Fox Haber'in sırrı ne? Doğan Şentürk Turktime'a konuştu!
FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk Turktime Yönetim Kurulu Başkanı Talat Atilla ve Yayın Yönetmeni Ersin Tokgöz'e konuştu...
TGRT FOX olup yayına başlayınca birçok insan dudak büktü. Öyle ya, FOX iddialı bir uluslararası devdi ve başa güreşmeyeceği bir piyasaya girmezdi. Peki Kanal D'nin, Star'ın ATVnin kumandadaki yerleri parsellediği bir piyasada bu nasıl olacaktı? Bir de işin haber boyutu vardı tabii. Uğur Dündar, Ali Kırca, Mehmet Ali Birand gibi devlerin başında olduğu haber merkezleri nasıl geçilecek, onlarla nasıl mücadele edilecek ve yer kapılacaktı? Biz iki yıl önce olduğu gibi bir kez daha işin haber boyutunu konuşalım istedik. Çünkü 42 yaşındaki Genel Yayın Yönetmeni ile o devler arasından sıyrıldı ve reyting listesinde başa oynamaya başladı FOX Haber. Peki, bu nasıl oldu? Sessiz sedasız gelen bu başarının arkasında nasıl bir taktik, nasıl bir anlayış vardı? Tüm bunları ve çok daha fazlasını biz sorduk, FOX Haber Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk anlattı. İşte ders niteliğindeki bir yükseliş öyküsü...
Bundan yaklaşık iki yıl önce yine Turktime'e konuşmuş ve Fox konsüllüğü görecek demiştiniz. Gördünüz mü?
Göremedik. Ben Turktime'a verdiğim röportajda siyasi bir terminolojiden bahsetmiştim. Fransız İhtilalinin beş aşama olduğunu (Eta Jenero, Milli Konvansiyon, Meşruti Krallık, Direktuvar ve Konsüllük) söylemiş ve en son aşamayı göreceğiz demiştim. Tamamen terminolojik olarak benim habere bakış açımla özdeşleşen bir tanımdı. Koyduğumuz hedefi belirtmesi için kullandığım bir terimdi. Demiştim ki gerekirse konsüllüğe kadar ihtilal kendi evlatlarını da harcayabilir. Çünkü bu bir süreç, bir hız, amaca kilitlenmiş insanların oluşturabileceği bir süreç. Dolayısıyla burada geride kalan insanların zaman zaman oyundan düşme ihtimallerini de göze aldım. Güzel bir söz vardır; koşanlar yürüyenleri görmezmiş ama yürüyenler koşanları görürmüş. Biz bu süreçte koşmayı hedefledik ama konsüllüğe henüz gelemedik.
Hangi aşamadasınız peki?
Konsüllükten önceki aşamadayız galiba. Bir kere ayakları yere basan bir haber merkeziyiz. Çünkü sadece reyting sonuçlarıyla, ekrana yansıttığımız özel haberlerle, kurgularla kalıcı olunmayacağını biliyoruz. Türkiye'de kalıcı olmanın başka kriterleri var maalesef. Malesefin altını da çiziyorum burada.
Hangi kriterler bunlar?
Bu kriterlerin başka kriterler olduğunu ve bunları da hepimizin bildiğini, şimdi Talat sen çok tecrübeli bir yönetici/patronsun. Televizyonda çalışmasan da yıllarca gazetecilik yaptın. Hem de Ankara'nın göbeğinde yaptın, yapıyorsun. Ankara gazetecileri daha iyi bilir bu kriterleri. Ben gazeteciliğin kriterlerini asla siyaset, ekonomi koridorlarından ya da kartvizit kutularından geçmesini tasvip etmiyorum. Bir kere gazetecilik bir yerden geçecekse birincisi kendi meslek camiasından, rahmetli Ufuk Güldemir'in de öğrencileriyiz, özellikle genç yayın yönetmenleri, bize söylediği bir şey vardı; evet halka yapıyorsunuz bu haberleri ama unutmayın ki Babaili'ye de sektöre de yapıyorsunuz. Habercilikte insanın önemli kriteri halktır, seyircidir ama insanın kendi meslektaşları tarafında övülmesi bambaşka bir şeydir. Meslektaşlarının verdikleri ödüller bambaşkadır. Biz 2007'den itibaren istikrarlı bir haber merkezi oluşturduk. Pek çok ödül aldık ama bu ödüllerin içerisinde üst üste iki kere aldığımız Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin yılın televizyon haberi ödülünü önemsiyoruz. Çünkü bizim için tek kriter meslek grubumuzun verdiği ödüldür. Onun dışında da siz değerli meslektaşlarımızdan gelen pozitif eleştiriler. Negatifleri dikkate aldığımız kadar pozitifleri de dikkate alıyoruz. Hiçbir zaman bizi eleştiren başka güç odaklarının eleştirilerini dikkate almadık halk hariç. Çünkü herkes kendi cephesinden eleştiri yapıyor ama bir meslektaşınız sizi eleştiriyorsa onun bir cephesi, bir menfaati yoktur. Duru, saf ve rafine bir eleştiridir. Bizim başarımızdaki belki de en önemli kriter bu. Biz yaptığımız işlerde hiçbir zaman meslektaşlarımızı göz ardı etmedik ve hep etkileşim içinde olduk. Çünkü öyle bir ekip oluşturduk ki, hem çok interaktif bir ekip, hem de saat 7'den sonra da gazeteciliği yaşam biçimi haline getirmiş insanlar. Mesela gidip arkadaşlarıyla bir yerde bir şeyler içen biri aramızda yine o haber merkezi için gerekli hizmetleri, detayları aldı, düşünceleri topladı ve geldi bizimle paylaştı. Biz her sabah yazı işleri toplantısında bugün memlekette ne olmuş, yurtta ne olmuş, dış haberlerde ne olmuştan önce genel bir muhasebemizi yaparız. Bunu bütün arkadaşlarımızdan check edebilirsiniz. Bizim Ankara'yı da görmüş pek çok yazı işleri kadromuz var pek çok güçlü isimden oluşan tek tek şimdi isimlerini saymama gerek yok ama hepsi gerçekten işinin uzmanı isimlerden oluşuyor. Önce bir genel olarak nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı ve bizim gidişatımızın çeşitli birimlerde, çeşitli topluluklarda, Türkiye genelinde veya Ankara'daki siyaset koridorlarında ya da İstanbul'daki iş dünyası koridorlarından çok sektörümüzde anlamlandırırız. Ve cesuruz.
Bu cesaretin kaynağı ne?
Çünkü hiç kimseyle bizim gizli bir gündemimiz, bir menfaat ilişkimiz yok. Benim de yok arkadaşlarımın da. Bir gün bu işimizi yapmayabiliriz, bu müessesede olmayabiliriz ama unutmayalım ki benim haber merkezinde gazeteciliği namusuyla, haysiyetiyle sürdürecek, internet medyasında sürdürecek, köşelerinde sürdürecek, kendi yarattığı ortamlarda sürdürecek, hiçbir şey yapamıyorsa evinde yazdığı yazıyı A4'le çoğaltıp dağıtabilecek kadar namuslu ve iyi gazetecilere sahibim.
BEŞ YIL İÇİNDE BİRÇOK YENİ YÜZ YARATTIM, BUNDAN SONRA DA BÖYLE ANILMAK İSTİYORUM
Bu aynı zamanda diğer haber merkezlerine bir gönderme mi?
Hayır. Ben bütün haber merkezlerine değer veriyorum. Çünkü eğer onlara değer vermezsem değersiz bir ortamda olurum ki bir geminin içerisinde düşünebiliyor musunuz sadece sizin kamaranız çok sağlamsa ve yalıtımını iyi yapmışsanız, su almayacak. Denizin ortasında güvenli bakabilir misiniz? Çünkü o gemi battığında bütün kamaralar su aldığında belki sizin kamaranız su almaz ama oksijensizlikten ölürsünüz. Dolayısıyla ben o geminin içinde bir insanım. Eğer o gemide bir aksaklık varsa, dümen dairesinde, makine dairesinde o benim kamaranın içindeki değerlerimi de etkiler. Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca gibi ustalarımız olmasaydı bugün onları pozitif transfere çevirip bambaşka bir yerde olmazdık. Bizler onların talebeleriyiz, bunu inkar edemeyiz. Bizim haber merkezimizdeki herkes mutlaka bu üçünden biriyle kesişmiştir. Onlardan görmüş, öğrenmiştir bazı şeyleri. Bizden sonraki isimler de bizimle kesişecek. Mesela Ufuk beyle çalışmasaydım yeni yüzlere şans vermenin ve bir şeyler yapmanın önemini bilmezdim. Ben beş yıl içerisinde yeni yüzler yaratan bir insan olarak anıldım Bab-ı Ali'de ve bundan sonra da öyle anılmak istiyorum. İnsanlara ekran fırsatı vermek istiyorum ama hangi insanlara? Sokaktan gelen insanlara. Rosa Luxembug'un bir sözü var; bir gün sokaklar kazanacak diye. Ben Bab-ı Ali'de bir gün sokakların kazanacağına inanıyorum. Sokaktan gelmeyen, sokağı yansıtmayan bir gazeteci başarılı olamaz. Sokaktan gelen insana hitap etmezseniz başarılı olamazsınız. Bugün dünyada baktığımızda dünyadaki önemli gazetelerin tamamı sırf sokağı yakalayabildiği için başarılı olmuştur İndipendent gibi.
Bunun farkı ne?
Menfaatsiz bir şekilde sokağın aynasıyız. Bizim haberlerimize baktığında hiç kimse yorum yapıyor diyemez. Haberlerimizde hiçbir zaman yorum yapmadık ya da şunun hesabına bunun hesabına haberler yapmadık. Bağımsız bir editöryalle yaklaşık beş yıla yakındır biz bunu yakaladık ve kısa dönemli reyting hesabı yapmadık. Evet, bir dönem magazin verdik, bir dönem çok ciddi anlamda siyasetten uzak kaldık. Çünkü çok büyük anchorlara karşı yarışıyorduk ve onların siyaset haberlerinin bizden çok daha fazla reyting yaptığını görüyorduk. Daha fazla uzun canlı yayınlar tutuyorlardı. Ama işte bizim o süreçte güç toplamamız gerekiyordu. Yavaş yavaş yaşam haberleri, insan öyküleri, magazin haberleri ile giderek kendisini konvertable hale getirip bir süre sonra siyaset haberlerinde de kaynak olmaya başlıyor.
PATRONUMUZUN YABANCI OLMASI BAŞARIMIZDA BÜYÜK ETKEN, ÇÜNKÜ...
Siz tavır gazeteciliği yapmıyoruz diyorsunuz ama son zamanlarda özellikle AKP ile dillendirilen bir görüş var. Deniyor ki bu kadar ezici bir tahakkümün olduğu bir yerde kim daha muhalif olur, tavrını sert koyarsa o halkta karşılık görecek ve izlenecektir. Ama sizin haberleri getirdiğiniz noktayı görünce bu teori de çürüyor gibi. Siz ne dersiniz?
Bir gelişim süreci. Biz olayın fotoğrafını çekiyoruz. Fotoğrafı çekerken bazı kesimler tarafından muhalif yayın yaptığımız iddiası olabilir, bazı kesimler tarafından yandaş yorumları gelebilir. Bizim için önemli olan kendimizi bilmemizdir. Biz Tekel işçilerini verip o haberin hemen arkasından İzmir Konak Belediyesi'nde CHP'nin attığı işçileri yapabiliyorsak doğru yoldayız demektir. Tekel işçilerinin peşinden ben hemen bu haberi de verebiliyorsam, benim haber merkezimin hiç kimse ile bir hesabı, gizli bir gündemi yoktur demektir.
Patronunuzun yabancı olması bunda ne kadar etkili?
Son derece etkili. Bugün Fox haberin başarılı olmasında bence en büyük etkenlerden birisi budur. Çünkü bizim bulunduğumuz şirketin hiçbir şekilde medya dışında bir gelir kaynağı yok. Bizim şirketimiz dünyanın en büyük 2 devinden birisi dünyada. Ve adı Newscorp. Başında news kelimesi var. Haber şirketi yani. Biz habercilikten para kazanıyoruz. Bizim şirketimizin herhangi başka bir sektörde, Ankara ile veya başka bir yerle işi yok. Çok net bir şekilde habercilik yapıyoruz. Habercilik yaparken elbette ki yoruma ihtiyaç duyulan yerler de oluyor. Ama bunlar köşe yazarlarıyla yapılıyor. Mesela Wall Street Journal'ın köşe yazarları var gruba ait yorumu onlar yapıyor ama hiçbir şekilde haberde bir yoruma izin verilmiyor. Biz televizyonculuk yapmıyoruz, biz fotoğrafçıyız. Biz televizyon haberciliğinde yeni bir ekol yarattık Türkiye'de. Ha muhalefet yapan kazanır düşüncesi ben buna katılmıyorum. Eğer bir şeyi birinin gözüne sokarak yapıyorsanız, halk bunu anlar.
REYTİNG İÇİN MUHALEFET YAPANI HALK ANLIYOR...
Ama orada şöyle bir şey var hiç kimse düzgün muhalefet yapamıyorsa, yapan öne çıkıyor...
Öne çıkıyor ama kazanmak başka, öne çıkmak başka bir şey. Halk eğer sizin bu muhalefetinizi öne çıkmanızı reyting amacıyla yaptığınızı anlıyorsa orada siz halkı kandıramıyorsunuz. Bence halkı hafife almamak gerekiyor. Muhalif tavır gösteremeye hakkınız yok. Muhalefeti temsil eden bir haberi veriyorsanız, biz bunu sizden reyting toplamak için değil gazeteciliğin gereği olarak, mecbur kalarak veriyoruz, görmezden gelemeyizi seyirciye bir şekilde hissettiriyorsanız seyirci bunu ayırıyor. İşte bizi ayıran ana etken bu. Bizim dilimiz, çok iyi gazetecilerden oluşan bir ekip olmamız, sokağı anlamamız... Biz bir haberi yazarken empatik olabiliyoruz. Bizim anchorumuz evin kızı oluyor, bizim saha anchorımız Fatih Portakal evin oğlu oluyor. Işınsu Tezkan, Nazlı Tolga evin çocukları oluyor. Newscorp'un belki de bize aşıladığı en önemli şey bu. Bakın ben bütün meslektaşlarıma bunu tavsiye ediyorum; yurtdışı yabancı bir kurumda çalışmanın inanılmaz ayrıcalıkları var. İkinci bir üniversite oldu benim için burada çalışmak. Her şeyden önce bussiness management dediğimiz işin parasal boyutunu eskiden genel yayın yönetmenleri haberciler para kazandırmaz diyorlardı. Habercilere biz para kazanıyoruz onlar yiyor. Çoğu genel müdür tanıyorum ikili görüşmelerde, dostlar arasında "ya elimden gelse habercileri çıkarıp yerine bizi koyarım" diyenler var. Ama bizde durum değişti. Biz Türkiye'de ilk defa habercilikten şirketine para kazandıran bir haber bülteni yapıp üstelik reklamlarda da çok üst sıralara tırmandık.
Nasıl oldu bu reklamla mı?
Evet reklamla. Mesela haberin tam ortasında reklama giriyoruz. 1.5-2 dakikalık çok ciddi gelir getiren bir reklama girip ve o reklamdan sonra düşmeden yolumuza devam edebiliyoruz. Hiçbir haber bülteni haberin ortasında reklam veremiyor. Ya başında ya da sonunda veriyor. Biz hem başında hem sonunda hem ortasında reklam alıyoruz ve buna rağmen geçiyoruz. Bu benim kurumuma karşı görevim. Neden çünkü çalışanlarımın maaşını ödemek istiyorsak ve sadece gelirimiz yayıncılıksa o zaman başka türlü bir oyun düzeniyle oynamak gerekiyor. Bu oyun düzeninin adı da parayı kollayacaksın. Eğer orada şirketini temsil ediyorsan hem para kazandıracaksın, em parayı tasarruflu harcayacaksın, hem de yaptığın haberlerden o şirketin kasasına para sokacaksın. Ama bunu yaparken de asla ilklerinden vazgeçmeyeceksin.
BİZ BURADA SADECE KARLILIK İÇİN VARIZ, LEVENT KIRCA BUNUN BİR PARÇASI OLARAK VARDI
Fox ortada bir yayın anlayışıyla bir habercilik fotoğrafı ortaya koyuyor bir yandan da sıkı muhalefet yapan Levent Kırca'nın Olacak O Kadar'ı getirdi. Bu bilinçli bir tercih mi?
Tamamen bilinçsiz bir tesadüf. Bu aslında şöyle; şu an devam etmiyor eve ama herhangi bir baskından dolayı değil. Karlılıkla ilgili bir şeydi. O an şirketin işine o geliyordu, şu an gelmiyor. Biz bence bu işi çok ciddiye alıyoruz. Televizyonculukta, bizim grup bu olaya böyle bakmıyor, biz ticaret yapmak için buradayız, para kazanmaya geldik buraya diyorlar. Levent Kırca bize reyting getiriyorsa getiriyordur. Levent Kırca muhalefet yapıyor mu ben buna da katılmıyorum. Allah aşkına Levent Kırca sadece bu iktidara mı muhalefet yaptı? Erdal İnönü'ye yapmadı mı? Turgut Özal'a yapmadı mı? Süleyman Demirel'e yapmadı mı? Her dönemde medya bunu yapabilmeli. Ha hükümet için baktığınızda, hükümete de kimse bu anlamda baskı yapıyor diyemez. Biz kendimiz bundan ayrılıncaya kadar bize en ufak bir şekilde iktidardan bunu neden yayınlıyorsunuz, neden yapıyorsunuz şeklinde bir uyarı gelmedi.
Hiç telefon gelmedi mi?
Hayır gelmedi. 2011'e giriyoruz, 5 yıldır genel yayın yönetmeniyim. Yeri geldi iktidarın hoşlanmadığı haberi de yaptım, yeri geldi muhalefetin hoşlanmadığı haberi de yaptım. Bana bir gün bile hükümetten "arkadaş sen bize neden çakıyorsun, neden böyle yapıyorsun, sana şunu yaparız, bunu yaparız, seni o koltuktan kaldırır başkasını oturturuz" gibi bir şey gelmedi.
BİZ KİMSEYE EKRANDA KÜFRETMİYORUZ, ONUN İÇİN BASKI GELMİYOR!
Ama bu anlayış herkese gösterilmiyor. Sizin farkınız ne?
Bunu pek çok arkadaşımla da tartıştım. Biz küfür etmiyoruz. Bazı yerlerde iş küfüre kadar gidiyor ama bırakın başbakanı siz sokaktaki bir ayakkabı boyacısına bile küfür edemezsiniz. Ve o kişi o kişinin başbakanı ise ona daha çok saygı duymak zorundasınız, Cumhurbaşkanına, meclis başkanına, genelkurmay başkanına, bu ülkenin ana muhalefet liderine saygı duymak zorundasınız. Ama haberciliğimizi yapmamak olmaz bu da küfür etmemizi gerektirmez. Fox haberin bana göre böyle bir yeri var. Ekranda yüzünü buruşturan bir parti lideri olabilir ama ona hakaret etmediğin, küfür etmediğin sürece hoşlanmadığı bir haberi yapabilirsin düzeyli bir şekilde. Bir şey söylemenin 105 şekli vardır. Biz o 105 şekilden 105. yi deniyoruz. Yani ben genel olarak hiç böyle bir uyarı, tepki almadım.
Peki, siz almadım diyorsunuz ama genel olarak baktığınızda siz de duyuyorsunuz, baskının ne boyutta olduğu sık sık konuşuluyor. Medyaya bir baskı var mı yok mu sizce?
Muhaliflik bir tercihtir. O kadar ince bir çizgi var ki; tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan durumu. Şimdi bir baskı var ama bu baskıyı daha da artıran bizlerin yanlışları. Bizlerin derken sektörün. Bana göre bir haberin altına attığınız spotta tavır almanız yanlış. Biliyorum ki siyaset dünyası haberleri sessiz dinliyor. Havalimanlarının VIP salonlarında, bir yerden bir yere giderken ya da seçim otobüsünde. Ve haberi sadece o başlıkla algılıyor. Algı gerçektir. Bir haberin içerisinde ne kadar objektif olursanız olun, ki benim de başıma gelmiştir, o başlıktan dolayı kendimizi yanlış ifade etmiş, yanlış anlaşılmışızdır. Bu yüzden biz başlıklara çok dikkat etmeye başladık son yıllarda. İkincisi başlıkta yorum yapmamaya çalışıyoruz. Üçüncüsü evet, haber programlarında çıkan konuklar vasıtasıyla iktidarın işine gelmeyen şeyler olabilir ve baskı olabilir. Ama ben şunu söylüyorum; baskı yok demiyorum baskıyı inkâr da etmiyorum.
FOX HABER'İN YAYIN POLİTKASINI TAMAMEN BEN BELİRLİYORUM, DIŞARIDAN MÜDAHALE YOK!
Yani baskı var ama onu artıran yine gazetecilerin tutumu...
Bizim de kendi içimizde özeleştiri yapmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer haberciysek eleştirimizi yapmalıyız ama küfüre kadar götürmemeliyiz. Bakın ben buradan açıklayayım nazar değmez inşallah, biz yıllardır RTÜK'ten ceza almıyoruz. Türkiye'nin bu ortamında RTÜK'ün de bu kadar hassas olduğu dönemde ceza almıyoruz işimizi iyi yaptığımız için. Bu röportajdan sonra nazar değip gelirse bilemem. Demek ki muhalif haberlerde de, muhalif olmayan haberlerde de işimizi iyi yaptığımızı gösteriyor bu. Ben baskı yok demiyorum, biz baskı altında değiliz diyorum. Neden baskı almıyoruz, bugün caddeye çıktığınızda şunu duyabilir misiniz? Fox haber şuna yakın, buna yakın. Biz bunu başardık, kimseye yakın ya da uzak olarak algılanmıyoruz. Üniversitede hocam "Güçten daha güçlü güçler dengesi vardır. Eğer güçler dengesini iyi yönetebiliyorsanız aynı zamanda gücü de iyi yönetiyorsunuz demektir." Biz onu yapıyoruz.
Siz çok büyük bir uluslararası şirketin Türkiye yöneticisisiniz. Buradaki yayın politikası mı sizi belirliyor, siz mi yayın politikasını belirliyorsunuz?
Şu ana kadar Fox haberin bütün yayın politikasını takımın başında olan kişi Doğan Şentürk belirlemiştir. Bana bir kere bile genel yayın müdürüm tarafından telefon açılıp da bu haberi neden böyle verdik şöyle verelim denmedi. Ki çok başarılı olduğunu düşündüğüm biri. Ekrana farklı bir ruh getirdi. Bir yabancı olmasına rağmen Türkiye'yi kısa sürede çözmeye başladı. Ve Fox'un geçen yılki yayınlarına baktığınızda bu yıl çok ciddi bir gelişim var. Diğer yönetici arkadaşlarım da öyle çok gençler.
TÜRBANLI ÇALIŞANIMIZ YOK AMA ENGEL DE YOK, OLABİLİR...
Yabancı bir patron olunca milli hassasiyetlere ne kadar duyarlı olunacak endişesi oluştu. Ve çok enteresandır ki şu anda milli hassasiyetlere en duyarlı kanlardan biri Fox. Burada sizin biraz milliyetçi olmanızın patron nezdinde etkisi mi var? Yoksa durum ne?
Asla. Böyle bir müdahale yok. Özellikle bir talimat gelmedi. Gelseydi söylerdim. Ayrıca böyle bir talimat almanın da utanılacak bir yanı yoktur. Haber merkezi olarak bu hassasiyeti gösteriyoruz çünkü Ankara'da Sedat Bozkurt var, onun altında Tülay var, İstanbul'da ben varım, Lütfiye Pekcan var, Murat Keskin var, Kubilay Tümen var, Ercan Gün var, Eniz Ersoy var, Hasan Aydın var, Serdar Ertuğrul var, Erol Candabakoğlu var. Bizler bu hassasiyeti taşımalıyız. Çünkü bu toprağın çocuklarıyız. Bugünlerde özellikle siyah Türk, beyaz Türk tartışması var ben gülerek izliyorum. Yani Siyah Türk eğer bu ülkenin topraklarının çocuğu ise biz Siyah Türk'üz, eğer Beyaz Türklük bu ülkenin vizyonu ise ve o vizyonu görüp geleceğe dair hem mesleki hem sektörel anlamda hem de ülke çıkarları anlamında yeni gençlerin önünü açmaksa, onlara fırsat vermekse, sokaktan gelen yetenekli çocukları ekrana taşımaksa Beyaz Türk'üz. Bu anlamda ülkenin inanç değerleri var, bir dini var, saygı göstermek zorundasın. Biz herkesin medyasıyız. Ve herkesten bir parça bizim içimizde var. Bizim editöryal masamızda kazandığımız en büyük nokta şu; bizim masamızda her ideolojiden her inançtan insan var.
Türbanlı çalışanız var mı? Ya da gelse öyle biri, işe alır mısınız?
Türbanlı çalışanımız yok. Böyle bir önyargım yok. Ve ben insanları medyada türbanlı, türbansız diye ayırmıyorum. Hasan Hüseyin Korkmazgil'in bir şiiri var: Bir oğlum olacak adı temmuz uykusuz, korkusuz, beter mi beter, ben beynimi satarak yaşıyorum, o benden proleter diye onun gibi biz kafamızı satarak yaşıyoruz. Dolayısıyla türbanın altındaki kafa önemli benim için. Bu ülkenin değerlerine bu ülkenin inancına her şeyden önce Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığına, bazı çizgilerine, bu topraklara, Mustafa Kemal Türkiye'sine, çağdaş medeniyetlerine uygun çalışıyorsa bu kafa bizim kafamızdır.
FOX, TÜRKİYE'Yİ ÇOK ÖNEMSİYOR, ÇÜNKÜ...
Büyük patron Fox Türkiye'nin performansından memnun mu?
Son derece memnun. Ve grubumuz Türkiye'yi çok önemsiyor. Tabİi ki bir haber genel yayın yönetmeni olarak grup stratejileri hakkında çok açıklama yapmam doğru olmaz, bu benim görevim değil, her zaman kendi görevimin ne olduğunu bilen bir insanım. Ama şu kadarını söyleyebilirim; Türkiye'yi grubumuz çok önemsiyor ama burada önemseme lütfen şöyle algılanmasın, Türkiye politik konular açısından önemseniyor, tabiî ki bu bir parçası, her medya kuruluşu özellikle uluslar arası şirketler yatırım yaptığı yerdeki politik gelişmeleri yakından izlerler. Ama bizim Türkiye'yi önemsememizdeki ana amaç; muhteşem bir reklam pazarı, muhteşem bir genç nüfus, muhteşem büyüklükte gelişen bir televizyon seyircisi yani para kazanma potansiyeli fazla.
Son dönemde Doğan Grubu'nun satışında sizin grubun da görüşmeler yaptığı söylendi. Bu da o bakışın bir parçası mı?
Bizim grubun Doğan Grubuyla böyle bir görüşme yapıp yapmadığı konusunda bir bilgim yok. Açıkçası beni ilgilendiren bir boyut da değil. Böyle bir görüşme var ya da yok diyemem çünkü gerçekten bizimle yürüyen bir şey değil. Biz Fox olarak Türkiye'de bir televizyonuz. Eğer böyle bir grup stratejisi yapılırsa bizim çok üstümüzde yapılır tekrar söylüyorum böyle bir konuda bilgim yok, olsaydı mutlaka paylaşırdım. Ama şunu iyi biliyorum ki grubumuz Türkiye'de ticari amaçla bulunuyor. Bunu ben bizzat yaşadıklarımdan biliyorum.
EN BÜYÜK EKSİKLİĞİMİZ GAZETEMİZİN OLMAMASI!
Bir gazetenizin olmaması bir eksiklik değil mi?
Çok büyük bir eksiklik... Özellikle bunun grupta eksikliğini en çok yaşayanlardan bir benim. Çünkü baktığımızda rakiplerimizin hepsinin birer gazetesi var. Ve yaptıkları her şeyin gazetelerinde reklamları yapılıyor. Örneğin çok başarılı sabah haberlerim var. Eğer benim gazetem olsaydı, Fatih Portakal'ın başarısı bugün ikiye katlanırdı. Ve bunu görmezden geliyor rakiplerimiz. Bu normal. Ticari bir rakip sonuçta... Neden görsün ki? Neden Milliyet, Hürriyet gazetesi benim sabah haberlerimi ön plana çıkarsın ki? Çıkarması bir habercilik aslında ama biliyorum ki onlar eğer yiğidin hakkını yiğide teslim ederse biri onları arar ve neden rakibinizi yazdınız diye baskı yapabilir. Bizi haftalardır aylardır görmezden geliyor gazeteler. Çünkü kendi grubundaki kanalları geçiyoruz. Başarılı giden bir ana haber bültenimiz var.
Bu eksikliği dile getiriyor musunuz? Bir gazetemiz olsa daha iyi olur diye.
İletiyoruz tabi ama bu bir grup stratejisi.
Böyle bir eğilim var mı peki?
Hiç bilmiyorum. Böyle bir eğilim sezmedim açıkçası. Şimdilik televizyonla gidiyoruz ama bu eksikliğin yöneticilerimiz de farkında, biz de dile getiriyoruz. Mesela ana haberimiz, gece haberlerimiz çok iyi gidiyor. Şu anda olumlu tepkiler de alıyoruz. Bunları maalesef medyada pek göremiyoruz. Sağ olsun geçen hafta hiç konuşmadık ki gerçi konuşarak yazmadığını da biliyorum, çok nitelikli bir kalemdir Mesut Yar bizi yazmış; artık Doğan Şentürk'ü ve Fox haberi görmezden gelemezsiniz diye.
BEN KISKANÇ BİR YÖNETİCİYİM, İYİ OLAN BÜTÜN HABERLERİ KISKANIYORUM!
Şu an rakip olarak kimi görüyorsunuz haber bültenleri içerisinde?
İstisnasız hepsini görüyorum. Saat 1 civarında haber merkezimize gelen ilk 100 listesi benim gerçek anlamda stratejilerimi belirliyor mu? Evet ama rakip olarak görmem şudur: ben haberle rekabet ediyorum. Bir haberi en iyi şekilde nerede gördüysem ben o haberi benim ekibimim neden yapmadığı konusunda hesap soruyorum. Bazen Flaş Tv'de, bazen Kanalturk'e çok iyi haberler görüyorum. Bugün TV'de Tarık Toros'un yaptığı programı çok beğeniyorum. Son zamanlarda çok güzel işlere imza attı. Bu benim sadece Mehmet Ali Birand, Ali Kırca ve Uğur Dündar'ı izlediğim anlamına gelmez. Ben kıskanç bir insanımdır. Düşünün her erkek eşini kıskanırken erkek kategorizasyonu yapar mı? Ben de kıskanç bir yöneticiyim de dolayısıyla da herkesten kıskanırım.
Genelde televizyonların benimsediği bir format var: Tokuşan kafalar. İki karşıt görüşü çıkartıp onlar gündemi tartışsınlar zaten muhtemelen kavga da çıkar sonra gelsin reytingler. Her kanalda var bu. Sizde neden yok?
Kayıkçı kavgasından alınan reytingin gerçek reyting olmadığını düşünüyorum. Ben bunu da denedim. Bilerek denedim. Gece haberlerini oluşturdum. Fox habere Işınsu Tezkan'la Olgun Özal ve sonrasında yorumcular almaya başladım. Ve yorumcuları sizin dediğiniz şekilde tokuşturmaya başladım. Fakat gördüm ki seyirci kaçtı. Ne söylediği belli olmayan, kavgada gürültüde yumruk sayamayan seyirci o programı izlemiyor.
Madem izlenmiyor, neden bütün kanallar ısrarla yapılıyor?
Bence nerede izlemesi gerektiğini biliyor. Bir de bu iş moderatör işi. Ben gücümün nerede başladığını, nerelerde güçlü olduğumu bilen bir yöneticiyim. Yani bir koşuya çıkarken maratonun hangi aşamasında atak yapacağımı iyi bilen bir insanım. Hiçbir zaman güçlü moderatörlere karşı böyle bir şeye girmem. Ama benim de gücüm haber merkezim, editöryalım. Benim mühimmatım var onların silahları var. Mühimmat biterse silah susar, ama mühimmatınız fazla ise her zaman o mühimmatı kullanacak bir silah bulabilirsiniz.
GELDİĞİMİZ NOKTADAN MEMNUNUZ AMA TATMİNKAR DEĞİLİZ!
Habercilikte bir idolünüz var mı?
Habercilikteki idolüm Ufuk Güldemir'dir. Çünkü Ufuk Güldemir Türkiye'de bir işe ters bakmayı, bir işin perde arkasına bakmayı bize öğreten tek adam.
Şu an geldiğiniz noktadan memnun musunuz Fox olarak?
Çok memnunum ama tatminkâr değilim. Yani daha iyisi olabilir, daha iyi haberler yapabiliriz. Çok yanlışlarımız oluyor siz farkına varmıyorsunuz ama içeride birbirimizi çok şiddetli eleştiriyoruz. Her akşam ağlama derecesine geldiğimiz anlar olmuştur. Şu anda bile reytinglerde pek çok güçlü haber merkezlerini geçtiğimiz dönemlerde bile kendimizi çok ciddi eleştiririz. Çok hata yapıyoruz ama bu iş üretildiği için, iş üretildiği sürece hata da olur.
Reyting olarak memnun musunuz peki?
Üçüncü oluyoruz, ikinci oluyoruz son haftalarda pek dördüncü, beşinci olmadık. En kötü dördüncü oluyoruz öyle söyleyeyim.
Kesiyor mu bu sizi?
Tabii ki kesmiyor. Geleceğimiz var, buradaki bütün arkadaşlarımın geleceği var. Buradaki tüm arkadaşlarımın gelecekte çok iyi işlere imza atacağını, çok başarılı olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bu hiçbirimizi kesmemeli. Beni kesmiyor açıkçası. Ben 42 yaşında bir genel yayın yönetmeniyim. 36 yaşında oturdum o koltuğa. Ben o koltuğa oturduğumda herkes Ankara'da da İstanbul'da da bana ömür biçmişti. Doğan Şentürk 2-3 ay sonra gider dendi. Ortada çok güçlü anchorlar, çok güçlü yöneticiler, duayenler varken bu haber merkezini asla yönetemezler dendi. 36 yaşında oturdum o koltuğa 5 yıl oldu. Ve bizim işte 5 yıl önemli bir süredir. Çok iyi bir ortamda çalıştığımı, şanslı bir genel yayın yönetmeni olduğumu biliyorum. Grubumdan dolayı çok uyumlu bir patron, çok uyumlu bir genel müdürle çalışıyorum. Dolayısıyla önemsiyorum bu başarıyı ama 42 yaşındayım. Neden yetineyim ki bununla? Yetiniyorum dediğiniz anda bitmişsinizdir zaten. Bir şeyler yapmamız gerekiyor. Ana haberler çok tek düzleşti. Bugün 6-7 tane ulusal kanalın ana haberini izleyip anchorları bir yana atıp baktığında yapılan bütün haberler aynı. Benim yaptığım haberle, Show TV'nin, Star TV'nin, Kanal D'nin yaptıkları arasında hiçbir fark yok. Hep aynı konular. Bendeki birinci haber, ondaki birinci bende üçüncü. Artık bunu değiştirmemiz lazım. Benim birinci olmak için bunu değiştirmem lazım. Benim seneye bir şeyler yapmam gerek. Bunun çalışmalarını yapmam gerek.
HABERE BİR YENİLİK GETİRİLECEKSE BİZ GETİRECEĞİZ!
Var mı böyle planlarınız? Ne zaman göreceğiz somut olarak?
Var tabiî ki. Ama bu hemen birden olmuyor. 2 yıl önce yaptığımız söyleşide pek çok vaatte bulunmuştuk. Bunların hepsini yaptım. Şimdi de yapacağım. Çünkü bunu yapmam gerektiğini biliyorum. Çünkü duayenler, tecrübeli ağabeylerimiz artık mesleklerinin doruklarında. Bir yenilik gelecekse bizler getireceğiz. O farklılığı getiremezsem silinir giderim. Sadece yöneticileriyle çok iyi geçinen, insanlara iyi davranan biri olarak anılırım o kadar.
Türkiye'de sokak haberciliği yani, gece haberciliği yapmış, meclis koridorlarında, adliye koridorlarında haber peşinde koşmuş, soğukta başbakan'ın evinin önünde beklemiş insanlar neden önemsenmiyor. Haber merkezlerinde neden görmezden geliniyor?
Çünkü korkuyorlar. Türkiye'de bir ara biliyorsunuz devlet vatandaştan korkuyordu. Düşünün bir kırmızı kitap yaratmışsınız ki vatandaştan korkunuzu o kitaba yansıtmışsınız. Yöneticiler de alttan gelecek insanlardan korkuyor. Bu işi artık maddi olarak değil de hırsıyla yapan, maddi olarak artık her türlü kazancı almış bu meslekten ama orada da durması gerekiyor uzun yaşaması için. Bu insanların şans tanımamaları olarak düşünüyorum. Çok kendi koltuklarından korktuklarını söyleyemem ama önemsemediklerini düşünüyorum. Mesela duayen olup da pek çok isim yetiştirmiş biri var... Hayranım kendisine, Mehmet Ali Birand. Pek çok insanı mesleğe kazandırmıştır. Deniz Araman olsun Mithat Bereket olsun, Cüneyt Özdemir olsun. 32. Gün bir ekoldür, okuldur bunu göz ardı edemeyiz. Ama pek çok yönetici, asla buradan Uğur Dündar Ali Kırca algılaması olmasın, haber merkezlerini yönetiyorlar ismi belli ama kendisini ekranda göremiyoruz. Mesela ben çok ekranda görünen bir yönetici değilim. Bugün sizinle Tunalıhilmi'de dolaşırım, beni kimse tanımaz. Ama bugün Tunalıhilmi'de birkaç kişiye sorun Doğan Şentürk kimdir diye bilirler. Bu belki benim için iyi, aslında bir seçenek. Ben biraz da Ufuk abiyi model aldığım için mutfağın patronluğunu seviyorum illa ekran olması gerekmiyor. Ha bu benim ekrana çıkmayacağım anlamına da taşımasın. Benim dönemsel düşüncelerim vardır. Ben gazeteciyim eğer televizyon gazeteciliği yapacaksam eninde sonunda ekrana çıkacağım.
MEDYADA PEK ÇOK İNSANI BİRAND VE DÜNDAR YARATMIŞTIR
Fox büyük bir televizyon ve bunu bize kim getiriyor diye merak ediyorlar. Merak etme hakları da var.
Var ama biz bir prime time kanalında çalışıyoruz, her şey reytinge endeksli. Bugün baktığınızda Show Tv, ATV, Star buralarda çok büyük programlar yapmak, uzun uzun önü açık canlı yayınlar yapmak zor. Bakın 32. Gün ve Siyaset Meydanı gibi 2 dev ekol program bile zaman zaman zorlanıyor, yayından kaldırılıyor, geç saatlere alınıyor, hatta bundan dolayı çoğu zaman banttan yayınlanıyor. Çünkü diziler zorluyor, reytingi yüksek programlar zorluyor. Dolayısıyla bizim kanalımız gibi kanallarda bunu yapmak çok zor. Ama bu yapmayacağımız anlamına da gelmiyor, ileride neden olmasın diyorum. Ben başka bir şeyden bahsediyorum. Burada engelleyen ekran yüzleri değil, benim gibi yönetici olup da ekranda olmayan karar mekanizmalarından, ağızlarından çıkacak bir kelimenin insanın önünü açacak, ona imkan verecek kadar gücü elinde bulunduran insanların görmemezlikten geldiğinden bahsediyorum. Bu haber merkezindeki bir editör olabilir, haber merkezindeki bir genel yayın yönetmeni olabilir. Adına ne derseniz deyin bu perspektiften bakmıyorlar. Ben önemsiyorum, yetenekli insanlara imkân verilmeli. Neden Işınsu Tezkan yıllarca başbakanlıkta muhabirlik yapmışken biz ona ekranda yer vermeyelim, Neden Orkun Öz gibi Ankara'da bütün ağızlarda adam işini iyi yapan, karakterli, dürüst, namuslu bir gazetecidir denen bir insanı iyi bir yerlere taşımayalım. Neden İrfan Değirmenci gibi son derece yetenekli bir insanı Ankara'dan alıp İstanbul'a getirmeyelim?
Burada Birand'tan mı etkilendiniz biraz?
Birand'tan da etkilendim, Ufuk Abi'den de etkilendim, Uğur Dündar'dan da etkilendim. Bugün Mehmet Ali Önel, Kadir Çelik Uğur Dündar'ın talebesidir. Kimse kusura bakmasın. Medyada pek çok insanı Uğur Dündar yaratmıştır.
İRFAN DEĞİRMENCİ GİTTİ AMA FATİH PORTAKAL VAR
İrfan Değirmenci'yi elinizden kaçırdınız, üzüldünüz mü bunun için?
Hayır, hiç üzülmedim. Çünkü İrfan Değirmenci gelişim gösteren birisi, kendini geliştirerek gidiyor. Bu bir anlamda da Fox'un, benim başarım. İrfan Değirmenci'ye o imkânı veren biziz ve İrfan oraya giderek bizi gururlandırdı. İrfan benim hala ekrana baktığımda övündüğüm bir insan. Ben kendine güvenen bir yöneticiyim. İrfan Değirmenci gittiğinde ben yerini dolduracak kadar editöryal bir zekaya sahipsem ve Fatih Portakal gibi bir maktayı yaratabiliyorsam -muhabirken de markaydı ama şimdi bir sabah starı oldu-bu da bir başarıdır. Her arkadaşımın önünün açık olmasını isterim. Fatih Portakal da bir gün kendi mecrasını bulacak, Nazlı Tolga da kendi mecrasını bulacak ilelebet beraber çalışacağız diye bir şart yok. Burada şunu da söylemek gerek; bu insanlar bize gelirken noname insanlar değillerdi. Biri muhabirken çok tanınan bir isimdi, diğeri gece haberleri sunarken tanınıyordu. Biz sadece bunları jelâtinledik, parlattık. Ben bugün şunun checkini yapıyorum. Fatih Portakal doğru bir isim, dürüst bir insan, işini iyi yapan bir insan. Nazlı Tolga işini düzgün yapan bir ana haber anchor'ı. Ve şu anda erkeklere karşı tek ana haber anchor'ı ve son derece dürüst, kaliteli bir insan. Baktığınızda Işınsu Tezkan, Orkun Öz doğru seçimler herkesin ciddiye aldığı pırıl pırıl iki değer. İrfan Değirmenci karakteriyle, spontane yeteneğiyle, zekâsıyla son derece parlak bir isim. Bu insanlar hakkında bu piyasa bunu söylüyorsa, demek ki ben doğru işler yapıyorum. Eğer Sedat Bozkurt hakkında bugün piyasa çok iyi şeyler söylüyorsa, Ankara'nın en onurlu, en karakterli gazetecilerinden birisidir diyorlarsa Tülay için de aynısını söylüyorlarsa. Lütfiye Pekcan için, Murat Keskin için, Ercan Gün için, Enis Ersoy, Serdar Ertuğrul için bunları söylüyorlarsa doğru yoldayım demektir. Hangi Bab-ı Ali merkezine giderseniz gidin benim haber ekibime hiçbir kötü laf söyleyemez. Hiçbir zaman mevkimizi, makamımızı çıkarlarımız için kullanmamışızdır.
Bundan sonraki yol haritanız nedir?
Öncelikle şunu söyleyeyim ki Turktime'ın karşısına yüzüm kızararak gelmediğim için mutluyum. İki sene önce size röportaj verdiğimde pek çok vaatte bulundum ve bekli de o dönem için kariyerimden ve boyumdan büyük laflar ettim. Aslında çok tarzım değildir. Türk medyası konsüllüğü görecek demek benim haddim değil. Aslında kolay kolay boyumdan büyük laflar etmem ama ben Turktime'ı çok samimi buluyorum. Çok şerefli haysiyetli gazetecilik yapıyor. Dolayısıyla da özellikle Turktime'ın röportajında hani evinize bir dostunuz misafiriniz gelir, kanınız ısınır ve her şeyi ona açarsınız ya öyle oldu. Her insanın bir açılma anı vardır. Daralmıştır, bunalmıştır, rakiplerle mücadeleden yorulmuştur. Ben bu açılmayı orada yaptım. Belki fazla iddialıydım ama iki sene sonra yüzüm kızarmayarak geldim. Bugün geldiğimiz nokta aldığımız reyting ortada. Söylediklerimizi yaptık, ne dediysek oradayız. Ben arkadaşlarıma tahtada bir bülten çizdim ve onlara dedim ki ben bu bültene iman ettim. Ne reyting alırsak alalım ben bu bültene iman ettim ve beni koltuğumdan edecekse bu bülten edecek. Benim de ölümüm bu bültenden olsun dedim. İşte gerçek aşk bu ve bu aşkın karşılığını gerçek hayatta mecazi anlamda da gerçek anlamda da alırsınız. Ve bizde alıyoruz. Bundan sonra da alacağız. Buna inancım tam.