HDP'den tartışılan İstanbul Sözleşmesi için flaş hamle
HDP, İstanbul Sözleşmesi’nin son günlerde hedef haline getirilmesi ve bunun yaratacağı olası etkilerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasını istedi.
“Son günlerde hem iktidar hem de iktidara yakın medya ve kuruluşlar tarafından dillendirilen diğer bir husus da İstanbul Sözleşmesi’nin hedef gösterilerek kaldırılmasının salık verilmesidir.”
TürkiyeGündemi'nin haberine göre- HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Cumhurbaşkanı tarafından “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” şeklinde gelen yorum; kadın kazanımlarından rahatsızlık duyan tüm çevreleri harekete geçirmiş ve Sözleşme, adeta toplumu bir felakete sürükleyeceğine dönük bir dil ve yöntemle yüksek perdeden eleştirilmeye başlanmıştır” dedi.
İstanbul Sözleşmesi Meclis araştırması önergesi ve gerekçesi şöyle:
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girmiş olup Sözleşme, Türkiye’ye kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getirmektedir. Ancak aradan geçen beş yıl zarfında şiddetin engellenmesi bir yana artan bir eğride olması, sorgulanmaya muhtaçtır.
Hâlihazırda başta mensubu olduğum Halkların Demokratik Partisi tarafından eril şiddete ilişkin verilen önergeler ardı ardına reddedilirken, kadınların on yıllık kazanımlarının sonucu olan yasal düzenlemelerin de erkekler lehine kaldırılması iktidar partisi tarafından dile getirilmektedir. Kuşkusuz müftü tarafından kıyılacak olan nikâhının yasalaşması geçtiğimiz yıllarda gösterilen muhalefete rağmen gerçekleşmiş; hâlihazırda ise nafakaya ilişkin düzenlemenin erkek lehine değiştirilmesi iktidarın sürekli gündemindedir.
Elbette cumhurbaşkanı tarafından dillendirilen kadın üniversitesi kurulmasına yönelik söylemler de bundan ari değildir. Söylem ve eylem bazında iktidarın hayata geçirdiği tüm bu hususlar, kadın kazanımlarının kaldırılmasına dönük olmuştur.
Son günlerde hem iktidar hem de iktidara yakın medya ve kuruluşlar tarafından dillendirilen diğer bir husus da İstanbul Sözleşmesi’nin hedef gösterilerek kaldırılmasının salık verilmesidir. Cumhurbaşkanı tarafından “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” şeklinde gelen yorum; kadın kazanımlarından rahatsızlık duyan tüm çevreleri harekete geçirmiş ve Sözleşme, adeta toplumu bir felakete sürükleyeceğine dönük bir dil ve yöntemle yüksek perdeden eleştirilmeye başlanmıştır.
Oysa İstanbul Sözleşmesi; kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemede önemli bir adım olup Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, TBMM’nin de ilk onayladığı sözleşme olması açısından dikkate değerdir. Gelinen aşamada ise Sözleşme’yi hedefe alan bu yaklaşımın tüm kazanımları berhava edeceği açıktır.
Sözleşme’nin amacı; “kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirme yolu da dâhil olmak üzere kadınlarla erkekler arasında maddi (fiili) eşitliği sağlamak; ev içi şiddetin tüm mağdurlarının ve kadına yönelik şiddet mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı çerçeve, politika ve önlemler geliştirmek; kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak” olarak tanımlanmıştır.
Sözleşme taraf devletlere, “herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamusal gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için, gerekli olan hukuki ve diğer önlemleri” alma sorumluluğunu yüklemektedir.
Türkiye, ülkenin sürekli gündeminde olan eril şiddet sonucu yaşam hakkı ihlalleri başta olmak üzere kadınların maruz kaldığı ağır hak ihlallerini sona erdirecek tek bir adım atmadığı gibi şiddetin bilhassa yargı pratikleri ile meşrulaşmasına zemin hazırlayıcı hamlelerde bulunmuştur. İlk imza edildiğinde iktidarın gurur kaynağı olarak lanse ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin hedef gösterilmesinin tek bir izahı bulunmaktadır, o da, kadınları tamamen yok sayan bir zihniyet inşasına ilişkin tahayyüldür.
Toplumun diğer yarısını oluşturan kadınların mücadelesi, kadınların on yıllar boyunca elde ettiği kazanımları ayakta tutmak ve ileriye taşımak için çığır açıcı olmuştur. Buna karşın kadını toplumsal yaşamdan soyutlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesinin toplumun tümü için büyük bir yıkım olacağı açıktır. Mevcut kadın kazanımlarının sahiplenilmesi ve daha da ileriye götürecek adımların atılması tüm toplumun geleceği için elzemdir.
Bu nedenle Türkiye’nin ev sahipliğinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinin tüm topluma iyi bir şekilde izah edilmesi ve gereklerinin yerine getirilmesi için çalışmalar yürütülmesi hayati önemde olup parlamento; halk egemenliğinin bir yansıması olarak, kadın kazanımları için derhal harekete geçmeli ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’ye yüklediği sorumlulukların gerçekleştirilmesi için gerekli araştırma ve inceleme çalışmalarına başlamalıdır.