkümü sattı. İş yerimi sattı. Onu sattı, bunu sattı. İnanılmaz maddi manevi zarara uğradım. Tabii büyük şirket olduğumuz için, alt yapımız güçlü olduğu için, bütün bu zararlara rağmen cen ajans hala ayakta biliyorsun ve o beş altı senelik sıkıntılı dönemi de yavaş yavaş şu an da atlatılmakta ve yeniden o işler üzerine ilişkide bulunduğum şirketlere kavuşma sevinci yaşanmakta. Benim hesaplarıma göre eylül ayından itibaren en geç bir sene içinde 2008 senesinin sonuna kadar eski haline gelir. Bu mahkemeler de neticelenmiş olur. Ama ne oldu? Benim bu bir buçuk senedir başıma gelen hadiseler dolayısıyla, ben kafayı üşütecek bir hale geldim. Normal bir insan olmaktan çıktım. Yapım değişti, kafam değişti, inançlarım değişti, hayata bakışım değişti senin de dediğin gibi. 600 küsür kitap okumuşum hapishanede. Kitaplar roman değil yani aşk romanı değil, dini kitaplar.
 
MUHTEŞEM BİR DİNİMİZ VAR
 
Kendinizi dine verdiğiniz doğru mu? Namaz kılıyor musunuz mesela?
 
Ben namaza yeni başlamış bir adam filan değildim.Ben namazı eskiden beri kılarım. Ben namaza yeni başlamadım.
 
Yani daha mı dindar oldunuz?
 
Hayır, daha dindar değil, daha gerçekleri gören, özellikle kuran-ı kerimin mealini çok anlamış değildim. Anlamamanın sıkıntısını da çekiyordum.Ama o meali bir defa değil, elli defa okuduğunuz zaman anlıyorsunuz. Ve muhteşem bir dinimiz olduğuna, Müslümanlık dininin ne kadar değerli olduğuna ve bunun istismar edilerek aslında siyasiler ve başkaları tarafından nasıl büyük bir günah işlediklerini ancak kitaba doğru düzgün zaman verebildiğin zaman anlıyorsun.
 
AİHM ye gideceğim demiştiniz.
 
İnsan hakları mahkemesine gideceğiz bu biir…İkiii, servetim gitti ya! Yani benim bütün hayatımda, 40 senede kazandığım her şeyim gitti. Bir buçuk senelik cezaevi hatırası var. Ankara ve İstanbul olmak üzere bu mahkemelerden beraat edince Kenan Evren bana telefon etti. Oğlum dedi, "ne olacak senin bu, bir buçuk senen" dedi. Ben dedim: "paşam, bana ne soruyorsunuz, anayasayı siz yaptınız" dedim. Yani ben yapmadım ki anayasayı. Ne olacak benim bir buçuk senim? İnsan hakları mahkemesinde netice belli olacak.
 
AKP'YE OY VERDİM
                      
Dini inançlarınızın arttığını söylediniz, AKP ye oy verir misiniz?
 
Ben AKP'ye veriyorum oyumu. Evet AKP'ye veriyorum. Şimdi AKP'de dindar bir parti olarak vermiyorum. Aşağı yukarı 40 yıldır hizmet verdim siyasilere, takdir ettiğim başta Turgut Özal olmak üzere takdir ettiğim liderlerin anlayışına, yaklaşımına çok benzeyen bir idare şekilleri olduğu için AKP ye veriyorum. Bir partinin içinde insanların inançlarının farklı olması nedeniyle değerlendirme yapmak yerine bence o partinin icraatları ile ilgili değerlendirme yapmak daha doğru olur. Bizim de işimiz onların icraatlarına oy vermek olur. Hiçbir şerait içinde, başımızda bu ordu olduğu sürece başımıza laiklik ile ilgili hiçbir kötü statünün gelmesinin mümkün olmayacağından eminim.
 
Birçok siyasi liderle çalıştınız, bu liderler için ne söyleyebilirsiniz?
 
Benim iki tane idolüm vardır. Siyasette Turgut Özal, iş dünyasında da Onassis. Bunun dışında .en Deniz beyle çalışmadım. Çok yakın beraberliklerimiz oldu ama onun CHP'sine hizmet vermedim. Ama Ecevit ile çalıştım, Ecevit'in CHP'sine hizmet verdim. O da inandığım bir devlet adamıydı. Tayip bey ile de çalışmadım ama icraatlarına bakılırsa üçüncü boğaz köprüsüne karar verildi o dönemde Tutturdulardı biliyorsun iki köprünün arasına köprü yapmaya, Arnavutköy'e. Halkın anasını ağlatacaklardı. Adam götürdü üçüncü köprüyü Beykoz'mu bilmem nereye köprü yapıyor. Barajları görüyorsun, havalimanlarını görüyorsun, özelleştirmeleri görüyorsun. Turgut Özal'ın idealleri neydi, özelleştirmeydi biliyorsun. Benim görüşüme göre Türkiye'yi gayet güzel idare ediyorlar söyleyecek hiçbir şey yok.
 
REKLAMCILAR DOKTOR GİBİDİR, İYİSİ VAR KÖTÜSÜ VAR
 
Bir reklamcının seçim sonuçlarına etkisi ne kadardır? Yani başarılı bir reklam kampanyası ile bir partinin seçilmesini sağlayabilir mi gerçekten?
 
Bak ben sana bir örnek vereyim. Kıbrıs'ta ilk dönemde seçimlerde %17 olan bir partinin oy potansiyelini Kıbrıs ekibiyle birlikte yaptığımız operasyonla %28 e çıkarttık. Ve iktidar partisi oldu.Türkiye'de yaptığımız icraatlar da, her hizmet ettiğimiz parti iktidar olmuştur. Öyle ikinci üçüncü parti olmamıştır.
 
Peki neye göre belirleniyor kampanyalar? Karşı tarafların açıklarına göre mi?
 
Resmen iyi doktor kötü doktor. Nasıl sen gidiyorsun bir doktoru iyi buluyorsun, memnun kalıyorsun, bizim işimiz de öyle. İyi doktor, kötü doktor gibi. Nasıl sen bir doktoru iyi buluyorsun gidiyorsun, memnun kalıyorsun, "iyi doktor" diyorsun, bizim işimiz de öyle. İyi doktorsan iyi tedavi yapıyorsun, kötü doktorsan yapamıyorsun. Bizim işimiz de öyle. İyi reklamcıysan iyi reklam yapıyorsun.
 
SADECE AKP DOÄžRU BİR KAMPANYA YÜRÜTTÜ
 
Peki bu seçimlerde hangi partinin kampanyasını doğru buluyorsunuz?
 
Onu söyleyeyim sana. Bu seçimde bir tek doğru mesaj veren ve miting yapabilen AKP'dir.
 
Neden?
 
Doğru yapıyor çünkü, yaptığı işi doğru yapıyor! Öbürlerinin söylediği bir şey yok. Halka bir şey söylemezsen, halka bir şey anlatmazsan ve devamlı karşı tarafı tenkit ederek seçim kazanmaya çalışırsan, benim kişisel kanaatim; başarısız olursun. Yani ben seni hep tenkit ederek senin şahsiyetine laf atarsam seni yıpratacağım yerde yüceltirim. Kampanyalarda hep bunu görüyorum. Bütün kampanyalarda adeta iktidar partisini destekleyici kampanyalar yapıyorlar. Bunu yapanlar arkadaşlarımız niye böyle yapıyorlar anlamıyorum. (Tam o sırada bebek otelin önünden bir tekne geçiyor ve onu bana gösteriyor) İşte şu an seninle röportaj yaparken görüyorum bir tekne geçiyor Bebek'ten ve üzerinde Cumhuriyet diyor, altında Halk Partisi. Ne demek istiyor, anlamıyorum ben. Ne mesaj veriyor bilmiyorum. Onlara en yakın kampanya MHP'nin. Hiç değilse bir şey söylemiyor. Sokaktaki bilboardlara on tane laf yazılmazki, okuyamazsın arabayla geçerken. Ve bir partinin bir tane mesajı olur. Lider çıkıp konuştuğunda televizyonda v.s. on mesajda verebilir yüz mesajda verebilir. Ama kampanya bir mesajdır.
 
Peki bu iş Batı'da nasıl yapılır?
 
Batıda şöyle bir şey. Amerika'lıları getirdik Tansu hanımla çalıştığımız dönemde. Gelen adam, şimdi rahmetli oldu, Clinton'un danışmanlarından biriydi. Siyasi ve sosyal danışmanı yani. Adamların geçmişine baktığında öyle otuz yaşında kırk yaşında, elli yaşında filan önemli görevlere gelemiyorlar. Yetmiş yaşında geliyor. Çünkü adam yetişiyor yetişiyor, öyle önemli göreve geliyor. Adam CIA de çalışmış, adam beyaz sarayda çalışmış ve bir gün gelmiş artık buralara gelmiş. O adamla oturup toplantı yaptığın zaman öyle şeyler çıkıyor ki ortaya. Mesela o DYP bir Uğur ağabey vardı avukat, Demirel'in bütün söyleşilerini o yazardı. Bir Erman Yerdelen vardı, bir Barlas Küntay vardı.Bu adamlar siyasette yetişmiş canavar gibi babalardı. Kampanyada o kadar enteresan o kadar güzel şeyler çıkartmışlardır ki bana. Ajansla beraber çalışarak. Ajans tek başına bir şey üretemez, siyasetçi de tek başına bir şey üretemez. Birlikte çalışarak üretilir. Nasıl siz haberciler haber yaparken ekip oturur birlikte karar verirsiniz, gazeteyi yaparken yazıişleri oturur birlikte karar verilir? Siyaset te böyle, reklamcılık ta böyle. Biz de hep birlikte yaparız toplantıyı, hep birlikte karar veririz ve doğru işler çıkar.
 
ATATÜRK'ÜN DE ANNESİNİN VE EŞİNİN BAŞI KAPALIYDI
 
Başka bir konuya geçiyorum. Bizi bu güne getiren türban konusuna. Mesela eşi türbanlı bir cumhurbaşkanı için ne düşünüyorsunuz?
 
Beni hiç rahatsız etmiyor! Niye rahatsız etmiyor onu da söyleyeyim sana. Anneannelerimize, büyükannelerimize baktığın zaman, Atatürk'ün devrim yaptığı zamanın resimlerine baktığın zaman hepsi kapalı, başörtülü.
 
Ama türbanla başörtüsü arasında fark yok mu?
 
Türban bunun daha modern ve çağdaş bir modası. Bunlar Türkiye'ye hiçbir şey yapmaz. Bunu eski cumhurbaşkanlarına da sordum. Bana eski bir cumhurbaşkanının söylediği, "anayasada bunun için bir yer yok ki. Eğer adam seçilirse, oyu da alırsa, gelir, karısı da oraya oturur" dedi.
 
Peki cumhurbaşkanını halkın seçmesine nasıl bakıyorsunuz?
 
Bayılıyorum ona. O kadar çok cumhurbaşkanlığı seçimleriyle oynadılar ki içine ettiler. Dolayısıyla götürürüm halka, halk gelsin cumhurbaşkanını seçsin, istediğine oyunu versin. Ama benim şahsi kanaatim, Abdullah Gül'ün karşısına kimi çıkartırlarsa çıkartsınlar, ama kim olursa, aklına kim gelirse çıkartsınlar, çatır çatır cumhurbaşkanı seçilir! Halk tarafından! Sonra çamur atarak itibarını adamın alamazsınki… Adnan Menderes'e bak. Ne oldu benim gibi sonra gene aldı itibarını. Adını havaalanlarına verdiler.
 
Cezaevinde birlikte yattınız görüşüyor musunuz Cavit Çağlar ile ve Murat Demirel'le? Bir de Dinç Bilgin var tabii…
 
Cavit Çağlar'la görüşüyorum iyi dostumdur. Ama Murat Demirel'le hayır. Erkekçe hareket etmedi. Bana karşı değil. Çevreye karşı da, ailesine karşı da, her şeye karşı. Bankasına el konulmasına haklı-haksız tartışmıyorum, karşıyım el konulmasına onca çalışan, insanlar mağdur oldu. MHP ye de bir şey demiyorum çünkü Mesut Yılmaz'ın takımı idare ediyordu ekonomiyi. Sorumlu olarak onları görüyorum. Bak hala binlerce insan mahkemelerde sürünüyor. Neymiş kabahati? Yönetim kurulundaymış! Neymiş kabahati? Kredi komitesindeymiş. Memur bunlar. Murat Demirel ile konuşmuyorum. Ama Cavit Çağlar'la her zaman beraberiz, çok muteber bir işadamıdır. Dinç Bilgin'e de anormal kırgınım! Allah büyüktür bir gün bunların hepsini ödeyecek!
 
BU NASIL BİR KADER?
 
Dedeniz Nail bey Atatürk'e suikast girişimiyle asıldı. Babanız intihar etti. Amcanız Ayasofya'yı bombalayacakmış tarihçi Cemal Kutay'a göre. Siz de hortumculuk suçlamasıyla cezaevine girdiniz. "Bu nasıl kader" dediğiniz oldu mu?
 
Geçenlerde Ahmet Hakan benimle ilgili "hamdık piştik olmuş" demiş. Araştırdım, "ermiş derviş" demekmiş. Tabii dönüp geriye baktığınızda üç jenerasyon, yani dede, baba ve oğul, aşağı yukarı aynı şekilde kaderler ve sıkıntılara girmişler. Ve bu İrem Barutçu'nun dikkatini çekti, bir kitap hazırlıyor şimdi. Bu kitap Nail Keçili'nin hayatı gibi başlayacaktı, sonra araştırmalara baktıkça korktu kadıncağız.
 
Dedemi babamı ve beni üç jenerasyonu, bu ülkenin yanlış kararları, haksızlıkları yüzünden üç neslin nasıl heba olduğu bu kitapta açığı çıkacak. Gerçekleriyle bu kitapta zannediyorum bir senemiz var. Dedemin aslında bir suçu yok. Babam bir tarihte reaksiyon gösteriyor Atatürk'e bir vakit. Atatürk'te bunu çağırıyor ve diyor ki babama "sen babanın asılmasında beni sebep görüyorsun sanırım, beni sorumlu tutuyorsun. Katiyen sorumlu değilim! Bu işin sorumluluğu tamamen İsmet Paşa'dadır," diyor. Ve ben de hayatım boyunca İsmet paşaya tavırlı oldum. O tarihte babama çok büyük haksızlık edilmiş. Yeni bahçeli Şükrü beyle birlikte, Yeni bahçeli Nail bey.. Yeni bahçeli Şükrü bey Atatürk'ün yaveri olacak seviyeye geliyor. Kardeşi de Atatürk'e suikast yapacak. Olacak şey değil. Yenibahçeli Şükrü bey Ayasofyayı bombalayacak diye internetten okuyorum, evet bombalayacak ama niye? İngilizler bunlar Anadolu'ya silah kaçırırken durumu öğreniyor ve gemilerden birini yakalıyor. Yenibahçeli Şükrü bey de İngiliz subaylara haber gönderiyor, "gemiyi bırakmazsanız Ayasofya'yı bombalarım" diyor. Ayasofya bunlar için önemli ya. Şimdi düşünüyorum ve başka şeyler arıyorum bunda. Ben Allah'a çok inanmış biri olduğum için de imtihan ettiğini düşünüyorum. Babam da o 27 mayıs zamanında, duman ettiler iş hayatını, bütün ceza-i müeddeleri işlettiler makinelere el koydular. Ve babam intihar etti 1961 senesinde. Ben direndim, hikaye bu!
 
ADNAN MENDERES DİYE GARİBAN ADAMI KOYDULAR EKRANA
 
On iki yaşında bir çocukken babanızın intihar etmesi nasıl bir etki bıraktı sizde?
 
Müthiş bir şey. Çok acı tabii. Ama bunu yazarak, çizerek, bir takım filmler oynatarak anlatmam mümkün değil. Mesela Adnan Menderes filmi yaptılar bir tane, felaket bir filmdi. Adnan bey öyle bir adam mıydı? Öyle şeyler yaşanmadı Türkiye'de. Türkiye'de çok daha kötü şeyler yaşandı. Hem Adnan Menderes diye koydukları adama bakın. Biraz dikkat eder insan onu oynayan adamı seçerken. (Sözün burasında daha da sinirleniyor) Türkiye cumhuriyetinin en önemli başbakanlarından birini oynasın diye gariban bir adamı koymuşlar oraya. Adnan Menderes şık adamdı, dar elbise giyerdi, kolları manşetli olurdu mesela. Adama cüppe gibi bir elbise giydirmişler ya…Bunlar Türkiye'nin tarihine ışık tutacaksa dikkat etmek lazım.
 
Türkiye'nin dışarıdaki imajını neden değiştiremiyoruz? İnsanlar Türkiye'ye gelmeye korkuyor. Mesela Mısır'da bir bomba patlamıştı, hükümet Hollywood'lu yönetmene üç milyon dolar verdi ve "Mumya" filmini çektirdi. O filmden sonra turizm patlaması yaşadılar. Biz niye böyle bir şey yapmıyoruz?
 
Yapamıyoruz. Kenan paşa döneminde bize verdi işi o Time'ın kapağında Atatürk resminin çıktığı zamanlar filan. Ama böyle bir film yaptırmak bir standart meselesidir, bir kültür meselesidir. Öyle söyleyeyim sana.
 
Peki böyle filmler yapılmalı mı yapılmamalı mı? Mısır'ın yaptığı gibi…
 
Elbette böyle filmler yapılmalı. Bak sana bir şey söyleyeyim. Türkiye bu tanıtımlar için yüz- yüzeli milyon dolarlar harcıyor. Ama böyle Amerika'da, Hollywood'da film çektirme işi nedir, bir vizyon meselesidir. Ama bu iş Türkiye'de patates soğan alır gibi, yahut ta devlet malzeme ofisine defter alır gibi ihale ile yapılıyor. Kimdir bu adamlar, vizyonları nedir söyle bana?
 
FATİH ALTAYLI'YA ŞOK SUÇLAMALAR
 
Başka bir soru; sohbetimizin başında Fatih Altaylı'ya olan kızgınlığınızdan söz etmiştiniz, sebep ne?
 
Bakişte bir adam söyleyeyim sana! Fatih Altaylı diye bir adam var. Ertuğrul Özkök Hüriyet'te eline kalem verdiği günden itibaren o veya bu şekilde benimle uğraşıyor. Ben bu adamı tanımam. Yemiş içmişliğim yoktur. Merhaba diyecek kadar tanırım. Benim hakkımda bir sürü doküman gönderildiği halde, "ben Nail Keçili'yi nasıl tıktırdım" diye köşesinde yazı yazdı bu adam. Ben beraat ettim bütün davalardan. Ama adam hala kızıyor TMSF sabah gazetesini aldı diye ve Yavuz Onursal benim eski arkadaşımdır. Hiçbir iş alışverişimiz olmamıştır. "Yavuz ile Marmaris'lere özel uçakla gidiyor" diyor. Benim 25 sene özel uçağım vardı bu hadiseler esnasında sattım. Tekneler diyor, beş yaşından beri denizciliğe başlamış, 20-25 senedir Türkiye'de,Türk denizciliğinin komodorluğunu yapan bir adamım. Amatör denizcilerin lideriyim. Fatih Altaylı teknenin sandal olduğunu bilmezken biz denizdeydik. Sonra benim uçaklarımdan bahsediyorsun filan, bunların olmadığını da biliyorsun! "Git sen patronlarınla savaş. Dinç Bilgin ile savaş, Turgay Ciner'le savaş, Aydın Doğan'la savaş. Benden ne istiyorsun? Sen benimle ne uğraşıyorsun? Ben Türk adliyesinde, çok büyük zararlar gördükten sonra aklanmış bir adamım! TMSF ye borçluyum evet ama borcumdan çok alacağımda var. Karşındaki devlet olduğu için bu, "zırt diye" çözceğin, iki dakikada yapılabilecek işler değil. "Sen benle ne uğraşıyorsun? Sen utanmadan altında beş tane arabayla geziyorsun! Kullandığın arabalar bugün Türkiye'de hiç kimsenin alamadığı, Ferrarisi bilmem nesi, hepsi markaları itibariyle uçuk uçuk uçuk  arabalar"Sen bunları neyle aldın hocam? Her biri, bir uçak fiyatı! Ha birisi hediye ettiyse sana bunları, niye etti? O zaman sana sorarlar. Sen hediye alamazsın! Sen alnının teriyle, sabahta yüzseksen milyar maaş alıyormuş Sabah gazetesinden, öyle laflar konuşuluyor, bordrosunu görmedim. Yani sana 180 milyar veriyorsa bir adam o zaman senin başka türlü bir şeyin oluyor hak etmen için. Bu parayı hak etmek için ne yapıyordun? O zaman Nail Keçili'nin adını anmaya hiç hakkın yok senin. Hangi standartta bir adamsın sen? Sen kimsin ki ayrıca? Hangi okulu bitirmişsin, hangi üniversiteyi bitirmişsin, hangi lisanı konuşursun, hangi yazıyı yazabilecek hangi televizyon programına çıkabilecek kabiliyette bir adamsın? " Allah selamet versin(!) Aydın Doğan bunu adam etti. Adam ortada dolaşan bir şey, enayi bomba… Ama biliyorsun bomba adamın kendi k…..ında da patlar. Sonra ne olacak? Yani zannetmesin ki bu Fatih gibiler bizim gibi insanlara bulaştıklarında cevapsız kalacaklar.. En azından on tane on beş tane dava açıcam ben buna. Öyle de güzel sebeplerim var ki. Sebepleri çıkacak ortaya. Ben onları bastırtamayacak mıyım ben gazetelerde manşet olarak? O sebeplerini… Mahkemelerde beyefendinin özel hayatını…
 
Özel hayatı mı?
 
Müsaade et zamanı gelince açıklayalım bazı şeyleri.
 
Ne demek istiyorsunuz?
 
Her şeyi demek istiyorum, her şeyi… Bırak çıkacak ortaya teker teker.
 
Ama şimdi özel hayat deyince bu spekülasyon yaratır.
 
Yaratacak o zaman o da beni mahkemeye versin! O zaman söylerim hakime bildiğimi. Elimdeki dokümanları da veririm!
 
Peki şimdi ne kadar neyiniz var? Yani servetiniz ne kadar?
 
Benim her şeyim var! Bir tane doblo arabam var. Mustafa Koç verdi Allah razı olsun! Ama VIP Doblo, üstü tahtalı mahtalı, aslan gibi araba! Şoförüm var onunla geziyorum. Bundan 4-5 sene önce yelkenli bir tekne kiralamıştım 35 yaşında. Ona biniyorum. Gene kiralamaya devam ediyorum tekneyi. Ama arabalarım, teknelerim, evim her şeyim gitti. Eski eşimin evinde kirada oturuyorum. Tabii sembolik bir kira ödüyorum.
 
Cezaevine girdiğinizde eski eşinizin vefasından söz edildi
 
Benim eski eşim muhteşem bir kadındır. Kimseye yorum yaptırmam onunla ilgili. Ne kadar değerli olduğunu anladım tabii. Ama aynı çatıyı paylaşmayabilirsin ama o tarihlerde gene muhtemelen benim hatamdır şu anda onları "repeat" edecek hafızaya sahip değil kafam ama karım muhteşemdir. O zaman dostluk yaptığımız medyadaki dostlarımız hapishanelere kebap getirttiğimizi söylerken eski dostlarımız
 
Yani olmuyor muydu böyle şeyler?
 
Hayır ne münasebet? Hapishaneler son derece katı. O zaman anladım dostumu düşmanımı. Hasta oldum, sağlığım bozuldu hapishanede. Şekerim yükseldi.
 
Servetinizi sayıyordunuz.
 
Evet. Dediğim gibi kirada karımın evinde oturuyorum. Şirketi ayağa kaldırdık çok iyi gidiyor. Arabam Doblo! Şu an istesem şirketin üzerine istediğim arabayı alırım. Ama almıyorum. Ama benim kullandığım, benim bindiğim arabaların markalarını çıkartsam Fatih Altaylı şaşırıverir. Yani benim görgü standartlarımı yaşayabilse ve tanısa, çok farklı.
 
Böyle bir hırs var mı yoksa bir özlem mi var bütün bunlara?
 
Hiç öyle bir şey yok, hiçbir özlem yok, sıfır! Hiçbir merakım yok. Kızım da da yok. Ona da onbeş sene önce mektebini bitirdiğinde aldığım bir jeep vardı, o hala onu kullanıyor mesela bende dobloyla gidiyorum lüks restoranlara. Hoş hanımefendileri davet ettiğimde filan..
 
Çapkın olduğunuz söyleniyor, doğru mu?
 
Rahmetli babam da çapkınmışÃ‚Â… Dedem de çapkınmışÃ‚Â… Amcam da çapkınmışÃ‚Â…Bir erkeğin karizmatik olması, kadınları etkileyebilmesi ve bundan zevk alması kötü mü? Kendinden genç insanları etkileyebilmesi
 
Neden genç insanları? Yaş sınırınız var mı?
 
Daha kolaydır asiste etmek ondan. Benim son bir senedir beraber yaşadığım hanımefendi arkadaşım da 45 yaşındaydı ama bana göre 20 yaşındaydı. Bunun yanı sıra çok genç arkadaşlarım da oldu. Benim diyalog kurabileceğim kadınlar 30-35 yaşında başlayan 45 e doğru giden bir kitle.Tabii hassasiyet başladı. Bir kere mali yönden başladı. Bir yere yemeğe gittiğinizde ödeyeceğiniz hesap bile artık dikkatli ödenmesi gereken bir hesap oldu. Düşün artık. Bir ara yanımızda çalışan sayısı ikibin civarındaydı. 2000 senesinde ödediğimiz vergi 100 küsur milyon dolar. O dönemde çok çalışan ve çok ta harcayan bir adamdır. Aslan burcuyum ben. Romantiğimdir.
 
KAYA HÜLYA'DAN DAHA ÇOK ARKADAŞIM
 
Peki Hülya Avşar ile aşk dedikodunuz çıktı, doğru muydu?
 
Ah o bir gün Paper Moon'da yemek yerken Hülya davet etmişti. Ben Hülya'yı eskiden tanırım, reklam filmi çektiğimizden beri. Gazeteci bir arkadaş telefon etti, neredesin ağabey dedi. Ben de "Hülya ile beraberiz, Paper Moon'da yemek yiyoruz" dedim. O da bunu öyle anlamış ya da öyle anlamak istedi. Aslında bilir öyle bir şey olmadığını, Hülya'nın da arkadaşı. Ama oldu öyle yazıldı, bir şey yok bir kere Kaya benim arkadaşım Hülya'dan çok. Yani bizde olmaz öyle şey.
 
Dostum diyebileceğiniz kimse var mı?
 
Eser Tümen, Cavit Çağlar, Erman (Yerdelen) ağabey…
 
Teşekkürler, işlerinizde kolaylıklar dilerim.
 
Ben teşekkür ederim