Haber Merkezini hesap makinesiyle yönetiyorum!
FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, Marketing Türkiye dergisine konuştu. Bakın FOX Haber'in başarısıyla ilgili neler söyledi?
Röportaj: Ferruh Altun /MARKETİNG TÜRKİYE
Bugünlerde TV kanallarının haber merkezlerini bir “FOX” korkusu sarmış durumda! Zira daha üç yıl önce yayına başlamasına karşın FOX Ana Haber ciddi bir başarıya imza atarak rakiplerini geride bırakmaya başladı bile.
Üstelik karşısındaki rakipler hiç de öyle hafife alınır isimler değil. Bir tarafta Mehmet Ali Birand’lı Kanal D Haber, Uğur Dündar’lı Star Haber, diğer tarafta ise Ali Kırca’lı Show Haber ve ATV Haber var... FOX Haber & Spor Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, bu başarıya karşı hâlâ hedefledikleri noktada olmadıklarını söylüyor. Yabancı bir patronla çalışmanın avantajlarını kullandıklarını dile getiren Şentürk, “Ben aynı zamanda hesap makinesiyle de haber merkezini yöneten bir yöneticiyim. Kanala ne kadar kazandırdığım benim için çok önemli. Çünkü kazandırmadığınız müddetçe yoksunuz” diyor.
Söyleşi öncesinde telefonda konuştuğumuz FOX Haber & Spor Genel Yayın Yönetmeni, Doğan Şentürk’e FOX Haberdeki bu başarının sırrını sorduğumuzda “Başarımın
sırrı ailem” deyip bizi “başarısının kaynağına” yani evine davet etti. Biz de söyleşimizi Şentürk’ün evinde, eşi Aydan Şentürk çocukları Mustafa Ege, Deniz ve Cemre ile birlikteyaptık. “Bekârken haber merkezine gelen birçok ham görüntüye soğukkanlılıkla bakabiliyordum. Ama aile babası olduktan sonra daha farklı bir gözle bakmaya başladım o görüntülere” diyen Şentürk, bu samimi söyleşimizde bize “O hatayı yapmamış olmayı çok isterdim” dediği haberleri de açıkladı…
TGRT, FOX TV olduğundan beri ana haberin reytinglerde sürekli bir yükseliş oldu. Bu süreçte haber merkezinde nasıl bir yapılanmaya gittiniz?
TGRT’de 2002 yılında çalışmaya başladım. 2007 yılında TGRT dünyanın en büyük
medya kuruluşlarından biri olan News Corporation’a satıldı. Bu süreçte başka bir
haber kanalıyla prensipte anlaşmaya varmıştım ancak FOX TV’den teklif gelince
uluslararası bir medya kuruluşunda çalışma isteğiyle burada kalmaya karar verdim. Sonrasında
da hem TGRT’den gelen ekiple hem de transferlerle ana habere ciddi bir ivme
kazandırdık. Aslında şimdiye kadar olan süreç bir tanıma süreciydi. Buna rağmen bu
süreçte hem kanal hem de kanalın içindeki haber departmanı büyüdü. Türkiye’nin yeni
yeni tanımaya başlayan yabancı bir medya kuruluşu için bunlar ciddi başarılar. Biz de
Türkiye’de yabancı bir medya patronuyla çalışan ilk yöneticiler olduk. Ama şunu söyleye
bilirim bu çok büyük bir avantaj. Yabancı patronla çalışmanın avantajlı
yönleri nelerdir?
Çok daha rahat... Ben 23 yıldır sektörün içindeyim ve gazetecilik dahil muhabirlikten
genel yayın yönetmenliğine kadar mesleğin birçok kanadında çalıştım. Dolayısıyla bu
tecrübeyle rahatlıkla söyleyebiliyorum ki yabancı bir patronla çalışmak çok daha rahat.
Bir kere editoryal bağımsızlığı yakalayabiliyorsunuz. Etik değerleri daha ön planda tutabiliyorsunuz. Bağlı olduğum gurubun en büyük avantajı medya dışında bir uğraş alanı
olmaması. Bu sayede ne hükümetle ne de muhalefetle başka bir lisanla konuşma gereği
duymuyorsunuz.
Elbette yayıncılık özellikle de haber yayını ciddi bir ekip işi. Ekibin başındaki
yöneticinin de kuşkusuz yakalanan başarıdaciddi bir katkısı var. Bu anlamda
sizin başarınızın sırrı ne?
Buraya gelene kadar ben meslekteki nerdeyse tüm duayenlerle çalıştım. Onların olaylar Çok iyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Yaptığımız işte de bu gözlemin
çok ciddi avantaj sağladığını görüyorum. İkincisi özellikle yanlışlardan ders çıkarabilen
biriyim. Hem muhabirlikten gelen bir yönetici olmamın hem de genç olmamın
avantajlarını kullanıyorum. Çünkü gençlerleçalışıyorum ve yaş farkının az olması onları daha iyi anlamamı sağlıyor. Yeri geldiğinde otoriter oluyorum ama yeri geldiğinde de muhabirlerimizle arkadaş oluyorum.
Peki, bu noktada başarınızda ailenizin yeri nedir?
Ailemin başarımdaki etkisi çok fazla. Çünkü biz eşim Aydan’la birlikte çömez muhabirlikten
beri çalışıyoruz ve sektörde birlikte büyüdük diyebilirim. Tabii ki birçok zorluk yaşadık
çünkü bu ülkede basın çalışanı olmak zor. Hem maddi hem de manevi anlamda bedelleri
var. Yanınızda size inan birinin olması çok önemli. Ben işi evin kapısında bırakamıyorum
ama evi işin kapısında bırakabiliyorum. Şirketin mahrem sırları dışındaki her konuda evde eşimle konuşurum. Ana haberin nasıl olması gerektiği konusunda kendisinden de
fikir alırım. O da bu konuda çok acımasızdır. Çünkü beğenmediği her şeyi söyler.
Ana haber bültenlerinde Mehmet Ali Birand, Ali Kırca, Uğur Dündar gibi marka isimlerle rekabet ediyorsunuz… Son dönemde bu isimleri de geride bırakmayı
başardınız. Bu nasıl oldu?
Başlarda çok önemli bir handikabımız vardı. Türkiye’nin en başarılı anchorman’leriyle
rekabet edecektik ama bizim bir marka anchorman’imiz yoktu. Bu dezavantajı ortadan
kaldırmak için öncelikle mutfağımızı kuvvetlendirmeye karar verdik. Ana haberin
gerisindeki tüm isimleri tek tek ben belirledim. Ortaya da iyi bir ekip çıktı. Mutfağı kuvvetlendirirken
ekran önündeki ismin de yavaş yavaş kendini seyirciye benimsetmesini sağladık.
Nazlı Tolga’nın bir anda anchorman olmasını da beklemiyorduk açıkçası. Ama onda bir anchorman’de olması gereken her şey vardı. Öte yandan Türkiye’de kimsenin yapmadığı
bir şeyi yaptık, ana haberin yayın saatini değiştirdik. Ana haberi saat 22.00’ye aldık. Bu değişim izleyicide çok kısa zamanda kabul gördü. Ama tabii dizilerin çok uzun olması
ana haberi saat 10:00’da yapmamıza engel oldu. O sebeple tekrar ana haberi eski saatine aldık. Rakiplerimizin aksine anchorman’in çok yorum yapmadığı, haber sayısının fazla olduğu bir konsept oluşturduk. Ana haber bültenimizde birçok konuyla ilgili ortalama 20-25 haber yer alıyor. Eksiğimiz siyasi haberlerde canlı bağlantı yapmaktı -ki bu yıl onu da yapmaya başladık. Son genel seçimler
de kendimizi gösterme anlamında ciddi bir fırsat oldu. Önümüzdeki süreçte reytinglerimiz
düşmeye başlasa bile çok üzülmeyeceğiz çünkü içimize sinen bir habercilik yapıyoruz.
“Tarafsız olma” gibi bir iddiası var FOX Haber’in… Medya içinde safların bu denli netleştiği bir ortamda tarafsız kalmak mümkün mü?
Tarafsızlık mümkün ama tarafsızlık diye bir şey de yok! Siz hangi taraftasınız derseniz; biz
bu ülkenin değerlerinden, Atatürkçülükten, ifade özgürlüğünden, Avrupa Birliği’nden,
demokrasinden, yani halktan yanayız. Ama FOX Haber’in siyasi anlamda bir tarafa yakın
olmak gibi bir derdi yok. Benim muhabirim Başbakan’a da diğer parti liderlerine de
her şeyi sorabilir. Ama benim muhabirimin gizli bir gündemi yoktur. FOX Haber sadece habercilik yapıyor. Başta bizi eleştirenler şimdi bize saygı duyuyor. Biz Kızılay’da Tekel
işçilerinin eyleminin haberini verdikten hemen sonra İzmir’de CHP Yönetimi’ndeki Konak Belediyesi’nin işten attığı işçileri haber yapan bir kanalız. Hiçbir gizli gündemimiz yok. Haberlerimizi yayınlarken kimseye “çakmıyoruz”. Yorum yapmıyoruz. Yorum yapmak bizim değil köşe yazarının işi.
Özellikle Birand, Kırca, Dündar’ın haberleri çok fazla yorumladığını görüyoruz. Siz bu duruşa karşı mısınız?
Karşıyım! Bültenin sonunda yaptıkları yoruma karşı değilim. Bu farklı bir şey. Ama
haberden hemen sonra sıcağı sıcağına bir yorum yapmak çok doğru değil.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Kanal D Ana Haber’de çok ciddi bir kriz yaşandı. Bir muhabir çocuğu kaybolan bir anneye canlı yayında çocuğunun ölüm haberini verdi ki sonradan bu haberin asılsız olduğu çıktı ortaya. Bu tür krizleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kanal D’de yaşanan şey herkesin başına gelebilir. Bu televizyonculuğun bir hastalığı. Canlı yayında sahada olan arkadaşa haber merkezi tüm sıcak bilgileri söyletmek ister. Ama tabii bu tür son dakika bilgileri, haber merkezide görev yapan daha kıdemli bir isimden gider muhabire. Kanal D’nin muhabiri belki o olayda kendi inisiyatifini kullanmalıydı ki o muhabir sektörde tanınan
deneyimli bir isim… Ama bu herkesin başına gelebilir. Önemli olan bu değil. Önemli olan sonraki gün Kanal D Ana Haber’in hemen başında özür dilenmesi.
Sizin şimdiye kadar “Eyvah ne yaptık!” dediğiniz bir haber oldu mu?
Çok fahiş bir hata yaptığımız olmadı ama eksik bilgi verdiğimiz ve çok da eleştiri aldığımız
bir haber oldu. Ogün Samast’ın elinde bayrakla çektirdiği görüntülerde hem jandarma
vardı hem de polis memurları. Biz bu haberi yayınladık ama çekimlerin jandarma
karakolunda yapıldığını söyledik. Ama aslında polis karakolunda çekilmişti görüntüler.
Fazla da önemli bir durum değildi ama yine de hata yapmıştık. O hatayı yapmamış olmayı
çok isterdim. Bu hata da şundan kaynaklandı: Ben cephedeki muhabirimin getirdiği bilgilere güvenen bir insanım. Kimi zaman ajansların geçtiği haberle muhabirinizden
gelen haber arasında ciddi farklar oluyor. Ben hata yapacağımı bilsem bile muhabirimden
gelen bilgiyi önemsiyorum. Ama hata yaptıktan sonra gerektiğinde özür dilerim yada muhabirle yolumu ayırırım. Ogün Samast haberindeki hata da bundan kaynaklandı. Fakat
biz o haberle Gazeteciler Cemiyeti’nden “Yılın Televizyon Haberi” ödülünü aldık.
Açıkçası bu ödül de yeni kurulan bir kanal olduğumuz için bize ilaç gibi geldi.
Diğer kanallarda gördüğünüz haberleri kıskandığınız oluyor mu?
Elbette oluyor. Ama kimi önemli haberlerin de sadece bizde olduğunu görmek de inanılmaz
bir keyif veriyor. Tabii üstatları geçmenin hazzı da oluyor zaman zaman. Ama
bunu samimiyetle söyleyebilirim ki biz hâlâ Ali Kırca, Mehmet Ali Birand ya da Uğur
Dündar gibi üstatların seviyesinde değiliz. Benim şöyle bir avantajım var; onlar benim
yaşmadayken bu koltuklarda değillerdi. Ben onların yaşına geldiğimde onlardan daha birikimli
olacağım. Bu da bana keyif veriyor.
FOX Haber olarak hedefinize ulaştınız mı?
FOX Haber çok önemli bir mesafe kaydetti ama hâlâ hedeflediğimiz yerde değiliz. Çünkü izleyici gözünde hâlâ birbirimizden çok farkımız yok. Hepimiz aynı ajanslardan gelen haberleri yayınlıyoruz. Biz bu ortamı nasıl değiştirebiliriz diye bakıyoruz. Çünkü biz çok genç bir haber merkeziyiz ve sıra dışı olmanın yollarını arıyoruz. Kurumumuzun bağımsızlığa ve tarafsızlığa olan hassasiyeti de bize yol gösterici oluyor.
Türkiye’deki yayıncılık sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de ulusal kanal dediğimiz kavramın içi boş artık. Üç büyük şehirden haberlerimizi veriyoruz ve Anadolu’da çok ciddi bir durum olmadığı müddetçe de muhabirlerimiz
yerinden kımıldatmıyoruz. Alibeyköy’deki bir su baskınını tüm Türkiye’ye dayatıyoruz.Bu bağlamda yerel kanallar güçlendirilmeli. İnsanlar yaşadıkları bölgenin haberlerini yerel
kanallardan öğrendikten sonra ulusal haberleri bizim kanallarımızdan öğrenmeli. Bölgesel
televizyonculuk için gerekli ortama sahibiz. Özellikle bizim bölgemizde bölgesel yayıncılık,
hele hele bölgesel haber yayıncılığı çok önemli bir konu. O sebeple bir an önce ulusal kanal kavramını doldurmanız gerekiyor. Bunun yolu da reklam pastasından gereken payı
almaktan geçiyor. Öte yandan haber kanallarının da artık para kazanması gerekiyor.