Hande Ataizi deliler gibi aşık olmuş!

Ünlü oyuncu Hande Ataizi, Elele dergisine konuştu.

Yeni diziniz “Hayat Mucizelere Gebe”yle başlamak istiyorum. Bu ekibe dahil olma hikayeniz nedir?

- Orijinali “Jane The Virgin” olan bir Amerikan dizisi. Senaryoyu okudum. Konunun Türkiye’ye çok kolay adapte olabilecek bir hikaye çerçevesinde şekillendiğini gördüm ve kabul ettim. Aslında benim için çok ters köşe bir rol. Süslü, frapan ve enerjisi yüksek bir kadını canlandırıyorum. Kızını çok seven, iyi bir anne... Kendi hayallerini gerçekleştirememiş yine de içindeki çocuğu kaybetmemiş cıvıl cıvıl bir kadın. Bir sevgilisi de var. Ancak bir gün yanlışlıkla Süheyla’ya sperm veriliyor ve hamile kalıyor. Dram ve komedi karışık, keyifli bir dizi.

* “Mum Kokulu Kadınlar”dan sonra gelen uzun soluklu diziler nedeniyle sinemadan uzak kaldınız.

- “Ruhsar” beş yıl devam etti ve o dönem 1-2 güzel proje teklifi geldi, fakat hep şehir dışı işlerdi, o yüzden kabul edemedim. Tutan ve güzel giden bir dizi varken onu yarıda bırakıp “Ben filme başlıyorum” diyemezdim. Bugün Türk filmlerine bakıyorum, beni çok heyecanlandıran şahane projeler olmuyor. Çok nadir güzel film yapılıyor. Ben de Türk sinemasında illa var olayım derdinde değilim.

HANDE ATAİZİ FOTOGALERİ İÇİN TIKLAYIN


YAŞ ALDIKÇA KORKAKLAŞTIM BU BENİ RAHATSIZ EDİYOR

* Ünlü olmanın karakterinizi etkilediğini düşünüyor musunuz?

- Şöhretin benim karakterime çok olumlu katkısı oldu çünkü küçükken çok çekingendim. Değer görmediğimi düşünüyordum, eksik hissediyordum. Ama konservatuvar eğitimi beni çok değiştirdi. Özellikle Yıldız Kenter inanılmaz bir hayat öğretmeni oldu. Onun sayesinde kendimi hissettim, ayaklarım yere bastı, kendimden hoşnut olmayı öğrendim. Sonuçta şöhret olma, tanınma, sevilme beni normalize etti. Özgüvenimi kazandım.


* Şu anki aklınızla o halinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Anne-baba küçük yaştan itibaren ayrı, baba terk etmiş, anne tarafından çok sevilen ama baba sevgisinin eksikliğini içselleştiren, güvensiz hisseden, hep tek başına oynayan bir çocuk olmamın etkisi var belki bunda. İçe kapanık bir çocuktan herkesin gözünün üzerinde olduğu bir kadına dönüştüm.


* Geçmişteki Hande ile bugünkü Hande arasında değişen ve değişmeyen neler var peki?

- İçimdeki özgün olmak ve istediğini yapmak isteyen çocuğu uzun süre korudum. Sonra baktım ki, yaşadığımız toplum içinde belli yanlarımı törpülemem gerekiyor. Sindirilmek değil bunun adı, ister istemez yaş aldıkça hayata karşı korkaklaşma diyelim. Cesur olamıyorsun. 3-4 yıldır kendimde bunu hissediyorum ve çok rahatsız oluyorum. Ben böyle değildim!


* Çünkü artık bir annesiniz, evlisiniz. Sorumluluklar ve öncelikler var...

- Evet, evlilik sadece imza değil, aile kurma kararı alıyorsun ve düzeni en sağlam şekilde muhafaza etmen gerekiyor. İster istemez kişiliğinden ödün veriyorsun, birtakım isteklerini törpülüyorsun. Yanlış anlama bunlar ruhuma çok iyi geldi. Beni dinginleştirdi, hayatıma huzur getirdi, nefes almamı sağladı. Ama öbür taraftan özgürlüğüme çok alışığım. Şimdi aldığım her kararda iki kere düşünmem gerekiyor. Bir taraftan iyi oldu diyorum, bir taraftan hâlâ çok yeni her şey, geçiş dönemindeyim.


* Çocukken ileride oyuncu olmanın hayalini kurar mıydınız yoksa her şey hayatın içinde kendiliğinden mi gelişti?

- İlkokulda öğretmenlerim beni müsamerede başrol almam için çalıştırırlardı. Ben de hep konservatuvara girmek istedim. Ama annem emin olamadı. En büyük kaygısı sektörün güvenilir olmamasıydı. Risk, hırs ve rekabetin olduğu yıpratıcı bir ortam. Ama ben isteğimden vazgeçmeyince; “Psikolog olarak herkese ‘istediklerinizin arkasında durun’ derken seni desteklememem söz konusu olamaz” dedi.


* Leon size ne öğretti?

- Kendinden başka bir varlığı daha fazla düşünmeyi, karşılıksız aşkı öğretti.


BABASIZ BÜYÜMÜŞ YARALI BİR KIZ OLARAK GÜVEN ARIYORDUM

* Eşinizle nasıl tanıştınız?

- Aslında apayrı sektörlerdeyiz. O Bloomberg’in finans bölümünde Türkiye Büro Şefi. Ortak arkadaşlar vesilesiyle kalabalık bir yemekte tanıştık. O zaman Benjamin Türkiye’de değildi. Bir gün beni bir arkadaşının Buenos Aires’teki düğününe davet etti. “Oradan da Brezilya’ya geçeriz” dedi. Kabul ettim, içimden de “En kötü, görmediğim ülkeleri görmüş olurum” dedim. Ama her şey çok güzeldi, beraber 20 gün geçirdik. Bir süre sonra o burada işe kabul edildi, ilk önce Ankara’da başladı. O dönem sadece hafta sonları görüştük. Sonra İstanbul’a geldi. İşte, hayat!


* Evlenip çocuk sahibi olmak istediğiniz adamı bulduğunuzu nasıl anladınız?

- En güzel şeyler akışına bıraktığın zaman gelişiyor hayatta. Dikkat et, ne kadar bir şeyi zorlarsan senden o kadar uzaklaşıyor. Çünkü çok istediğinde içindeki enerjileri kaos haline getiriyorsun ve kaybetmeye mahkum oluyorsun. Bizim ilişkimiz çok spontane gelişti. Hiçbir beklentim yoktu. Bazı insanlar belli bir yaşa geldiğinde “Ciddiyse görüşelim” diyorlar. Sen nasıl kendini bu kadar aşağı çekebiliyorsun. Karşındaki insanı önce bir tanı bakalım. Esas sen o insanı hayatın boyunca yanında eşin ve çocuğunun babası olarak görmek istiyor musun?

* Peki, sizin neydi kriterleriniz?

- Güven çok önemliydi. Babasız büyümüş yaralı bir kız olarak en önemlisi, hayatıma girecek adama güven duymamdı.


* Benjamin Harvey nasıl kazandı güveninizi?

- Beni ben olduğum için sevecek ve çözmeye değer görecek birisiyle mutlu olabilirim dedim içimden hep. O yüzden en baştan ne kadar olumsuz ne kadar beter tarafım varsa gözüne sokarım; hâlâ dayanıyorsa, o gücü kendinde bulabiliyorsa, ilişkimizde ikinci bölüme geçeriz. Bu bir test aslında. Her şeye rağmen benim yanımda kalıyor mu? Hâlâ beni tanımak istiyor mu? Benjamin başardı. Biliyorum çok büyük bir sorun olmadığı takdirde, asla çekip gitmez.


* Hayatınıza baktığınızda “Deliler gibi aşık oldum” diyebiliyor musunuz?

- Tabii ki. Aşk ile uyumlu bir ilişki arasında çok büyük fark var. Hayat arkadaşını seçerken kriterlerin oluyor ama aşkta hiçbir kriter yok, karşına “dan” diye çıkıyor. Bence aşk çok sağlıklı bir duygu.


İLK FIRSATTA İKİNCİ ÇOCUĞU YAPACAĞIM

* Yaşlanmaktan korkuyor musunuz?

- Yaşlılarla ilgili acıklı bir film izlediğim zaman tedirgin oluyorum ama korkmamaya çalışıyorum. Yaş dediğin tamamen yaşam enerjinle bağlantılı bir kavram. O sevinci kaybetmediğin zaman bakışına bile yansıyor. Mesela spora gittiğim zaman eşyalarımı illa ki 27 numaraya koyuyorum, o yaşta tutunayım diye. Bir kitap okumuştum şöyle diyordu; “Eskiden yaş ve zaman kavramı yoktu. Biz insanoğlu olarak güneşin, ayın dönüşlerini hesap ederek zaman kavramını yarattık. O yüzden evrene yaşla ilgili mesajlar vermeyin.” Ben de kendime 27’yi kodladım. O enerjide ve ruhta kalmaya çalışıyorum. Tabii ki fiziksel değişikliklere engel olamıyorsun, bir ölçüde müdahale edebiliyorsun.


* Hande’ye dair sırada ne var?

- Fırsat bulabildiğim ilk zamanda ikinci çocuğu yapacağım. Nasıl olsa 27 yaşındayız. Daha çok zaman var. Bakalım hayat bana ne getirecek!