Fehmi Koru: Halkın nabzı ile hükümet politikaları arasındaki makas açılıyor
Gazeteci Fehmi Koru, son dönemlerde yapılan anketlerden referans vererek “hükümet ile halkın arasındaki mesafenin açıldığını” söyledi.
İşte o yazı:
“AK Parti’nin seçim başarılarının altında yatan en önemli unsur nedir?” sorusunun tek bir cevabı var: Halkın nabzını tutabilmek… AK Parti kuruluşu öncesinden başlayarak her konuda halkın ne düşündüğünü önemsedi ve o istikamette politikalar geliştirerek bugünlere geldi.
Bunu sağlamak için de kamuoyu araştırmalarına özel önem verdi.
Kuruluş öncesinde Ankara merkezli iki önemli kurum yeni parti oluşumu için kollarını sıvayanlara yol gösterici çalışmalar yürüttüler: Abdullah Gül’ün başında bulunduğu Politik Araştırmalar Merkezi (PAM) ile Beşir Atalay’ın yönettiği ANAR…
[Gül’ün 3 Kasım 2002 seçimi sonrası başbakanlığı üstlenmesiyle birlikte başsız kalan PAM çalışmalarını durdurdu. Atalay hükümette yer alınca kurumun kapısına kilit vurmak yerine yöneticiliği devretti; ANAR bugün de faal.]
Partisinin genel başkanlığı da üzerinde bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kamuoyu yoklamalarına olağanüstü önem verdiği, birkaç kurumdan gelen aylık/haftalık/günlük raporları dikkatle incelediği bilinir. Bazen yaşanmış şiddetli geri dönüşlerde hükümet tercihlerinin halkın eğilimleriyle ters düştüğünün anlaşılmasının da etkisi vardır.
Makas açılıyor
Son zamanlarda halkın nabzıyla AK Parti’nin tercihleri arasındaki mesafenin bayağı açıldığı fark ediliyor. Kamuoyu yoklamaları bir süredir bu durumu çarpıcı biçimde yansıtmaya başladı. Hükümetin uyguladığı temel politikalara desteğin azalması ve “Bugün seçim olsa oyunuzu nasıl kullanırdınız?” sorusuna verilen cevaplar AK Parti için alarm zilleri çaldıracak düzeyde.
[Gelişmelere bakıp hükümetin seçim tarihini erkene alacağı öngörüsünde bulunanların yanılgısı da sanıyorum burada: Halkın nabzıyla hükümetin politikaları arasındaki mesafenin açılması böyle bir ihtimalin, hiç değilse şimdilik, fazla güçlü olmadığının işareti sayılabilir.]
Kamuoyu yoklamaları, bugün seçim olsa, AK Parti oyunun, yüzde 35 civarında gerçekleşmiş olan 2002 seçimi sonucuna kadar düştüğünü gösteriyor. ‘Cumhur İttifakı’ ile MHP’yi yanına almış olmasına rağmen, AK Parti’nin ilk seçimde muhalefete düşmesi pekala mümkün; cumhurbaşkanı seçimine iki ayrı ittifak blokuyla gidilecek olursa Cumhur İttifakı orada da başarısız kalabilir.
Rakamlar bunu gösteriyor.
Elimde birer ay arayla yapılmış iki ayrı kamuoyu yoklaması var; izin almadığım için onları gerçekleştiren kurumların adını vermiyorum. Ancak birinin geçen ay diğerinin bu ay açıkladığı sonuçlar arasında fark edilen benzerlikler güvenilirliklerini artırıyor.
Geçen ayın araştırmasına göre, kararsızlar, cevap vermeyenler ve sandığa gitmeyeceğini söyleyenler hesaba katılmadığında AK Parti’nin oyu yüzde 34.2 görünüyor. (Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin muhtemel oyu ise yüzde 8.2. İkisinin toplamı yüzde 42.4.)
Diğer kurumun bu ayki anketinde bu oran AK Parti aleyhine daha da düşük: Yüzde 30.3… (MHP öncekinden biraz yüksek: 9.4. İkisinin toplamı 39.7…)
İki araştırmada da yüksek çıkan ‘kararsızlar ve tepkililer’ oranını (ilkinde yüzde 17, ikincide yüzde 16.2) hesaba katmadım; çünkü şu sıralarda “Kararsızım” diyen veya tepki verenlerin önceki seçimde kullandıkları oylara bakıldığında iktidar cephesinde çözülme olduğu, ancak iktidar cephesini terk etmeye hazırlanan seçmenlerin oylarını nasıl kullanacaklarına henüz karar vermedikleri anlaşılıyor…
Çözülmenin sebebi
“Acaba çözülmenin sebebi ne olabilir?” sorusuna cevap teşkil edecek veriler de var araştırmalarda.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) ile Parlamenter Sistem (PS) mukayesesi yapıldığında makasın her araştırmada biraz daha açıldığı fark ediliyor. İkinci araştırmada CHS’ye yüzde 35.2, PS’ye destek ise yüzde 57.3 olarak çıkıyor. [Sistem değişikliği referandumunda (16 Nisan 2017) “Evet” oyu kullanmış olanların beşte biri bugün yanlış yaptığını düşünüyor.]
Tek tek güncel politik tavırlara bakıldığında da benzer bir durum var.
Kanal İstanbul konusu sözgelimi.
İlk araştırmanın İstanbul seçmeni açısından vardığı sonuç iktidar cephesi için hoş değil. İstanbul’da yaşayanların büyük çoğunluğu (yüzde 84.4) konuya vakıf olduğunu düşünüyor ve onların da dörtte üçü “Konu bize danışılsın” demekte.
Danışıldığında ne sonuç çıkacağına ışık tutan sonuç da şu: Yüzde 57.4’ü kanalı öncelikli ihtiyaç saymıyor. İkinci araştırmada “Kanal İstanbul’a karşıyım” diyenlerin oranı yüzde 54.1; İstanbul seçmeninde bu oran yüzde 56. (Aynı kurumun bir ay önceki araştırmasında “Karşıyım” diyenlerin oranı yüzde 45.0 imiş.)
Libya’ya asker gönderilmesi de tartışmalı bir konu.
Geçen ay yapılan araştırmaya cevap verenlerin yarısı (49.7) “Libya’ya asker gönderilmesini onaylamıyorum” derken, bu ayın araştırmasında “Karşıyım” diyenlerin oranı daha da yüksek: Yüzde 58.7…
Her iki araştırmada olası bir cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların nasıl kullanılacağına dair de sonuçlar var.
Kervan sonradan düzelir mi?
Bütün oranlarda eskiye göre gerileme görülüyor.
Halkın nabzı bir türlü atıyor, hükümet ise ona aldırmayarak politika belirliyor.
Makas bayağı açılmış durumda.
Unutulmaması gereken bir noktayı da hatırlatayım: Her iki araştırma da Suriye’de ve Libya’da Türkiye’nin yürüttüğü politikaların ciddi kırılmalara uğradığına dair son günlerde gelen haberlerden önce yapılmış durumda.
Gelecek ayın araştırmaları farkın daha da açıldığını duyurabilir.
Tabii benim elime geçenlerden daha fazla araştırma AK Parti yöneticilerinin önündedir. Muhtemelen onlar haftalık, hatta zaman zaman günlük sonuçları da görebiliyordur.
Alarm zilleri çalıyor mudur, yoksa tablonun ileride düzeleceği hesabı mı yapılıyordur?
İktidarlar genellikle “Nasıl olsa düzelir” diye düşünürler de…
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.