Fatih ve Armağan Portakal'ın bir günlük Roma kaçamağı
FOX'un sevilen anchormani Fatih Portakal ile gezi yazarı eşi Armağan Portakal, geçtiğimiz günlerde hayırlı bir iş için İtalya'ya gitmişti. Armağan Portakal o geziden renkli izlenimleri kendi blog sitesinde bakın nasıl paylaştı..
ARMAĞAN PORTAKAL YAZDI
Hayırlı bir iş için Roma’daydık. Yakın dostlarımızın çocukları evleniyordu. Şehri dolaşmak için sadece bir günümüz vardı. Ve biz, bu bir güne tarihini sığdırdık. Şanslıydık. İtalya’da yaşayan, italyanca bilen, tur rehberi gibi bilgili genç Türk çiftle tanışmıştık. Biz dinlemeye ve öğrenmeye aç, onlar anlatmaya ve gezdirmeye gönüllü olunca, içeriği zengin “1 günlük Roma Tatili” ortaya çıktı. İsimleri bende saklı kalsın, kendilerine gönülden teşekkür ederek anlatmaya başlıyorum.
Şehir, tarih, semboller, efsanelerle donanmış adeta profesyonel bir turizm merkezi. Eski çağlardan beri birbirine bağlı, geleceğe miras hikayelerle dolu. Pagan kültürü, dünyanın ve ahiretin iki anahtarı, balıkçı izleri ve anlamları. Görkemi özellikle şatafatıyla Vatikan. Roma deyince aklımda ne kaldı diye sorsanız, bunları söylerim.
ANTİK ROMA TARİHİ
Rivayete göre dönemin kralı soyunun ve krallığının biteceğini, bunu da kendi kanından bir kişinin yapacağını rüyasında görür. Kızkardeşini rahibelere katar ki evlenmesin, soyu devam etmesin. Ancak rahibe kızkardeş, savaş tanrısı tarafından gebe bırakılır. İkiz çocukları olur. Remus ve Romulus. Çocuklar öldürülmesin diye sandalın içinde nehre bırakılır. Bebekler bir kurt tarafından bulunur ve büyütülür. Sonra Romulus, Remus’u öldürür. Krallığa da son verir ve antik Roma’yı kurmaya başlar.
Kalıntıların arasında beyaz direk gibi bir taş var. Hikayesi yine eskiye dayanıyor. Adamın biri ortaya çıkar ve ‘burası dünyanın merkezidir’ diye ilan eder. Halk inanmaz, ispatlaması için ısrar edince, kıvrak zekaya sahip adam “Aksini siz ispatlayın” diye noktayı koyar. Kimse ispatlayamadığı için dünyanın merkezi olarak kalır. Ben yaptım oldu davranışı, demek antik çağdan miras kalmış.
DÜĞÜN PASTASI
İtalya, şehir krallıklarından ibaretken 1800’lü yıllarda ilk birleşik krallık kurulur. O kral da Vittorio Emanuele II’dir. O’nu onurlandırmak amacıyla tamamen saf mermerden büyük bir bina yapılır. Onaltı bölgeyi temsil etmek amacıyla onaltı sütun üzerine inşa edilir. Geniş merdivenin sonunda atı üzerinde görülen heykeli vardır. Binanın girişinde savaş tanrısı ile mahşerin dört atlısıheykeli yer alır. Burada merdivenlere oturmanız, 1.Dünya Savaşında ölen askerler anısına saygısızlık olarak düşünüldüğü için yasak. Hatırayı canlı tutmak için sönmeyen bir ateş yakıyorlar.
Fakat, bina İtalyanlar tarafından pek sevilmiyormuş. Antik Roma kalıntılarına zarar verdiği düşünüldüğü için. Aynı zamanda, beyaz mermerin şehrin kimliğine uymadığını, adeta düğün pastasına benzediğini düşünüyorlarmış.
Terasına çıkınca karşıda gördüğünüz büyük kızıl kahve renkli taş yapı, tarihin ilk AVM’siymiş. (Alış veriş merkezi) Arkasında yüksek bir kule var. Roma’nın zenginleri buğdaylarını kuleye koyarmış. Ne kadar zengin o kadar buğday, ne kadar buğday o kadar yüksek kule, ne kadar yüksek o kadar zenginliğin ifadesi.
CEM SULTAN ORADA KALDI!
Vatikan’a yakın “Castel Sant’Angelo” yani kutsal melek kalesi ya da melekler kalesi var. Şehre hakimiyeti olan yüksek bir bina. Gerektiğinde ve güvenlik zaafiyeti oluştuğunda papayı, buraya kaçırmak, daha büyük savunma kuvvetleri gelinceye kadar korumak amacıyla yapılmış. Çatının tepesinde, inanışa göre tanrının melek ordularının komutanı olan melek Mikail heykeli, kılıcını kınına sokarken tasvir edilmiş. Zamanında Cem Sultan’ın misafir edildiği (veya tutsak edildiği) -hangisine inanmak istiyorsanız- kale burası.
Melekler kalesinin karşısında “Melekler Köprüsü” var. Tiber nehri üzerinde kaleyi şehre bağlıyor. Hristiyanlığı anlatan önemli eserlerin birer figürle temsil edildiği heykellerle donatılmış.
ATEŞE TAPANLARIN TAPINAĞI
Panteon, çok tanrılı dönemde ateşe tapanlar tarafından inşa edilmiş. Bütün tanrıların tapınağı anlamına geliyor. Deniz seviyesine göre Roma’nın en alçak yerinde. 2000 yıllık bir yapı. Kubbesi var ve dayanak destek yok. Tavanda daire şeklinde büyük delik var. Yağmur yağdığında içeriye giren su göllenmiyormuş. Deliğin izdüşümü zeminde, ufacık delikleri görülen drenaj hattıyla hızla uzaklaşıyormuş. Muazzam bir mimari bilgi. Hristiyanlık Roma’da yerleşince, kiliseleştirmek adına papalık girişimde bulunur. İçeriye azizlerin heykelleri konur. Ünlü rönesans sanatçısı Rafael’in mezarı da buraya getirilir.
Panteon’un dışında delikler göreceksiniz. Pek çok tarihi binada olduğu gibi. Delikler, eskiden orada metal kaplama olduğuna işarettir. Yerlerinden sökülmüş, Vatikan’a götürülmüş, eritilmiş ve devasa bronz tahta dönüşmüşlerdir.
SANATÇILARIN ATIŞMASI
Yine bir meydan. Piazza Navona. Duvardaki tabelanın altında ‘Stadio Di Domiziano’ yazıyor. Çok eskiden, atlı araba üzerinde yarışların yapıldığı stadmış. İtalya’nın önemli ailelerindenMedici’lere ait. Bir gün aileden bir papa çıkar. Bu alanı cazibe merkezi ve hac yolu haline getirmek için proje başlatır. Dönemin en iyi sanatçılarından Bernini’ye çeşme,Borromini’ye kilise yapma görevi verir.
Bernini, ‘Dört Nehir Çeşmesi’ isimli eserinde şunu anlatır: 17.yüzyıl hristiyanlık faaliyeti dört kıtada devam etmektedir. Bir dağ tasarlar. Ortasında Mısır’dan getirilmiş dikilitaşı koyar. Yukarısına da vahiy meleğini temsil eden güvercin heykelini. Alta doğru dört kıtayı temsilen, her kıtadan bir nehir ve orayı anlatan kişiler vardır. Ganj, Nil, Tuna ve Amazon. Pagan kültüründen gelen imparatorluk olduğu için ejderhalar, aslanlar, deniz yılanları gibi objelerle geçmişi selamlar. Bernini ve Borromini, devrinin önemli iki sanatçısı zekice atışırlar. Her ikisi de eserlerindeki canlı figürleri birbirlerinin eserlerini görmeyecek şekilde tasarlamıştır. Eliyle yüzünü siper eden, başını çeviren, örtüyle yüzünü kapatan figürlere dikkat edin giderseniz. Mesajları şudur “Sen öyle kötü bir bina yaptın ki bakamıyorum.” Diğeri “Sen öyle bir çeşme yaptın ki çok kötü bakamıyorum.”
TREVİ ÇEŞMESİNİN AŞKLA ALAKASI YOK
Ortada henüz bir şehir yokken Roma lejyonları bölgeye gelirler. Susuz kalırlar ve yöre halkından bir kadına suyun yerini sorarlar. Kadın yanıtlar “Mızrağını yere sapla, orayı kaz, suyu bulacaksın”. Lejyonlar denileni yapar ve suyu bulurlar. Aradan yıllar geçer. Papalık bu mucizevi hikayeyi hatırlamak adına bir çeşme yaptırır. Halkı çeşmeye bağlamak için eski dinleri pagan kültürü sembollerini de ekler. Deniz tanrısı Poseidon’un sudan çıkma anını temsilen heykeli yapılır. Deniz atları, deniz kabuklarına üfleyen kişiler… Yukarısında yine papalık mührü olan çapraz anahtar vardır. Üzüm, başak, şarap, çiçekli dört insan figürü mevsimleri simgeler. Akustik tasarım nedeniyle çeşme bir şelale gibi ses çıkarmaktadır.
VATİKAN
Yahudilik dini hakimken Hz. İsa ile Kudüs’e inen hristiyanlık, inanışa göre göğe yükselişinden sonra oniki havari ile dünyaya yayılmaya başlar. San Pietro, hristiyanlığı yaymak için Roma bölgesine gelir. Pagan inanışındaki Roma imparatorluğu hristiyan kıyımına başlar. San Pietro da burada ayakları havada, kolları aşağıda ters çarmıha gerilerek öldürülür. Hz. İsa, San Pietro’ya dünyada ve ahirette mutluluğun anahtarını vermiştir. Bu sebeple ilk papa, San Pietro ahdedilir. Pietro aslında balıkçıdır. İsminin anlamı latincede taş, kaya demektir. Havari olup dini yaymaya başlayınca Hz. İsa “Sen, üzerine kilisemi inşa edeceğim taş olacaksın.” der. Eskiden arena olan yere yapılan kiliseye ‘Aziz Taş’ yani San Pietro ismi verilir. Aradan yıllar geçer. İznik Konseyinde alınan kararla Roma resmi din olarak hristiyanlığı seçer. Ve Hz. İsa’nın bu sözüne atıfla taşı ararlar. Kazarlar ve üzerine ‘Pietrus burada’ anlamında latince yazılı taşı bulurlar. Günümüzün kilisesi, işte bu ilk tapınak üzerine yapılmıştır ve hatırası için bazı sütun kalıntıları durmaktadır. İkincisi daha ihtişamlı yapılır ve hristiyanlık aleminin en büyük kilisesidir. Öyle de kalması için Papalık emir yayınlar. Bundan böyle herhangi bir ülkede daha büyüğünün yapılması yasaktır.
Vatikan içinde Pieta – vicdan- isimli heykel var. Michelangelo’nun genç yaşındaki ilk eseri. Tek parça taştan yapılmış. Hz. İsa çarmıhtan indirilmiş. Hz. Meryem’in kucağına verilmiş. Bir annenin kucağında evladının ölüsünü tutması anlatılmış. Bundan sonra hiç bir eserini imzalamamış. Artık herkes O’nun olduğunu bilmiş. Bütün kaslar, kemikler olması gerektiği yerde birebir yapılmış. Anatomi bilmeden yapılamayacak şekilde mükemmel bir eser deniyor. Hz. Meryem genç, Hz. İsa yaşlı olarak yapılmış. Burada anlatılmak istenen bir mucize. Çünkü, hristiyan inanışında bakireler asla yaşlanmaz. İçerde çeşitli kiliselerden getirilmiş taşlar yerde özel bölümde sergilenmiş. Büyüklük sırasına göre dizilmiş taşların ilki İstanbul’daki Aya Sofya’yı temsil ediyor.
Kapılar üzerine, papalar henüz ölmeden kendilerini nasıl anlatmak istiyorsa o mesajlarla heykeller yaptırmış. Kapıların üzerine yapılma nedeni ahiret inançlarından kaynaklanıyor. Ölümün bir dünyadan diğerine geçiş olduğunu anlatmak için.
Sırtınızı kiliseye vererek bakarsanız kol şeklinde, yani dünyayı ve herkesi kucaklayan, bize gel diyen şekilde sütunlu bahçe var. Ortada Mısır’dan getirilmiş yine bir dikilitaş. Sütunlar üzerinde hristiyanlığa emeği geçen aziz ve azizelerin heykelleri.
Elli yılda bir betonu kırılarak açılan “Cennetin Kapısı” olduğuna inanılan yerden kalabalıklar sıra halinde geçiyor. Papa çok yaşlı olduğu için beklemeden onaltıncı yılında yıktırmış ve kapı ziyarete açılmış. Kapıdan geçenler cennete gideceğine inanıyor.
Roma ve Vatikan’a yirmi bir yıl önce gitmiştim. O zaman da bir günde dolaşmıştım. Aşırı kalabalık bir gündü, Vatikan ile aklımda detay saklamamışım. Bu kez, haşmetinden, görkeminden, şaşaasından tedirgin oldum. Meydanda sütunlu yarım daire şeklindeki duvar ne kadar kucaklayıcı olursa olsun, içeriye girince saltanat, lüks, yüksek tavan, altın kaplamalar altında eziliyor insan. Elbette saygı duyuyorum ama tanrı için, insan eliyle yaratılan bu şatafat gerekli mi diye düşünerek ayrılıyorum.
Sevgiyle,
Armağan