Fehmi Koru: Erdoğan’ın rahatsızlanması AK Parti ileri gelenlerinin vücut kimyasını bozmuş gibi…
AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kısa süren rahatsızlığı, onun ülke siyasi hayatında taşıdığı merkezi rolü, bir kez daha hatırlattı.
Seçim günü yaklaştıkça Türkiye’yi önemseyen ülkelerin bizdeki siyasi gelişmelere merakı da arttı. Gün geçmiyor ki, önemli bir yabancı gazetede seçimle ilgili bir haber-değerlendirme çıkmamış olsun. Televizyonları da merak giderici yayınlarını artırdı.
Nereden mi biliyorum?
Google’dan…. Her gün benim için Google’un düzenlediği yabancı medyadaki Türkiye haberleri raporunda yer alan haberler bayağı çoğaldı.
Zaten seçime yeniden aday olarak katılmayı başaran Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı bir TV programında “Eyvah, eyvah” seslerinin yükselmesine sebep olan, kendisinin ‘mide üşütmesi’ olarak açıkladığı rahatsızlığının İngilizcesini de Google sayesinde öğrendim: ‘Serious stomach flu’ imiş…
Ne yalan söyleyeyim, böyle bir rahatsızlık olduğunu ilk kez öğrenmiş oldum.
Sağlık bakanı Fahrettin Koca Erdoğan’ın sağlık durumunun ‘iyi’ olduğunu özellikle belirttiği açıklamasında rahatsızlığın bilimsel adını da paylaştı: ‘Gastroenterit enfeksiyonu’…
Allah şifa versin. Umarım, şunun şurasında iki hafta kadar bir süre kalmış bulunan seçimin kampanyasını aksatmasına yol açmaz bu rahatsızlık…
İngilizcesi ‘heartburn’ olan ve belirtileri kalp ağrısı ile karıştırılabilen bir rahatsızlık durumundan ise haberdardım; ben önce ‘mide üşütmesi’ olarak yansıtılanın o olduğunu düşündüm. Göğüs bölgesinde yanma hissi için kullanılıyor ‘heartburn’ tanısı. Bazı muhalif siyasiler de hekimlere danışıp rahatsızlık hakkında benzer bir sonuca ulaşmış olabilirler.
Bakan bir-iki günde iyileşildiğini duyurduğuna göre,’gastroenferit enfeksiyonu’ daha basit bir rahatsızlık olmalı…
Rahatsızlık duyulur duyulmaz, muhalif cephede yer alan hemen bütün siyasiler, hiç gecikmeden ‘geçmiş olsun’ dileklerini paylaştılar.
Hoşuma gitti bu davranışları.
Özellikle de, aynı günün sabahı, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü toplantısında, yan yana denilebilecek bir yakınlıkta oturduğu halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görmezden gelinen CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmiş olsun dileğini ilk ifade eden siyasi olması hoşuma gitti.
Türkiye galiba bu seçimle beraber siyasetin varlık-yokluk -ya da son zamanlarda sıkça kullanılan deyimiyle ‘beka’– kavgası değil de hizmet yarışı olarak değerlendirildiği bir ülke haline gelebilecek…
Siyasiler iktidar olma hakkını sandıkta elde edince fedakarlık üstlendikleri hissiyle hareket edecek, günü geldiğinde, daha doğru ifadeyle o hizmeti kendilerinden daha iyi yerine getireceğine halkın inandığı başkaları sandıkta öne çıktığında, bulundukları konumu hiç yüksünmeden -hatta sevinerek- terk edebilecekler…
Ceketlerini alıp makamlarını terk eden cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanlar bizde de olacak…
Eskiden olduğu gibi…
Benim siyaseti olabildiğince yakından gözlediğim son elli yılın ilk yarısında durum öyleydi çünkü.
Süleyman Demirel altı kere gidip yedinci kez yeniden gelmekle övünürdü.
Kimler geldi siyasete çok partili dönemde, kimler o makamlardan geçti, hatırlasanıza…
Arada askerler darbelerle demokrasiye kısa devre yaptırmasa gidiş-gelişler daha da fazla olabilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rahatsızlığı AK Parti saflarında beklenebilecekten çok daha fazla olumsuz etkilere yol açmış gibi…
Yakın mesai arkadaşları sayılabilecek bazı isimlerin son bir-iki gün içinde yaptıkları tuhaf açıklamalar bana bunu düşündürüyor.
Bir ara başbakanlık da yapmış bulunan, en son İstanbul büyükşehir belediye başkanı olarak seçmenin karşısına çıkmış birinin –Binali Yıldırım’ın- seçimle ilgili sarf ettiği şu cümle sözgelimi: “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir.”
İşitmemiştim, bu sözlerden doğal olarak alınan İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener’in cevabına kulak verdiğimde karşıma çıkınca resmen irkildim.
Seçimin işgalle, işgalcilerle ilintilendirilecek, istiklal mücadelesi denilmeyi hak edecek nesi var? Kim nereyi işgal etmeye kalkışıyor da, bir ilin belediye başkanlığına talip olacak kadar tevazu sahibi bir politikacı, onlara karşı istiklal mücadelesi veriyor?
Allah, Allah…
Tam onun ağzından çıkan ve sebebini partisi genel başkanının rahatsızlığına bağladığım açıklamayı hazmetmeye çalışırken, bu defa Kılıçdaroğlu’nun cevap verme ihtiyacı duymasıyla birlikte, adalet bakanı Bekir Bozdağ’ın tuhaf açıklamasından haberdar oldum.
O da şu cümleyi sarf etmiş: “14 Mayıs akşamı ya şampanya patlatıp sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak.”
Herhalde o da yeniden cumhurbaşkanı adayı olarak yarışa katılmış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın rahatsızlığının etkisiyle bu tuhaf sözleri sarf etmiş olmalı.
‘Şampanya’ ile ‘secde’ kavramlarının akla düşüreceği türden bir yarış mı seçim?
‘AK Parti seçmeni’ kitlesini tanımıyor olabilirler mi AK Parti denilince ilk akla gelebilecek bu iki isim?
Partilerine oy veren seçmen kitlesi içerisinde bulunan insanlardan önemli bir bölümü bu tür benzetmelerden rahatsızlık duyabilirler çünkü.
Şimdi cami avlularında seçim nutukları çekiyorlar ama, ilk yola çıktıklarında, AK Parti’nin kurucu kadroları, meyhanelere de uğrayarak oy talebinde bulunuyorlardı ve o sayede oylarını sonraları yüzde 50’lere kadar çıkartabildiler.
Artık yalnızca ‘secde’ ile ifade edilen kitleyle yetinmek niyetindeler demek ki…
Karşılarında istiklal mücadelesi verdikleri iddiasını dillendirdikleri kitleyle ‘çözüm’ arayışı içerisinde olma cesaretini gösteren de AK Parti değil miydi?
Demek onların oylarından da vazgeçiyor AK Parti?
Vücut kimyası bozulma alametleri bunlar.
Geciktiğimin farkındayım ama ben de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim.
Partisinin ona ihtiyacı var.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.