Ferhat Göçer'in babası AKP'li belediye başkanı çıktı!
Şarkıcı Ferhat Göçer'in hayatındaki bilinmeyenleri, Radikal muhabiri Nazan Özcan ortaya çıkardı. İşte o renkli röportaj..
Çıkış şarkısı ‘Git’in klibinin yönetmenliğini de yapmışsınız?
Video klipte çok büyük yönetmenlik yeteneğiniz olması gerekmiyor. İyi bir ekip her şeyi kotarıyor. 20 yıldır sektördeyim, 50’ye yakın klip çektiysek, hepsinin montajında başından sonuna vardım. Hep heyecanlıydı benim için. Sonuçta benim aklımdaki resimleri benden daha iyi oluşturabilecek kimse yok. Bundan sonra video kliplerimi çekeceğim. Teknik detayları öğrenmekten de çok zevk alıyorum.
Bu albüm için “Üzerine en çok titrediğim albümüm” demişsiniz! Daha önceki altı albüm ne olacak?
Çünkü bu albümde ilk defa bana ait dört şarkı var da ondan. Yani biraz da acaba ne olacak, nasıl karşılanacak heyecanı ve merakı var.
Türk Telekom’un reklam filminde ‘Memleketim’ şarkını söylediğinizde küçük çaplı bir kıyamet kopmuştu.
Yaşadığım en büyük kıyametlerden biriydi. Sebepleri var tabii. Ayten Alpman’ın efsaneleşmiş şarkısı olması, şarkının bazı fikirlerin bayrağı olması, Türk Telekom’un konumu ve şarkının genetiğiyle oynanması ve benim şarkıyı okuyuşumdaki farklılıklar gibi. ‘Memleketim’ gibi bir şarkı, biraz da tabuydu. Türk Telekom gibi bir şirketin reklamında olması, benim gibi geniş kitlelere söyleyen biri tarafından söylenmesi, söyleme şeklinin bozulması gibi durumlara verilmiş aşırı bir reaksiyondu o.
Siz cevap verince işler iyice karıştı.
Dönüp baktığımda sessiz kalmanın daha doğru olduğunu görüyorum. Duygusal insanlarız ve bazen tepkisiz kalma gücünü kaybediyorsunuz.
Hiç düşünmediniz mi peki tepki çekeceğini? ‘Memleketim’ ulusalcıların çok sahip çıktığı, bazı insanların da aşırı milliyetçi bulduğu bir şarkı.
Düşünmemiş olur muyum hiç! 43 yaşındayım, iki üniversite bitirdim, aşağı yukarı bir siyasi görüşüm var ama her şeyden önce sanatçıyım. Sadece şarkı söyleyebilmek için 21 yıllık hekimlik hayatımı feda ettim. Şarkı, tartışmasız güzel. Önünüze böyle bir şey getirilirse, yapmamak korkaklık olurdu. Kızarlar, bağırırlar, çağırırlar ama ben yaptım. Ayrıca şarkıdan nefret edilmez. Şarkının suçu değil ki! Kullananların suçu vardır ama şarkının suçu yoktur. ‘Çav Bella’ söylenmesin, o komünistlerin şarkısı denebilir mi? Sanat boyutuyla bakıyorum, eser güzelse, seslendirilmeli. Siyasi boyutuyla bakarsanız, birilerinin adamı olursunuz, ben birilerinin adamı olmak değil şarkı söylemek istiyorum.
Kadir İnanır’ın “İktidarın sofrasına oturmam” diye gitmediği ‘Açılım Kahvaltısı’nda siz de vardınız. Gitme sebebiniz neydi?
Şu anda halkların barışması için azıcık umudumuz varsa, o dönemde yapılan çalışmalarla başladı bu. Geldiğimiz noktadan daha iyi şeyleri hayal ederek ben gittim. Buna Kürt meselesi diye değil, ülke meselesi olarak bakmak lazım. İnsan ne kadar geleceğine bakmak isterse, o kadar geçmişine bakmalı derler. 80-100 senelik bir sorunu bir-iki senede çözemezsiniz. Şu anda geldiğimiz nokta bile mucizevi. İnsanların barış ümitlerinin çoğalması, dokuz aydır kimsenin ölmemesi ya da insanların rahatla ve gururla Kürt’üm diyebilmesi çok değerli. Ben şu tarafta bu tarafta değil, tarafsızlık zemininde konuşuyorum. Elbette bu bir geçiş dönemi ama son yıllarda yaşadığımız hızlı gelişmeleri bundan 10 sene önce hayal bile edemezdik.
Urfalısınız, peki Kürt müsünüz?
Evet evet.
Güneydoğu’da Kürt meselesinden etkilenmeyen aile yoktur. Sizin ailenizde etkileri var mıydı?
Yok çünkü ben İzmit’te bir dağ köyünde büyüdüm. Ben Türkçe büyüdüm. Annem babam sadece kendi aralarında bizim anlamamızı istemedikleri bir şey olduğu zaman konuşurlardı Kürtçe. Benim 12 Eylül’le ilgili hatırladığım, bizim Karabaş’ın beni sırtımdan ısırdığı ve 12 Eylül sabahı İzmit Devlet Hastanesi’nin penceresinden geçen tankları izlerken kuduz aşısı olduğum. Annem babam eğitimci insanlardı. Belki benim bilmediğim, yaşadıkları acı şeyler de vardır. Ben sonradan idrak ettim durumu.
Ne zaman?
Üniversitede, 19-20 yaşlarında. Apolitik olarak yetişmemin mesleki açıdan faydası oldu bana, hep çalışmaya endeksliydim. Siyasi gerçeklerin farkına varmam ise, artık başımı işten kaldıramadığım, hastanede ayın 18 gecesi, 48 saat nöbet tuttuğum zamana denk geldi. Ayrıca bir yandan da konservatvuara gidiyordum. Dolayısıyla da siyasetle ilgilenemedim, sadece izleyebildim.
İnsanlar artık rahatça Kürt’üm diyebiliyor dediniz ya, sizde de böyle bir çekince var mıydı?
Tabii ki vardı. Temelde varsınız ve kendinizle barışıksınız ama lanse etmekte tedirginsiniz. Çünkü bir kan davasının ortasındasınız. Her iki tarafın da acılarına ve öfkelerine temkinli yaklaşmak durumundasınız, yoksa bu gerçekliğini inkâr etmek değil. Ben Kürtlüğümle gurur duyan bir insanım ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve Türkiye sevdalısıyım. Şu topraklarda kardeşçe yaşamamız gerektiğine inanıyorum. Sonuçta iki eski eşim de Türk’tü, çocuklarım melez. Yani kendimi parçalayabilme ya da ayrılma şansım yok. Ve bugün bunu gururla ve rahatlıkla Kürt’üm diyebiliyorum. İnsanlar demokratik ortamlarda bağırsınlar, çağırsınlar, birbirini yesinler, belki küfretsinler ama kan dökmesinler! Ben sanatçıyım, bundan sonrası siyasetçilerin işi. Eğer bu sorunu çözmeyi kafama taksaydım, şu anda beni bir partide çalışır ya da bir milletvekili adayı olarak görürdünüz.
Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?
Şu anda değil, ama 10-15 sene sonra neden olmasın? Ama en az 10 sene müzik yapmak istiyorum.
Babanız da AKP ’den Yaylak belediye başkanı değil mi?
Evet. Bizim topraklarımızda belli bir siyasi gücümüz var. Dedem de Adalet Partisi için çalışırdı. Babam muhafazakâr, dindar bir insan. Kendine yakın gördüğü bir siyaset içinde insanına ve topraklarına hizmet ediyor.
AKP’li olarak yaftalanıyor musunuz?
O yaftalayanların yüzsüzlüğüdür. O benim babam ve ben siyasi fikirlerimi babamla bile tartışmam.
Siz kendiniz için doğru bulur musunuz o çizgiyi?
Şu anda ona veya buna yakınım ya da ileride şu zemine yakın siyaset yapacağım gibi bir şey söyleyemem. Müzisyen olarak işimi yapma dönemimdeyim. 10 sene sonra gene karşılaşırsak, o zaman bunu da konuşuruz.
Wikipedia’da sizin için ‘Türk şarkıcı’ yazıyor. Rahatsız ediyor mu sizi?
Hayır, fark etmiyor. Benim kavramım Türkiyelilik. Anadilim gibi Türkçe konuşuyorum, Türkiyeli olmaktan gurur duyuyorum, Türkiyeli yazsaydı çok daha güzel olurdu ama bu geçiş dönemi. Bu kavramlara da zamanla alışacak insanlar. Şu anda benim bildiğim ve söylediğim şu: Türkiye’de halkların eşit bir şekilde yaşamasının zorunlu olduğu, kimsenin kimseye sınıf farkı gözetebilecek ya da farklı sınıflardan ve milliyetten olduğu için ekmeğiyle, gelecekleriyle, hayalleriyle oynayabilecek bir hakkının olmaması gerektiği. Öyle bir ülke inşa edebilirsek, tadından yenmez.
Kürtçe şarkı yapmayı düşünür müsünüz?
Hakkıyla yapabilirsem bir gün olur ama şu anda dile hâkim değilim. Ama işin içine siyasi rant da koymamak lazım. Bu çok moda, şunu yapayım demem.
Siz aslında Beyaz Türkler çok dinlenen birisiniz...
Asla! Bu Beyaz Türklük ve ulusalcılık kavramları beni çok rahatsız ediyor. Özellikle Beyaz Türk tepemi attırıyor.
Sebep?
Vatanı sevmek anlamındaki milliyetçilikten değil ama ırkçılık ve kafatasçılık içeren milliyetçilikten nefret ederim. Türklüğü kastetmiyorum ama başına “beyaz” gelince fena oluyor çünkü onun içine kafatasçılık ve ırkçılık giriyor. Ben de vatanımı severim ve Türkiye’de halkların kardeşçe yaşaması gerektiğine inanırım. Ama kimsenin bir başkasını ırkı, diniyle aşağılayacak ya da birbirine sınıf farkı yaratacak bir hakka sahip olmadığını düşünürüm. Amerika’da WASP’lar var ya, Amerikan ırkçılığını anlatır (White, Anglosakson Protestan), onlardan başka kimse başkan olamaz vs. vs. Türkiye’de de küçük Amerikancılık yapılıyor. WASP’ın buradaki karşılığı, Beyaz Türk oldu. Öyle özdeşleşti ve bu beni çileden çıkartıyor. İnsanın varoluşuna aykırı olduğunu düşünüyorum.
Ama sizi dinleyenler arasında onlar da var.
Bir piramit olarak düşünün. En üstteki üçgende Beyaz Türkler ama o üçgenin en üst kısmındaki minik üçgen daha var, orası işte benim hoşlanmadığım Beyaz Türkler. Yani o küçük üçgende yaşayan, siyasi, elit, tehlikeli ve kafatasçı olanlar. Ulusalcılar bile daha sempatik geliyor bana. Yoksa bugün Beyaz Türklük belli yaşam standardının da simgesi. Ben de aslında bir Beyaz Türk gibi yaşıyorum, seyahatler, konserler, gittiğimiz yerler vs..
NAZAN ÖZCAN / RADİKAL