Fehmi Koru: Yeni bir gazeteye ihtiyaç var mı; Hürriyet ve Milliyet'te ne oluyor?
Fehmi Koru, yazdığı yazıları yayınladığı blogunda bu sefer de medyanın içinde bulunduğu durum değerlendirdi.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yakın arkadaşı Koru, Hürriyet ve Milliyet'in içinden geçtiği süreci değerlendirirken "Milliyet kapanır mı" ve "Yeni bir gazeteye ihtiyaç var mı" gibi sorulara da yanıt aradı.
Koru'nun yazısı şöyle:
İşsiz ve gazetesiz kalan bir gazeteci rüyasında ne görür? Evet bildiniz; işsiz gazeteci rüyasında kendi gazetesini çıkardığını görür. Bu mesleğin büyükleri, devr-i zamanlarında, patrona kızar, işten atılır, kendisine ait bir gazetede daha mutlu olacağını düşünür, artık her ne sebepleyse, evini ipotek ederek yeni bir gazete çıkarırdı.
Hürriyet bile biraz öyle çıkmış (1948) bir gazetedir. Milliyet kesinlikle öyledir (1950).
Pek çok yeni gazete teşebbüsü daha önceki dönemlerde başarısız olmuşsa da, Hürriyet ve Milliyet o anlamda birer başarı öyküsüdür.
Konu bugün neden aklıma geldi?
İki sebepten: Bayram tebriği için arayan bazı meslektaşlar “Yeni bir gazete çıkıyormuş, hayırlı olsun” dileğinde bulundular; ilk sebep bu. İkincisi de, tam bayrama girilirken Hürriyet-Milliyet, Kanal-D ve CNN-Türk’ün içinde yer aldığı grupta yönetim taşları yerinden oynayıverdi.
Bazen şimdilerde ‘medeni ölü’ ilan edilmiş bazı meslektaşlarla bir araya geliyoruz. Muhabbet siyasetle başlasa bile söz kesinlikle medyaya da uğruyor ve “Mutlaka yeni bir gazete çıkmalı, içerisinde bir TV kanalı da bulunan medya grubu için yeni bir sermaye bulunmalı” temennisiyle bitiyor. Birilerimiz “Tamam, ben filancayla konuşayım” diye görev üstlense de bir sonraki buluşmada herhangi bir olumlu gelişmeden söz edenimiz çıkmıyor.
Görüşülenlerden büyük sermayesi olmayan konuyu gözünde büyütüyor, yeterli sermayesi olan ise onu kaybetmekten korkuyor.
Durum bu.
Meslektaşların çoğu yabancı medya gruplarının Türkiye’ye dönük girişimlerinde görev alarak medar-ı maişet motorunu yürütme çabası içerisine girdi; onlara ve etrafa gözdağı vermek için derhal haklarında fişleme yapılıp bir raporla kamuoyuna duyuruldu.
Zor bir durum.
‘Huzur verici’ kadro Hürriyet’e geçince…
Vaktiyle Türkiye gazetesi ile TGRT kanalında çalışmış o grubun önemli isimleri Erdoğan Demirören’in sahibi olması sonrasında önce Milliyet’te yönetim kadrolarına geldiler, Hürriyetve Doğan Medya’nın diğer unsurları da Demirören grubuna katılınca aynı kadro bu defa oraya kaydı.
[Onların Türkiye-TGRT içerisinde bulunduğu dönemde grubun sloganı ‘huzur veren gazete’ ve ‘huzur veren televizyon’ idi; şimdi Türkiye ve TGRT-Haber huzur kaçırıcı yayınlar yapabiliyor. Onların yeni geçtikleri gazete ve kanallar ise ‘huzur verici’ birer yayın organı oldular.]
Demirören medya grubu içerisinde yer alan ne varsa başında Türkiye-TGRT kökenli biri var.
Buna şimdi “Vardı” demek gerekiyor; bayram öncesi grup kadro üzerinde büyük bir tasfiyeye girişmiş bulunuyor da ondan.
En tepede bulunan ve galiba bizim basın tarihimizde bir ilk olarak iki gazetede birden (hem Milliyet’te hem de Hürriyet’te) kendi adıyla köşe sahibi olan Mehmet Soysal bu hakimiyetini kaybetmiş görünüyor. Sorulduğunda “Kendim ayrıldım, ama Hürriyet’te yazmaya devam edeceğim” diye açıklama yapmış Mehmet Soysal.
[İki farklı gazetede yazma konusunda benim de bir sabıkam var. Zaman’da yazarken, Dinç Bilgin’den gelen taleple onun Yeni Asır gazetesinde iki yıla yakın bir süre haftada üç gün yazılarım çıkmıştı. Ancak kendi adımla değil, Faruk Yeni adıyla. Zaman’dan ayrıldığımda, Dinç Bey ısrarla Takvim gazetesinin başına geçmemi, o olmazsa Sabah’ta yazmaya başlamamı istemişti de, ben Yeni Şafak’ı tercih etmiştim. Sabah TMSF’ye geçtiğinde bir kez daha "Sabah’ta yaz” teklifi gelmişti ve ben bulunduğum yerde kalmayı yeğlemiştim. Ne günlerdi.]
Reha Muhtar’ın 8 Ağustos tarihli Twit’i..
Vatan gazetesi Demirörenler tarafından henüz kapatılmamışken orada yazan Reha Muhtar kendisinin gazeteden kopmasına yol açan süreçle ilgili birkaç Twit attı. Ayrılmasına yol açan süreçte Mehmet Soysalbaşrolü oynamış, öyle diyordu Reha Muhtar. Bu arada, onun Türkiye-TGRT grubunda yöneticilik yaptığı 28 Şubat günlerinde sonradan darbecilikle yargılanmış bir generalle olan yakınlığını da dile getiriyordu.
“Acaba onun bu hatırlatması tasfiyede rol oynamış mıdır?” Dün bu soruya da muhatap oldum.
Milliyet de kapanır mı?
Şimdi üzerinde fikir yürütülen yeni soru bu: “Milliyet de kapatılır mı?” Haklı bir soru. Haklı, çünkü her sabah ‘seçilmiş yazılar’ için Milliyet’in yazarlar bölümüne göz attığımda, bölümün giderek zayıfladığını müşahede ediyorum. Yazar sayısı azaldı Milliyet’te. Daha önce Türkiye-TGRT grubunda kendisiyle birlikte çalışmış bazı isimler Mehmet Sosyal tarafından Milliyet’e yazar olarak alınmıştı; Hürriyet aynı gruba geçince onlar da köşelerini ve konumlarını yeni gazete ve TV’lere taşıdılar. Medya camiasında, onların bu geçişleri, “Galiba Milliyet de Vatan’ın akıbetine uğrayacak, kapatılacak” beklentisine yol açtı.
Kapatılırsa yazık olacak bir gazetedir Milliyet.
[Erdoğan Demirören Milliyet’i aldıktan kısa süre sonra beni aramış, "Görüşeceğiz” demişti. O görüşme gerçekleşmedi. Ancak gazetenin yöneticisi "Birlikte olabiliriz” dediğinde, kendisine Milliyet’in hedef kitlesini memnun edecek çizgisini bozmaması tavsiyesinde bulunmuştum. CHP’li kitlenin en güvenilir saydığı gazeteydi Milliyet. Kapanırsa o temsiliyet bütünüyle kaybolduğu ve bu yüzden okur sayısı çok azaldığı için kapanır.]
Yeni gazete çıkar mı? Bu yolda bir hazırlık var mı?
Bu iki soruya benim cevabım, “Evet çıkar ve çıkmalı da; hayır böyle bir hazırlıktan haberdar değilim” oluyor.
Yeni bir gazeteye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.